Haberin yayım tarihi
2010-09-01
Haberin bulunduğu kategoriler

2000 Yazıları, 2010 Yorumları..

Y O R U M 3 1 T e m m u z 2 0 1 0

<< Aslında gerçekçi bir bakış açısında kabullenmek gerekiyor ki, büyük bir ülkenin AB üyeliği ancak kendi çabası ve kararlılığı ile mümkün olabilir.

Türkiye'nin diğer aday ülkeler gibi kol kanat gerilip arkadan itilmemesi doğal. Türkiye çapında bir ülke ancak siyasi gücünü kullanarak ileri ülkeler liginde yerini alır >> ( Radikal - Yorum, Aralık 2000 )

İsmet Berkan'a on yıl önce "uluslararası bir çalışma düzeni içindeyim, günlük tutma yeteneğim de yok maalesef, öğrendiklerimi ve önerilerimi yazıya dökmek, paylaşmak istiyorum" demiştim. "Şimdiye kadar ki makale ve kitaplarım hep akademik çerçevedeydi" diye de uyarmıştım. O da "Radikal-Yorum için bir–iki yazı gönder, bir bakalım" önerisinde bulunmuştu.

Böylece son on yılda 300 kadar makale ve sonuncusu hazırlık aşamasında olan dört adet de kitap mümkün oldu. AB işlerinden, ABD ve Çin'e, demokratik reformlardan, teknoloji, ekoloji, eğitim ve ekonomiye bir çok alanda öğrendiklerimi, deneyimlerimi ve düşündüklerimi yazıya dönüştürebildim bu sayede. Kendisine, Erdal Güven ve Ali Topuz'a ve de okurlara müteşekkirim.

Aradan tam on yıl geçti. Radikal Gazetesi'nin yenilenmiş ufuklara seyrettiği, Türk siyasetinin ise yenilenme sıkıntıları içinde olduğu bir dönemdeyiz. On yılın muhasebesinde öne çıkan temel sorular var:

· Türkiye AB sürecinde nasıl ilerleyebilirdi?
· Neden hala AB üyesi olamadı?
· Bundan sonra AB sürecini nasıl verimli kılabiliriz?

Bu sorulara yanıt ararken, geriye, 2000 Sonbaharı'nın ilk yazılarına dönmek ilginç olabilir.

Parantez içindekiler 2010 yılının ek yorumları !

AB 21. YÜZYILA NASIL GİRİYOR?

(Radikal-Yorum, Kasım 2000)

<< AB'nin geleceğini ilgilendiren konular aday ülke olarak Türkiye için de kader tayin edici niteliktedir.

Önümüzdeki yıllarda Avrupa'nın gündemini belirleyecek gelişmelerin yoğunlaşacağı alanlar şu şekilde belirleniyorlar:

1. Genişleme: Onüç aday ülkenin tam üyelik kararları en erken 2002 sonunda alınacak. Orta Avrupa ülkeleri, Baltık Cumhuriyetleri, Kıbrıs ve Malta tam üyelik müzakerelerinde önde gidiyorlar. (Aday ülkelerden onikisi reformlarını büyük ölçüde tamamladı, AB üyesi oldular. Onüçüncü aday Türkiye ise Hırvatistan tarafından geçildi, İzlanda da yakında geçer).

2. Siyasal birlik: AB kendi kurumsal işleyişini üye sayısının iki katına çıkacağı bir siyasal yapıya uygun hale getirmeli. Mümkün olduğu ölçüde, konfederal yaklaşımdan, federal mantığa geçmeli. Böylece üye ülkelerin veto hakkı istisna haline gelmeli Ayrıca uluslarüstü konumdaki Avrupa Parlamentosu ve AB Komisyonu'nun yetkileri ulusal mercilere göre daha da artmalı. (AB bu yönde önce Nice Antlaşması ile ilerledi. Sonra sonuçlanmayan bir Anayasa girişimi oldu. Son olarak, 2010 yılına kurumlarını daha federal kılan Lizbon Antlaşması ile güçlendi. Buna rağmen AB içinde asıl güç odağı üye devletler olmaya devam ediyor)

