Haberin yayım tarihi
2007-03-15
Haberin bulunduğu kategoriler

Sefa Yörükel:'Bir Olalım, Var Olalım, Diri Olalım'

AZERBAYCAN ve TÜRK FORUMU KONUŞMASI, 
BAKU - AZERBAYCAN
9 Mart/2007.
 
Sefa Yürükel,
Soykırım ve Terörizm Araştırmacısı
Sosyal Antropolog ve Etnograf
Lahey, Türklere Soykırımı Araştırma Vakfı (TGRF) Başkanı (Hollanda)
İskandınavya Türki Dil Konuşulan ve Komşu İlkeler Araştırmaları Enstitüsü Direktörü (Norveç)
 
Değerli katılımcılar hepinizi, Azerbaycan, Türkiye, KKTC, Türkmeneli ve diger Türk cografyalari ile ilgili olarak: Türklerin birliği için bu muhteşem  Forumu gerçekleştiren, Sayın Cumhurbaşkanımız İlham Aliyevin şahsında saygıyla selamlıyorum.
 
İnanıyorumki, Azerbaycan, Türkiye, KKTC, Türkmeneli ve diğer Türk bólgeleri için bugün burada, özellikle yurtdışında bizler tarafından, geçmişte ve gelecekte yapılan faliyetler, fikirler ve önerilerle birbirimizi özendireceğiz. İnanıyorumki, önümüzdeki dönemde, özellikle vatan bildiğimiz ülkeler olan:Azerbaycan, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve genel olarakta Türk dünyası ile ilgili yapacağımız faliyetlerimizi iyi bir şekilde koordine ederek, birlikten kuvvet doğar ilkesini gerçekleştireceğiz.

Bildiğiniz gibi, içinde yaşadığımız, Azerbaycan, Türkiye ve KKTC coğrafyası, Asyaya giden ön kapı olduğu için,dünya nezdinde çok önemli bir stratejik merkezi oluşturmaktadır. Bu yüzdende, bu coğrafya dünyadaki hegemonya mücadelelerinde, her uluslararası ve bölgesel güç için; ekonomik, siyasi, askeri, kültürel cazibe ve mücadele merkezi halini almıştır. Her uluslarası güç şunu iyi bilmektedirki, bu coğrafyaya şu yada bu ölçüde etkisi ve hakim olan dünya stratejik ilişki trafiğinde önemli avantaja sahiptir ve olacaktır. İşte bu yüzden, üzerinde yaşadığımız topraklar, çeşitli tazyiklere uğramakta ve Türk ülkeleri olarak bizi avantaja sahip ettiği gibi malesef tehditlerede maruz bırakmaktadır. Birtakım emperyal amaçlı güçler, kendilerinin güdümündeki yerel güçlerle birlikte bugünü halletmek için yani ülkelerimizdeki çeşitli yer altı ve yerüstü değerleri ele geçirmek, gütmek, kullanmak için, dünümüze yani tarihte yaşanan çeşitli olayları bahene ederek bizlere ülke ve millet bazında doğrudan yada dolaylı olarak saldırmakta ve her türlü baskı altına almak (psikolojik, siyasi, ekonomik, askeri vs.) isteyerek kendi amaçları doğrultusundaki tezleri dayatmaktadır. Bunlardan Üçünü burada örnekleyerek sunmak istiyorum.

