Haberin yayım tarihi
2010-04-06
Haberin bulunduğu kategoriler

Almanya-Türkiye İlişkilerinde 'Merkel' Faktörü

Alman Şansölyesi Angela Merkel 29-30 Mart 2010 tarihlerinde Türkiye'yi ziyaret ediyor. Merkel için "Neden şansölye de, diğer ülkeler gibi başbakan değil?" diye soranlar olabilir. Bilindiği üzere Almanya federal bir cumhuriyettir. Bu sebeple de her eyaletin ayrı birer hükümeti ve başında da başbakanı mevcuttur. Bu eyaletlerin kendi meclisleri de vardır. Eyaletler üstü Almanya için kurulan hükümetin başındakine de "Şansölye" adı verilmektedir. Ama diğer ülkelerle protokol ilişkilerinde kendisine "Başbakan" protokolü uygulanmaktadır.
 
Bayan Merkel, 27 Eylül 2009 genel seçimlerinin ardından, kendisinin bir mensubu bulunduğu Hıristiyan Birlik Partileri (CDU ve CSU) ve Hür Demokrat Parti (Liberaller: FDP) Lideri Guido Westerwelle ile bir koalisyon hükümeti kurdu. Bilindiği üzere Merkel, daha 2005 genel seçimleri öncesinde "acı reçete" sunacağını söylemiş ve buna rağmen birinci sırada seçilerek ilk şansölyelik deneyimine ikinci sıradaki ve amansız rakibi Sosyal Demokratlar (SPD) ile koalisyon hükümeti kurmuştu.  Bu 4 yıllık süre içerisinde, seçim beyanlarında acı reçeteyi ağzına bile almayan Sosyal Demokratlar, Merkel'le birlikte aynı reçeteyi uygulayınca, hele de seçim yılı dünya ekonomik krizine denk gelince, 27 Eylül 2009 seçimlerinde "acı" yenilgiyle karşılaştılar. Yüzde 37'lerdeki oylarını tarihi hezimetle yüzde 24'e düşürdüler. Merkel gurubu ise önemsiz bir kayıpla gene ilk sırada ve açık ara birinci sırada ipi göğüsledi. Bu kez hükümeti Helmut Kohl dönemindeki eski ortak Liberaller ile kurdu.
 
Almanya'daki bu iktidar ortağı değişimi Türkiye açısından keyif kaçırıcıydı. Zira Türkiye'nin AB üyeliğini destekleyen SPD kaybolmuş, onunla birlikte koalisyonun büyük ortağı Hıristiyan Birlik partileri de "ahde vefa"ya riayet etmeye çalışmışlardı. Ancak yeni koalisyon hükümetinin küçük ortağı Liberaller biraz daha farklıydı. Her ne kadar Türkiye'nin AB üyeliğine karşı değilse de, üyelik için daha erken olduğu kanaatindeydi. İşte bu düşünce Merkel partisine gereken manevra imkanını vermekteydi. Merkel ve gurubu 2000'li yılların başından itibaren Türkiye için farklı bir statü belirlemişlerdi. Adı da "İmtiyazlı Ortaklık!" Daha sonra bilhassa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy olmak üzere Fransa tarafından da benimsenen bu "ne idüğü belirsiz" statü konusunda Türkiye'nin de manevra alanı daralmaya başladı. Üstelik Güney Kıbrıs Rum Kesimi (GKRY)'nin başta enerji olmak üzere, Türkiye-AB müzakere sürecinde açılan 33 fasıldan bazıları hakkındaki vetosu başta olmak üzere, bazı konulardaki olumsuz tutumu da bu "imtiyazlı ortak" koalisyonunun işini kolaylaştırmaktaydı…
 
Ankara'ya Gelen Merkel'in Çantasında Bulunanlar?
 
Başbakan R. Tayip Erdoğan 27 Mart 2010 günü Arap Birliği toplantısı için Libya'ya hareketinden önce, iki gün sonra Ankara'da ağırlayacağı misafiri Merkel' serzenişte bulundu. Sebebi, Almanya'da açılması istenilen Türk Lisesine onay verilmemiş olmasıydı. Kuşkusuz bunun sebebi iki liderin görüşmesi sırasında aydınlanacaktır.
 
Merkel için Türkiye'nin imtiyazlı ortaklığı denince murad edilen şöyledir: Uzun zamandır zaten AB ile iç içe olan Türkiye ile müzakere edilen 35 fasıldan 27-28'ini ele almak pek ala mümkündür. Yani tam üyelerden bazıları eksik olmak suretiyle açılacak bu ortaklık fasıllarıyla "imtiyazlı bir ortaklık" gerçekleşirken, "iç içe geçiş gibi kurumsal" bazı noktalar ise kapsam dışında kalacaktır. İşte Merkel ve Hıristiyan Birlik partilerinin kafasında yatan Türkiye gibi farklı (Müslüman) bir kültürle yapılabilecek ortaklığın çerçevesi böyledir.
 