3. Ortak Savunma: NATO dahilinde ve gerektiğinde haricinde, AB özerk bir askeri hareket mekanizması ve ortak savunma kimliği oluşturmayı hedefliyor. Balkanlar, eski Sovyet Cumhuriyetleri ve Orta Doğu'daki çeşitli risk alanlarında ABD-AB işbirliğinin geleceği açısından önem taşıyan bir konu bu. (Balkanlar'dan Afganistan'a bir çok AB askeri girişimi var fakat bir ortak AB ordusu hedefi gündemde bile değil henüz.) 

4. Euro: 2002 yılında tedavüle girecek. Fakat Euro'nun coğrafi kapsamını genişletmesi ve ABD Doları ile hangi yönde bir denge oluşturacağı konusunda belirsizlikler sürüyor. Ayrıca, AB'nin kendi içinde eşgüdümlü bir makro-ekonomik politika geliştirebilmesi ve uluslararası para politikası üretebilecek kurumsal mekanizmalara ve ortak siyasi iradeye sahip olabilmesi gerekiyor. (Euro uluslararası mali siteme kendini kabul ettirdi ve 2010
yılında ilk derin krizini de yaşayarak olgunluk çağına girme yolunda. Fakat ülkeler arası ortak makro-ekonomik politika zafiyetleri önemli bir sorun olmaya devam ediyor).

5. Demokrasi: AB'nin kurucu antlaşmalarında temel evrensel değer olarak tanımlanan demokrasi ve insan hakları konusunda önemli sorunlar var:

· AB içi demokraside saydamlığın ve hesap verilebilirliğin daha da arttırılması;

· Aday ülkelerle ve uluslararası ilişkilerde insan hakları etkeninin tutarlı bir siyaset zeminine sahip kılınması;

· AB ülkelerinde aşırı milliyetçi siyasi partilerin yükselmesi ve göçmen sorunu karşısında, yüzeysel tepkilerin ötesine geçen kapsamlı politikalar üretilebilmesi.

· (2010 yılında AB demokrasisi halen aynı sorunlarla karşı karşıya. Türkiye açısından ise,
demokratik reformlardaki gecikmeler ulusal çıkarlarımıza vahim darbeler vurdu).

6. Tek pazar ve uluslararası rekabet gücü : Avrupa özellikle ABD ve Japonya ile karşılaştırıldığında, AB ekonomik ortamı istihdam, ar-ge yatırımları, yüksek teknoloji kullanımı, patent sayısı, şirketler ve çalışan üzerindeki vergi yükü ve sabit sermaye yatırımları gibi alanlarda geri kalıyor. (AB bu alanlarda çok önemli atılımlar başardı. Bu arada Çin ve Hindistan hızla yükselişe geçti. 2008-2009 dünya ekonomik krizi sonucunda
öne çıkan G-20 ile birlikte, AB artık çok daha çetin bir küresel rekabet ortamında. Yeni hedefi ise 2020 stratejisi: daha girişimci bir ekonomik ortam, insan sermayesi, teknolojik yenilikçilik ve ekolojik dengeler odaklı ayrıntılı bir eylem planı).

7. ABD ile ilişkiler : Küresel düzende en önemli siyasi işbirliği, ticaret ortaklığı, karşılıklı yatırımlar, ortaklıklar ve birleşmeler, AB ile ABD arasında gerçekleşiyor. Bu ilişkiler uzun vadede bir Transatlantik Ekonomik Alan hedefine doğru ağır ama sürekli ilerleme kaydediyor. (Bu süreç ABD'de W.Bush başkanlığı döneminde Irak savaşı nedeniyle yavaşladı. Obama döneminde canlanma var. Transatlantik ilişkiler halen en önemli ve
nispeten daha az sorunlu bir küresel düzen direği konumunda).