Örneğin;
a) Dünyadaki çeşitli devletler ve sözde bilim adamları, 1. dünya savaşı öncesi ve sırasında, Türkleri Anadoluda yok edilmesini önlmek ve emperyalist devletlerin desteğindeki Ermenilerin saldırılarını ve ihanetini durdurmak için, Osmanlının vatan savunması amacıyla,  gerekli ve zorunlu olarak yaptığı tedbirsel amaçlı tehcir konusunda, Osmanlı ve onun millet olarak varisi olan Türkiyeyi haksız bir şekilde suçlamaktadır.Bazı güçlü ve onların güdümündeki devletler, geriye işlemesi hukuken mümkün olmayan BM1948 soykırımı Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesine aykırı davranarak, Türkler aleyhine parlemento, eyalet ve devlet kararları almaktadır.Bu uluslararası hukukun düpedüz ihlali ve hukuk terörizmi olmasına rağmen, konuyu kendi çıkar amaçlı siyasetleriyle Türkiyeye karşı uluslararası bir saldırıya dönüştürülmeye çalışmaktadırlar. Artık arşivlerle ayan beyan olan olmayan soykırımı olmuş gibi kabul ettirmeye çabalamaktadırlar.

b) Ermenistan ise, 1991 yılından başlayarak sözde burası (Karabağ) tarihsel olarak bizim diyerek yarattıkları sahte iddalar ve desteğini aldıkları güçlerle, Ermeni Enosisinin bir kısmını (Ermenistanla Karabağı birleştirmek için) yani büyük Ermenistanı gerçekleştirmek için(Ermeniler kendi Enosis planlarının diğer bir bölümünüde Doğu ve Güney doğu Anadoluyu görmektedirler) Karabağı işgal etmiştir. 1992 yılında Azerbaycan Türklerine karşı Karabağda etnik temizlik, kültürel, ekonomik, etnik ve fiziki soykırım yapmıştır. Bu anlamda Ermenistan bu yaptığı ile uluslararası antlaşmalardaki savaş suçunu, barışa karşı saldırı suçunu, insanlık suçunu ve soykırım suçunu işlemiş olmasına ragmen, real olarak Ermeniler uluslararası güçler ve kurumlar nezdinde tüm bu suçları işledikleri halde destek almaktadır ve korunmaktadır. Burada konunun daha iyi anlaşılması için suçu bizzat görgü tanıklarının kendi yazımlarıyla örnekliyorum:

Lübnanlı Ermeni gazeteci yazar Davud Kehriyan, "Hacın Hatırı" adlı Karbağdaki olaylarla ilgili anılarını yazdığı kitabın 24,62-63 sayfalarinda aynen şu sekilde yazmaktadır;

"Bazen ölü vucutlarin üstünden yürümemiz gerekti. Hatta Daşbulak denilen bölgenin yakınlarındaki bir bataklığı geçmek için ölü bedenlerden kendimize yol yaptık. Ben ölü vucutların üstünden yürümeyi reddettim. Ardindan Albay Oganyan bana korkmamamı emretti. Askeri yasalardan birisidir bu dedi. Daha sonra, 9-10 yaşlarındaki yaralı bir kızın göğsüne tek ayagım ile bastım ve yürüdüm... Bacağım ve fotograf makinam kan icindeydi..." (s.24) demektedir. 
 
Aynı Kehriyan, aynı kitabının 62-63 sayfasında ise anılarına şöyle devam etmektedir; 
 
" Ölü vucutları yakmak ile görevli olan ve Gaflan denilen grup, 2 mart günü Hocali'nin bir kilometre batısında Azeri Türklerinden oluşan 100 cesedi topladı ve yaktı. Son kamyonda başından ve ellerinden yaralanmış 10 yasinda bir kız gördüm. Kızın yüzü mosmordu. Fakat açlığa, soğuğa ve yaralarına ragmen hala yaşıyordu. Zorlukla nefes alıyordu. Küçük kızın gözlerindeki ölüm korkusunu unutamıyorum. Aniden Tigranyan isimli bir asker kızı tuttu ve cesetlerin üzerine attı. Sonra cesetleri yaktılar. Bana sanki yanmakta olan cesetlerin arasından bir ağlama, cığlık duydum gibi geldi. Tüm bu olanlara daha fazla dayanamadım. Fakat Şuşa'yı görmek istiyordum. Geri döndüm. diğerleri ise hacın hatırı adına savasmaya devam ettiler."(s.62-63) demektedir. 
 
