Haberin yayım tarihi
2007-10-09
Haberin bulunduğu kategoriler

AB sürecinde Madrid-Ankara ekseni

Türkiye AB yolunda ilerliyor. İspanya'yı anladıkça ve ilişkilerini daha iyi geliştirdikçe daha da hızlı ilerleyecek. Türkiye'nin üzerinde Akdenizli bir mahalle baskısı var. Manevi bir baskı bu. Başkalarına benzeme anlamında değil. Kendi özünü koruyarak ilerleme, yükselme baskısı
 "Ben yalnızca anayasal bir kralım" diye hatırlatıyor Juan Carlos. Bizi birlikte kabul ettiği İspanyol özel sektörünün temsil kuruluşu CEOE'nin başkanı ve yöneticilerini işaret ederek ekliyor: "vergileri verenler onlar, halkın ve şirketlerin taleplerine uyarım."
Sonra Arzuhan Doğan Yalçındağ başkanlığındaki TÜSİAD heyeti ile siyasetten kültüre, ekonomiden turizme uzanan sıcak bir sohbete başlıyor. Türkiye'yi biliyor. Dolayısıyla Türkiye'yi seviyor. AB üyeliği hedefini candan destekliyor. Böylece İspanyol özel sektörünün de taleplerine uymuş oluyor. Karşımızdakinin herhangi bir Avrupalı kral olmadığının farkındayız. Tarihsel bir kişilik. Kişisel kaderinin kendisine biçtiği rolü ülkesini Franco diktatörlüğünden uzaklaştırmak olarak yorumlamış bir demokrasi kahramanı. Bir parlamenter rejimin devlet başkanı.
 
Demokrasinin Kralı
İspanya 1930'larda II. Dünya Savaşı'nın provasına dönüşen kanlı iç savaşı sonrası içine gömüldüğü bulanık dönemden 1975'te Franco'nun ölümüyle sıyrıldı. Bu dönemde Kral ağırlığını eski rejimin tasfiyesinden yana koydu. Mutlak bir iktidarın çağdışılığını değil, saygın bir demokrasinin toplumsal uzlaşma simgesi anayasal kralı olmayı tercih etti.
Aklıma lise yıllarımın önemli bir demokrasi dersi geliyor. TRT ekranında akşam ilk haber: "İspanya'da bir grup subay meclisi bastı. İspanya cuntaya mı geri dönüyor?" Görüntüde Cortez'de üzerine silahlar doğrultulmuş milletvekilleri. Aralarından yaşlıca birisi yumruğunu kaldırmış hiddetle darbecilere sövüyor; arkadaşları araya girip yatıştırıyor. Sonra Kral Juan Carlos beliriyor sarayında kameralar önünde. Halka hitaben yaptığı konuşmasında darbe girişimini lanetliyor. Devlet mekanizması ve halktan demokrasiye bağlı kalmalarını talep ediyor. Yıl 1981. Türkiye'de demokrasi yok. Fakat iletişim çağının ilk dalgaları demokrasi dersini evlere taşımakta.
 
İspanya ise istikrar arayışı içindeydi. Cumhuriyetçi sol ile Monarşist sağ arasındaki çatışmalar, Baskların ve Katalanların özerklik talepleri, ayrılıkçı terör ve İngiltere ile Cebelitarık sorunu gibi derin sancılar çekmekteydi. Sosyalist Parti'nin yasallaşmasından hemen sonra, 1977 yılında Juan Carlos'un daha sonra on yıl başbakanlık yapacak Felipe Gonzales ve bugün AB'nin Dış Politika Yüksek Temsilcisi olan Javier Solona'yı sarayında kabul etmesi artık çözümlerin hep demokraside aranacağının bir göstergesi olmuştu. Başarısız darbe girişimi sonrasında ise, krallık karşıtı Komünist lider Carillo'nun değerlendirmesi başka bir önemli toplumsal uzlaşma simgesi oldu: "Bugün hepimiz monarşistiz. Tanrı Kralı korusun!".
 
O darbe girişimi günlerinde İspanya'nın AB üyesi olmasına daha beş yıl vardı. İspanya on yıllık müzakere sürecinin ortasındaydı. Müzakerelerin Fransa tarafından dondurulduğu çetin dönemleri aşarak, dünyanın en kalkınmış toplum ve ekonomilerinden biri olacağı yakın geleceğe uzanmaktaydı. Son anda bir yol kazası badiresi Kral sayesinde atlatıldı. Türkiye'de ise o dönemde bu durumu anlayacak, ders çıkartacak, küresel eğilimleri ve ulusal çıkarları doğru değerlendirebilecek bir siyasal basiret yoktu. Yalnızca tek kanallı siyah-beyaz televizyondan yansıyan haber ve görüntüler vardı.
 