8. Bilgi toplumu : Altyapı yatırımları, hukuksal düzenlemeler ve idari reformları AB genelinde bağlayıcı bir takvime oturtan "E-Europe" programı hızla uygulamaya geçiriliyor. Bu program ticaret, iş hayatı, kamu idaresi, yurttaş-devlet ilişkileri, eğitim ve sağlık hizmetleri başta olmak üzere bir çok alanda somut hedeflere odaklanıyor. (Bu arada internet ortamı muazzam bir gelişme kaydetti. Bugün AB 2020 Stratejisinin itici gücü "Dijital Ajanda" politikası) Türkiye açısından artık bilincinde olmak gerekiyor ki, AB bir dış ilişkiler konusu olmaktan çıkmış, toplumsal yaşamın tüm alanlarında mevcut olması gereken bir boyut durumuna gelmiştir. Bu gerçeğin, başta resmi kuruluşlar, özel sektör, sivil toplum örgütleri, medya ve eğitim kurumlarımız olmak üzere, toplumun tüm kesimlerinin etkinliklerine yansıması, başarılı bir AB adaylığı sürecinin temelini oluşturacaktır. >> (Radikal-Yorum, Kasım 2000)

("AB sürecinin başarısı partizan olmayan bir siyasi anlayış gerektirir" demek de gerekirmiş. Ayrıca "AB'yi artı ve eksileri ile abartmadan, ulusal çıkar ve küresel dengeler odaklı değerlendiren bir toplumsal tartışma ortamı" diye de eklemek).

AB DOSYASI: ARTILAR, EKSİLER VE GERÇEKLER

(Radikal-Yorum, Aralık 2000)

<< Uluslararası ilişkilerde taraflar bazen birbirlerine tuzak kurarken, amaçlanan her zaman karşı tarafın bu tuzağın içine düşmesi değil. Hedef bazen tuzağa düşmemeye çalışırken kendine zarar vermesi olabiliyor. AB içinden son haftalarda Türkiye aleyhine tahrik edici girişimlerin ana hedefi de bu doğrultuda şekilleniyor.

Aslında gerçekçi bir bakış açısında kabullenmek gerekiyor ki, büyük bir ülkenin AB üyeliği ancak kendi çabası ve kararlılığı ile mümkün olabilir. Türkiye'nin diğer aday ülkeler gibi kol kanat gerilip arkadan itilmemesi doğaldır.

Türkiye çapında bir ülke ancak siyasi gücünü kullanarak ileri ülkeler liginde yerini alacaktır. Siyasi güç ise demokratik saygınlık ve ekonomik kalkınma dinamizmi ile kazanılıyor, lafla değil.

Hiç kuşku yok ki, Türkiye'nin Katılım Ortaklığı Belgesi ile artık tam üyelik yolunda geri dönüşü zor bir yola girecek olması, AB içinde çeşitli rahatsızlıklar uyandırdı. Tam üye olarak ikili sorunları için AB kartını sonuna kadar kullanan Yunanistan dışında, Türkiye konusunda AB içindeki başlıca olumsuz gruplar şunlar:

1. Avrupa Birliği'nin ulusal devletler arası güç dengesi üzerine inşa edilmiş siyasi ve mali yapısını büyük ve fakir bir ülkeyi üye yaparak bozmak istemeyenler.

2. Avrupa'nın birliği için din öğesini belirleyici gören muhafazakarlar ve göç sorunundan korkanlar.

3. Türkiye ile 20. yüzyılın sorunlarını aşamamış olan Ermeni ve Yunan diasporalarının fanatik kısımları ve siyasi mülteci toplulukları destekli hareketler. Bu gruplar zaman zaman doğrudan kendi davalarını savunurken, çoğu zaman da Türkiye'nin kendi içindeki insan hakları ve demokrasi ilkeleri ile çelişen uygulamalarını gündeme getiriyorlar. Böylece ileri uygarlıkların temel değerlerini savunurken, kendi özel sorunlarında da daha haklı gözükmeye çalışıyorlar.

4. Az sayıda ülkeden oluşacak federal nitelikli bir Avrupa Birliği ülküsü nedeni ile genişleme sürecine zaten sıcak bakmayanlar.