Bir baska görgü tanigi olan Fransiz gazeteci Jean Ive Yunet gazetecilerin Hocali soykırımı ile ilgili gördüklerini şu sekilde özetliyor;  
 
"Hocali katliamı'nın tanıklarından biri olduk. Yüzlerce sivil, kadın, çocuk yaşlı ve Hocali'yi savunan insanin cesetlerini gördük. Katliamın yaşandığı bölgede helikopter ile uçma şansımız oldu ve gördüğümüz her şeyin fotografını çekiyorduk. Fakat Ermeni güçleri bulundugumuz helikoptere ateş etmeye başladı ve başladığımız işi bitiremedik. Gördüklerimiz korkunç şeylerdi. Savaşlar ve Alman faşistlerinin zulmü hakkında çok şey duydum. Fakat Ermeniler 5-6 yaşındaki çocukları, suçsuz insanları öldürerek tüm bunların bir adım ötesine geçti. Hastanelerde, nakliye araçlarında ve hatta Ana okulu ve okullarda bile bir çok sakat ve yaralı insan gördük." demektedir.
 
Şu anda Azerbaycanın 2001 yılında tutuklanmasi için yaptığı  müracat neticesinde, kırmızı bülltenle  İnterpol tarafından aranan (2005 Mayısında Clicia adli Ermeni gemisi ile Akdenizdeki ülkeleri ve Ingiltereyi ziyaret edip gezerken polis tarafından sadece Brendizi Limaninda (Italyada) 5 saat göz altında tutuldu. Ermenistanin Roma Sefirinin anında  müdahalesi ile Italya tarafından 5 saat sonra serbest bırakıldı) ve "Büyük Ermenistan" projesinin liderlerinden soykırımcı yazar Zori Balayan 1996 yılında Ermenice yazdığı "Ruhumunuz Canlanması"adlı kitabında kendi yaşadığı ve bizzat gerçekleştirdiği olayları  şu şekilde yazmaktadır:

"Biz çete üyesi Haçatur'la zapt edilmiş evlerden birisine girdiğimizde bizim askerlerin 13 yaşında bir Türk çocuğunu pencereye çivilediklerini gördük. Haçatur çocuğun bağırmaması için anasının kesilmiş göğsünü onun ağzına soktu. Sonra ben bu Türk çocuğa onun babalarının bizim çocuklara yaptıklarını yaptım. Onun karnının, başının, göğüsünün derisini soydum. Saatime baktım. Çocuk 7 dakika sonra kan kaybından yaşamını yitirdi. Sonra Haçatur çocuğun cesedini doğradı ve köpeklere dağıttı. Akşam aynı şeyi 3 Türk çocuğuna daha yaptık. Kendi halkımın intikamının yüzde 1'ini aldığım için ruhum mutlulukla dolmuştu. Ben her Ermeni vatansever gibi kendi vazifemi yerine getirdim. Haçatur çok terlemişti. Ama ben onun gözlerinde ve diğer kardeşlerimin gözlerinde intikam ve güçlü hümanizm mücadelesini gördüm.. Ertesi gün biz Kiliseye giderek 1915 yılında ölenlerimiz ve dün yaptığımız olaylardan ruhumuzun temizlenmesi için dua ettik." demektedir.(s. 260-262)
 c) Buna benzer olaylari Kibrisin yakin tarihinde Türklere karsi Bati destekli Rum-Yunan isbirligi ile yapilan soykirim örneklerindede görüyoruz. Kıbrısta Yunanistan ve Rumların işbirliğiyle  Enosisisi gerçekleştirmek için (adanın Yunanistanla birleştirilmesi-Büyük Yunanistan için) hazırladıkları Akritas planı gereği (Türkleri dadan yok etme planı),  1962-1963 ve 1974 yıllarında Kıbrıs Türklerini adadan yok etmek için soykırım suçu, insanlık suçu, savaş suçu ve barışa karşı saldırı suçu işlemişlerdir. Bunuda örnekliyerek anlatmak istiyorum:
Yunanistan destekli Rumlar tarafından, Kıbrısta, Türklere karşı yapılan bu soykırımları, bir tarihsel vahşet olarak yorumlayan yazar James Rayner ise, konu üzerine yorumunu yazdığı Crushed Flowers da (1982) olayları kısaca şöyle anlatıyor;
 