Türkiye İspanya olur mu?
Esas olarak yanlış bir soru bu. Her ülke gibi Türkiye de ancak kendisi olur. Fakat bu tür soruların işlevsel bir yönü var. İspanya örneğinin Türkiye için olumlu ve olumsuz somut esin kaynaklarına dikkat etmeliyiz. Bugün Akdeniz'in öbür ucundaki İspanya'ya çok yakın bir Türkiye var. Birçok alanda daha ileride, bazı alanlarda yakın takipte. Katalanya ve Bask Bölgesi özerk konumları ve ileri ekonomileriyle bu ülkeye has bir siyasal yapı oluşturuyor(*).
Türkiye ilişkileri hakkında geçtiğimiz yıllardaki analizimiz geçerliliğini güçlendirerek korumakta:
 
1. İspanya Akdenizli. Türkiye'ye önyargısız.
Bu yaklaşımı eski merkez sağ iktidarın başbakanı Aznar ile ve halefi Zapatero'nun iktidara gelmesi sonrasındaki görüşmelerimizde her zaman hissettik. Madrid büyükelçimiz Ender Arat bu durumun devamı için seferber. Akdeniz tarihinin kıdemli yazarı Fernand Braudel'in 'karmaşıklık bütünlüğü' olarak tanımladığı coğrafyada, İspanya tarihsel, etnik ve ekonomik olarak, Akdeniz'in Kuzey ve Güney'i arasında bir geçiş ülkesi. Katolik, Yahudi ve İslam kültürleri ile yoğrulmuş, savaşlar, iç çatışmalar, siyasal kudret, kültürel ihtişam, ekonomik iniş çıkışlar, sosyal çöküntüler ve yeniden kalkınma ile şekillenmiş bir Akdenizlilik bilincine sahip. Kuzey-Güney ve Doğu-Batı sentezlerinin bir eksi değil, artı olabileceğini görüyor. Bu nedenlerle, toplumda Türkiye hakkında bilgi eksikliğinden kaynaklanan bir önyargı katmanı olsa da, bazı ülkelerdeki gibi çok ileri düzeylerde değil. Türk göçü etkeni de yok üstelik. Madrid, Paris veya Berlin değil
 
2. İspanya Avrupalı. Türkiye'yi anlıyor.
Madrid'in Brüksel yolu kolay olmadı. Kırılgan bir demokrasiyi yaşatmak, iç savaş enkazından sonra toplumsal dokuyu korumak, hızla dışa açılan bir ekonomiyi pekiştirmek ve AB üyeliği yolunda kararlılıkla ilerlemek gerekti. Bugün İspanyollar geriye dönüp baktıklarında en azından üç önemli ders aktarıyorlar
 
AB adayı ülkelere:
-'Hedeften asla şaşmayın!'
-'Müzakere sürecinde sabırlı ve soğukkanlı olun!'
-'Sürecin bizzat kendisini bir ekonomik kalkınma aracı olarak kullanın!'

Bir önemli mesajları daha var:
-'AB üyeliği sayesinde İspanya'nın küresel düzendeki ulusal egemenliği pekişti. Dış ticaretten, çevre kirliliğine, güvenlik politikalarından, enerji ağlarına her alanda Avrupa ve dünya sahnesinde ulusal çıkarlarını çok daha etkin savunabilen bir İspanya var artık'.
 
3. İspanya bölgesel güç. Türkiye ile AB'de Akdeniz boyutu dengelenecek.
Madrid, Barselona, Valencia, Bilbao ve Sevilla İspanya'nın birbirleriyle rekabet içindeki dinamik kentleri. Dünyada yankı yaratan yaratıcı mimarlık ve kent projeleri, havaalanları, müzeleri, futbol takımları, girişimcilikleri, sosyal yaşamları ve özgürlük atmosferleri ile tatlı bir yarış içindeler. İspanya AB'ye 1986'da üye olduğunda 40 milyon nüfusu ile tek orta boy ülke idi. AB içindeki güç dengelerinde çoğu zaman büyük ülke muamelesine yakın bir konum elde etti. Polonya ile orta boy ülkeler grubunun üye sayısı ikiye çıktı. Diğer bir AB içi güç dengesi boyutunda, Akdeniz grubunda da İspanya etkin bir ülke. AB politikalarının şekillenmesinde dış ticaretten, güvenliğe, tarımdan, ulaştırmaya, Akdenizli bakış açısı önemli. Bu gruptaki Fransa kısmen Akdenizli. Bir çok konuda Paris-Berlin ekseni bu ülke için öncelikli. Ayrıca, son genişlemeyle AB içi siyaset coğrafyasında odak noktası Kuzey'e ve Doğu'ya doğru kaydı. İspanya açısından Türkiye'nin üyeliği hem AB içinde Güney'i güçlendirecek, hem de büyük ülkeler grubunda güç yoğunlaşmasını biraz dağıtacak.
 