Merkel, Türkiye ziyaretinden önce, Başbakan Erdoğan ile yapacağı görüşmelerde "Ankara Protokollerine (2005 sonbaharında AKP hükümetinin imzaladığı Katma Protokol) uyulmasını (yani GKRY gemilerine limanlarını ve uçaklarına da havaalanlarını açmasını) görüşeceğini açıkladı. Zira bu durumu bahane eden GKRY, Türkiye-AB müzakere fasıllarından "Enerji" konusunda ısrarla vetosunu sürdürmektedir. Oysa Türkiye'nin büyük önem verdiği Nabucco boru hattı projesinin hayata geçirilebilmesi için Enerji faslının açılması hayati önem taşımaktadır. Almanya da kendisini doğrudan ilgilendirmese de, Alman RWE şirketinin Nabucco ortakları içerisinde yer alması sebebiyle projeye ilgi duymaktadır.
 
Küresel ekonomik krizden çıkışı hızlandırabilme gayreti içerisindeki Merkel, kendisine çok sayıda işadamının refakatiyle Türkiye ziyaretini gerçekleştirmektedir. Dünyada yenilenebilir enerji kaynakları konusundaki hassasiyeti iyi bilinen Almanya, bu ziyaretle Türkiye'de güneş ve rüzgâr enerjisi projelerini de masaya getirebilecektir. Zira artık elektrik enerjisi de Avrupa'da üretilen ülkeden tüketiciye "interconnecte" sistemle rahatlıkla ihraç edilebilmektedir.
 
Merkel'in çantasında kuşkusuz ki Almanya'da seçmen sayısı 700 binin üzerine çıkan, biri kendi partisinden 5 milletvekilinin bulunduğu üç milyon civarındaki Türkiye kökenli insanların ve vatandaşların durumu da vardır. Yani Almanyalı Türklerin! Bu husus bile iki ülke ilişkilerinin dirsek temasında olmasını gerektirecek kadar önemlidir. Almanya uzun yıllardır Türkiye'nin dış ticaretinde birinci sıradaki yerini korumaktadır. Öte yandan Almanya, 25-30 yıldır dünyanın en fazla ihracat yapan üç ülkesinden biri, ancak Türkiye'nin bu paydaki rolü önlerde değildir. Türk ekonomisinde önemli bir paya sahip turizm sektörünün de en önemli müşteri kesimi Almanlardır.
 
Almanya, başta Türk Deniz Kuvvetlerinin "yeni" firkateyn, denizaltı, hücumbot, mayın avlama gemisi olmak üzere, savunma sanayi alanındaki en yakın müttefiklerinden biridir. ABD ve diğer "müttefiklerimiz" bize sadece eski ve modernleştirilmesi mümkün olmayan harp silah ve araçlarını reva görmüşlerdi.
 
Vize muafiyeti konusu da gündeme gelecek bir diğer önemli konudur. AB'de "Schengen" anlaşması ile serbest dolaşıma izin veren düzenleme, ulaştırma hizmetindeki insanlar ve sanatçılar için bir süredir rahatlatılmışsa da, AB'nin diğer ülkeleriyle olan sıkıntılar devam etmektedir. Üstelik Türkiye'nin tüm dünya ülkelerine götürdüğü "vize muafiyeti" anlaşması, genellikle vatandaşları Türkiye üzerinden Avrupa-ABD'ye kaçak yolla geçmeye hevesli ülkeler tarafından kabul edilmektedir. AB'de bu mültecilerin maddi sorunlarının büyük bir bölümünü yüklenen Almanya, bu konuda da Türkiye'ye "hoşa gidecek" ifadeler kullanmayabilir.
 
Öte yandan, Türkiye G-20 üyesi bir ülke, BM Güvenlik Konseyi Geçici Üyesi, enerji kaynaklarına yakın ve "işbirliği" ile kazançlı çıkılabilecek bir coğrafyada yer alan bir ülkedir. Bölgesel güç Türkiye ile itişmek yerine örtüşen çıkarlarda işbirliği yapan ülkelerin sevindiği ülke Türkiye'ye karşı Merkel'in de diplomatik bir nezaketle davranması beklenmektedir. Bu diplomatik manevra içerisinde İran'ın nükleer silahlanma içinde olduğu endişesi ve alınacak önlemler, Irak'ın geleceği ve Arap-İsrail barış sürecindeki tıkanıklıklar da gündeme gelecektir kuşkusuz…
 
Sonuç
 
Şansölye Merkel'in Türkiye ziyaretinde pek çok küresel ve bölgesel konular gündeme gelse de, ağırlık gene ekonomi ve Türkiye-AB ilişkileri üzerinedir. İki ülkenin çıkarlarının örtüşebileceği alanlar (enerji güvenliği ve yenilenebilir enerji gibi) üzerinde yoğunlaşılması, bu arada Almanyalı Türklerin eğitim-kültür-sosyal haklarının gündeme getirilmesi Türkiye'nin öncelikleri olmalıdır.

http://www.turksam.org/tr/a1964.html  
 
Doç. Dr. Celalettin Yavuz
TÜRKSAM Başkan Yardımcısı
Terör Enstitüsü
Hakkında - Arşivi


 

 
 

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.