'Kıbrıslı Rumlar, 20 yüzyıldaki tavırlarıyla, katliamlar yaparak barbarlığı temsil ettiler. Bunlar sadece kana susamış bir biçimde Türkleri katletmediler. Aynı zamanda, onları yarı canlı olarak mezarlara da gömdüler. Bu toplu mezarlara gömülenler, Rum vahşetinin, insanlığa bir göstergesidir. Toplu mezarlardan çıkarılan iskelet delilleri ise, yıllarca bize, Rumların vahşice tatbik ettiği, feodal kuralların, sonuçlarını gösterecektir' demektedir. 
 
The Times muhabiri David Leigt ise, Yunanistan tarafından güdülen, Rum Milli Muhafız Ordusunun, Kıbrıs Türklerine karşı yaptıkları insafsız soykırıma dönük saldırılarıyla ilgili olarak, yaptığı gözlemleri, okuyucularına şöyle açıklamaktaydı:
'Kıbrıs'a müdahale sırasında (Türk Ordusunun Barış Harekatı sırasında), yüzlerce Türk, Rum Milli Muhafız ordusu mensuplarınca esir alınmıştı. Esir alınan kadınların ırzına geçilmiş, çocuklar ise sokak ortasında katledilmiş ve Limasol'daki Türk mahallesi tamamen yakılıp yıkılmıştı' demekteydi.
 
Bir başka görgü tanığı olan bir Alman turist ise, Kıbrıs Rumlarının, askeri gücü olan Rum Milli Muhafız Ordusunun, Kıbrıs Türklerine karşı yaptığı bu zalimce soykırım karşısındaki izlenimlerini, Almanya'nın Sesinde şöyle anlatmaktaydı;
'Rumların yaptığı bu barbarlığı insanın aklı almıyor. Rum Milli Muhafız Ordusu mensupları, bu yaptıklarıyla en yüksek düzeydeki vahşeti temsil ettiler. Türk evlerine girerek; hiç bir acıma duygusu olmadan, kadınları ve çocukları kurşuna dizdiler. Bir çok Türkün gırtlaklarını kestiler ve kadınların ırzına geçtiler' demekteydi.
 
Gördüğümüz gibi Karbağdaki gibi Kıbrıstada suçlar ve suçlular belli iken, insan hakları telalığı yapan, Uluslararası güçler ve kurumlar bu konudada  Karbağda olduğu gibi Güney Kıbrıstaki suçlu sorumluları korumakta ve onların yanında yer almaktadır. Bu gücler Büyük Ortadogu Projesi (BOP) dahilinde ayni soykirimlari ve insanlik suclarini Irak Türklerine karsida yapmaktadirlar. Bunun yanında çeşitli güçler uluslararası antlaşmaları görmemezlikten gelerek, Doğu akdenizdeki stratejik hakimiyet konusunda, Baku-Ceyhan petrol yükleme tesislerininde güvenliğini doğrudan ilgilendiren Kıbrıs adası üzerinde Rumlar lehine hak idda etmektedirler. Bu anlamda bize karşı harekete geçen güçler meselesini büyük bir panoromada görmek ve tedbirlerimizi ona göre almak zorundayız. Yani bize karşı hareket edenlerin sadece bölgesel güçler değil onları kendi emperyal amaçlar için tetikçi olarak kullanan emperyal güçler olduğunu hesaba katarak hareket etmeli ve bu toprakların sahipleri olarak geleceğimiz için; beş yıllık, on yıllık, yüz yıllık, iki yüzyıllık ve beş yüzyıllık planlarımızı ve projelerimizide ona göre yapmalıyız. Bence, eğer bizler bu topraklarda millet ve devlet olarak baki kalmak istiyor isek,  tüm gerekli önlemleri vakit geçirmeden alarak, dünyayla kendi strateji ve siyasetimiz bazında kendi ortak gündemimizle ilişkiler ağı yaratmamız gerekmektedir.
 