5. Türkiye'nin olumsuz imajı nedeni ile seçmenlerine karşı yeni bir sorunla gelmek istemeyen politikacılar. Bir taraftan AB kamuoyunun tarihsel önyargıları, sosyolojik muhafazakarlığı ve yanlış bilgilendirilmesi, diğer bir taraftan Türkiye'nin tanıtım politikalarının yetersizliği ve saygın bir demokrasi olma yolundaki zaafları, AB ile ilişkilerimizde imaj sorununu sürekli kılıyorlar. Bu grupların karşısında Türkiye konusunda ılımlı olan, entegrasyon sürecinin yavaş da olsa işlemesini isteyen ve Türkiye'ye fırsat tanınmasını isteyen çevreler var.

Bu yapıcı yaklaşımlar şu temel görüşlere dayanıyor:

· Avrupa'nın geleceğinde Türkiye'nin oynayabileceği olumlu jeo-stratejik rol.

· Avrupa özel sektörünün genelde siyasetçilere göre daha rasyonel ve küresel olan vizyonu sonucunda, Türkiye'yi Avrupa'nın istikrarlı coğrafyası içinde görmek istemesi.

· Avrupa'dan dışlanmış bir Türkiye'nin, Avrupa içinde olmasından daha önemli sorunlar yaratacak olması ve Avrupa çıkarları ile çatışması.

· Çok kültürlü ve dinli laik bir Avrupa vizyonuna, Türkiye'nin AB üyeliğinin başarısının belirleyici katkısı.

Fakat özellikle belirtmek gerekir ki, sistematik olarak Türkiye karşıtı olan kesimler de, Türkiye lehine açık tavır alan kesimler gibi birer azınlık teşkil ediyorlar. Türkiye konusunda kararsız veya fikir sahibi olmayanlar Avrupa Birliği'nde çoğunluk. Bu nedenle, Türkiye dosyasını mümkün olduğunca zamana yaymak, ama bunu yaparken Türkiye ile bağları kopartmamak ve ilişkileri belli bir düzeyde ilerletmek eğilimi baskın çıkıyor.

Türkiye demokratik reformlar ve ekonomik kalkınma yolunda ilerledikçe, AB içinde olumlu ve yapıcı görüşler etkili olurken, karşıt çevreler Ankara'nın demokratik atılımlarını geciktirmesinden güç kazanıyorlar. Bu nedenle Türkiye, başta Kıbrıs birçok milli meselesinde demokratik saygınlık eksikliği nedeni ile güç kaybediyor.

Ayrıca künyesinde "AB ile ilişkileri krizli" yazan bir Avrupa ülkesi olmak, küresel kalkınma dinamiklerinde Türkiye'yi ekonomik açıdan geri bırakıcı bir sonuç doğuruyor. Bu durum yalnızca gençliğe ve gelecek kuşaklara refah düzeyi yükselmiş bir ülke hazırlanmasını zorlaştırmıyor, aynı zamanda uluslararası siyasi arenada Türkiye'nin etkisini sınırlıyor. Kısacası, Türkiye'nin artık eski yüzyıldan kalma milli çıkar muhasebesi yöntemlerini yenilemesi gerekiyor. >> (Radikal-Yorum, Aralık 2000)

( Türkiye son 10 yılda ekonomik ve demokratik açıdan ilerledi. Fakat Avrupa değişti, dünya rekabet ortamı da çok daha zorlu, Türk toplumu çok daha iyi bir ülkeye layık.

Bu çerçevede ülke içi siyaset gündemi Türkiye'yi 21. yüzyılda yükseltecek bir derinlik, gerçekçilik, ilericilik, vizyon ve liderlikten yoksun.

İnsan odaklı demokrasi ve ulusal egemenlik anlayışı çağındayız. Bu nedenle on yıl öncesinin sonuç cümlesi ne yazık ki hala geçerli:

Türkiye'nin artık eski yüzyıldan kalma milli çıkar muhasebesi yöntemlerini yenilemesi gerekiyor ).

Dr Bahadır Kaleağası
Brüksel
bahadir@kaleagasi.net  

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.