Bugün burada sanıyorum, durum tespitini yaparken ne yapılması gerektiği konusundada bazı öneriler getireceğiz. Bunun için bende yukardaki durum tespiti konusunu ele alırken cevap niteliğinde bazı somut önerilerimi kısaca sıralamak istiyorum.
 
a)      1915 deki tedbirsel tehcirle ilgili Batının Ermeni iddaları, Emperyalizm destekli "Büyük Ermenistan, Büyük Kürdistan ve Büyük Yunanistan" projelerine karşı birlikte hareket etmeliyiz, ortak dava olarak görmeli ve bunun denenmiş yetkin kişilerle hem yurt içi ve yurtdışında eşgüdümle çalışan bilimsel, hukuki, kültürel, siyasi ve lobi komisyonunu oluşturmalıyız ve bilgiye dayanan bir taarruz politikası ve stratejisi gekliştirmeliyiz..
b)      Türklere karşı işlenen insanlık suçları konusunda devlet, grup ve kişiler olarak hem iç hukuka hemde uluslararası hukuka (Türklere karşı işlenen suçlar,1948 Soykirimlari Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesinin 2. maddesindeki tüm hükümleri,  ayrıca 1949 ve 1977 Cenevre Sözleşmeşindeki Savaş Suçlarını, Barışa Karşı Saldırı Sucu ve İnsanlığa Karşı İşlenen Suçların Cezalandırılması Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Tüzüğü 17 Temmuz 1998, 5,6,7.8 maddelerin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ihlallerini ele alan AİHM e başvurarak) suçluların cezalandırılması için başvuru yapmalı ve konumuzun takipçisi olmalıyız. Burada siyasi ve hukuki destek için hem kendi yurtdışındaki örgütlerimiz mobilize edilmeli ve her milletten insanı içine alan geniş bir kamuoyu oluşturmalı hemde lobi çalışmalarımızla mahkemelere karşı taraftan siyasi müdehaleleri önlemeliyiz.
c)      Planlarımızı kısa orta ve uzun vadeli olarak netleştirmeli ve ortak stratejilerde görev paylaşımı yapıp, özellikle, yurtdışında Azerbaycan, Türkiye, Türkmeneli (Kuzey Irak) ve KKTC denve diger cografyalardan Türkleri modern yutsever kitle örgütlerinde örgütlüyerek ve bu örgütler sayesinde,  hedeflere yönelik mücadelemizde sonuç alıcı destek için, Türklerin bulundukları yabancı ülkelerde, gerektiğinde siyasilere ve egemen güçlere karşı bir toplumsal baskı aracına dönüştürerek istediğimiz sonuçlara en yakın sonucu elde etmeliyiz.
d)     Yurtiçinde ve Yurtdışında ortak vakıflar, araştırma merkezleri ve enstitüler kurmalı ve üniversitelerde Azerbaycan, Türkiye ve KKTC ile ilgili çalışmalar yapacak kürsüler kurulması için ve özellikle soykırım, terörizim konularında ve diğer tespit edilen stratejik güncel ve temel konularda uluslararası arenayı etkiliyebilecek bilimsel kalifiye kadrolar yetiştirilmesi için çabalamalıyız.
e)      Kendi stratejimize hitap eden konularda hem ülke içinde hemde ülke dışında uluslararası sempozyumlar, konferanslar ve seminerler düzenlemeliyiz.
f)       Bilimsel araştırmacılarımızı maddi ve manevi olarak desteklemeli ve yurtdışında araştırmalardan çıkan ürünlerin yabancı dillerde yayınlanması için çaba göstermeli ve bilimsel çalışmaların yazılı ve görsel sonuçlarının çeşitli biçimlerde referans olarak kullanılması nı ve dünyada yayılmasını sağlamalıyız.
g)      Kendi hedeflerimizin lehine olacak konularımızda filim, belgesel filim ve tiyatro çalışmaları yaparak bu çalışmaları dünya çapında yaymaya çalışmalıyız.
h)      Kıbrıs, Türkmeneli ve Karabağdaki Türk Soykırımlarını öncelikle Türk Cumhuriyetleri tarafından tanınmasını sağlamalıyız ve diğer dost ülkeler ve kurumlarada (İKÖ gibi) aynı konuda soykırım kararı almaları için çağrıda bulunmalıyız.
i)        Hollandanın Başşehri Laheyde benim başında bulunduğum, Türklere Soykırımları Arastırma Vakfı (TGRF)  olarak biz, önümüzdeki dönemde, tarihte ve günümüzde dünyanın neresinde olursa olsun, Türklere yönelik, ayrımcılık, ırkçılık, terör, insanlık suçu, işkence, soykırım ve etnik temizlik konularında araştırma yapacağız. Uluslarası arenaya ısrarla raporlar sunacağız, konferanslar, sempozyumlar ve seminerler ile geniş bir kesmi etkilimeye çalışacağız.. Ve bize karşı yapılan insanlık suçlarında mahkemelere müdahil olarak katılacak, vekaletlerle mahkeme açtırabileceğiz ve gerektiği taktirde alternatif tribünaller oluşturarak kendi gündemimizle dünya kamuoyunu etkilemek için harekete geçeceğiz. Biz Vakıf olarak şu anda Laheyde içinde Türklere yönelik olarakta yapılan Soykırımlarıda içeren  Araştırma ve Eğitim Merkezininde olduğu bir Soykırım ve Terörizm Müzesi açma ve Müze önünede Türklere yapılan insanlık suçlarını içeren bir anıt dikme çalışması içersindeyiz. Bu konuya Türküm diyen herkezin  ortak davası olarak bakmasını ve Türklerin haklı davasını kalıcı olarak ele alacak bu müze projesini hem resmi kurumlar hemde kitle örgütleri vede tek tek Türkler olarakta maddi ve manevi desteklenmenizi öneriyoruz.
Maddi destek anlamında girişimlerimiz devam etmekte ve gecen aydan itibaren Müze çalışmaları ve anıt için her Türkten ve Türk dostlarından en az 1. Euro, 1. Yeni Türk lirası, 1. Manat ve 1. Dollar maddi destek kampanyası başlatmış bulunuyoruz. Bu konununda buradaki Forumda Türklerin ortak davasının Yurtdışındaki bir mevzisi olarak ele alınıp değerlendirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Müze konusunun ve anıtın öneri olarak desteklenmesi, Türklerin uluslararası alanda kendilerinin gündem oluşturmasına yol açacak, etkileyecek ve Türklerin gelecekteki kazanımlarını kalıcı kılacak ve katmerleştirecektir.
 
Herkeze iyi çalışmalar ve başarılar diliyorum ve sözlerimi
Büyük Türk Ulu su Hünkar Hacı Bektaşı Velinin bir deyimiyle bitiriyorum,
'Bir Olalım Var Olalım Diri Olalım' diyorum.
Foruma Saygılar Basarilar dilerim Teşekür ederim.
 
İletişim:
sefa.tgrf@gmail.com, info.tgrf@gmail.com,
tel. 0031 (0) 627035256, tel. 0031 (0) 70 4023963, fax. 0031 (0) 70 40 23961,
Yazışma:TGRF, Postbus 13252, 2501 EG Den Haag, Holland

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.