4. İspanya zengin. Türkiye önemli bir ekonomik ortak.
İspanyol ekonomisi AB ortalamasının üzerinde bir büyüme potansiyeline sahip. İspanyol şirketlerin yeni pazarlar ve ekonomik ortaklar arayışında Türkiye bir çekim merkezi olarak beliriyor. Çünkü AB içinde zaten önemli bir ilerleme sağladılar. Güneyde Kuzey Afrika önemli fakat yetersiz. Akdeniz'in üçüncü büyük ekonomisi olan Türkiye'nin potansiyelleri ise cazip. Hele bir de AB üyeliği hedefinde ilerlerse... İspanya Türkiye'nin dış ticaretinde dokuzuncu sırada fakat iki ülke arasındaki ekonomik ilişkiler henüz gerek ticaret, gerekse yatırım açısından alt düzeylerde. Dolayısıyla, ortada manzarası parlak bir fırsat penceresi var. Örneğin halihazırda bir çok İspanyol hazır giyim markası Türkiye'de tanınıyor. Ankara-İstanbul hızlı treni İspanya'nın en önemli teknoloji ihracatı başarısı. İspanya'ya olan ihracatımızın 2007 yılında 4,5 milyar euroyu aşması beklenmektedir. İspanya beşinci önemli ihracat pazarımız haline geldi. Bu arada Türk şirketler de İspanya'yı keşfetmeye başlıyor. Valencia'da Nuh Çimento, Sevilla'da Exportaciones Sabancı çimento tesisleri ve Barselona'dan İspanya pazarını Türk malı televizyon ve beyaz eşya ile fetheden Beko-Espana öncü rol oynuyorlar.
 
5. İspanya Latin. Türkiye Avrasyalı.
Meksika'dan Arjantin'e uzanan Latin Amerika belki ABD'nin 'arka bahçesi' olarak görülebilir. Fakat bu kıtada İspanya'nın tarihsel, etnik ve dilsel bağları her zaman ön planda. Bunun siyasal ve ekonomik yansımaları ise son derece belirgin. Ayrıca, İspanya Latin âleminin Avrupa'ya uzanan köprüsü. AB'nin Latin Amerika ülkeleriyle geliştirdiği giderek derinleşen siyasal ve ekonomik ilişkilerin ve kurumsal yapıların gerisinde Madrid imzası her zaman dikkat çekiyor. İspanya AB'ye Latin Amerika'yı getirirken, AB üyeliği sayesinde Latin Amerika nezdinde öncü konumu pekişiyor. Bu karşılıklı tamamlayıcılık ve etkileşim durumu Türkiye için de Karadeniz'den Orta Asya'ya uzanan coğrafyada olası. İspanya'nın Türkiye'ye bakışında da bu değerlendirme özellikle vurgulanmakta.
 
6. İspanya güvenlik istiyor. Türkiye de.
Yıllardır Bask terörizmine maruz kalan, uluslararası örgütlü suç ağlarıyla mücadele eden ve El Kaide tarafından Mart 2004'te tren istasyonları vahşete bulanan İspanya güvenlik içgüdüsü derin bir ülke. Terörün ne anlama geldiğini biliyor. Türkiye'den farklı olarak, terörle mücadele ederken düşünce suçuna dayalı gri bir alan yaratmadığı için daha başarılı oluyor. Uluslararası destek alıyor. Güneyde anti-demokratik ve ağır sosyal sorunlara batmış ülkelerle komşu. Yasadışı göç ile ciddi sorunları var. Madrid, AB'nin Akdeniz politikasını Kuzey Afrika'da ekonomik ve toplumsal kalkınmaya destek aracı olarak yönlendiriyor. Bu bakış açısının uzantısında, Avrupa'da iç ve dış güvenlik için AB yolunda kalkınmış bir Türkiye gerektiğinin çok iyi farkında.
 
Türkiye AB yolunda ilerliyor. İspanya'yı anladıkça ve ilişkilerini daha iyi geliştirdikçe daha da hızlı ilerleyecek. Türkiye'nin üzerinde Akdenizli bir mahalle baskısı var. Manevi bir baskı bu. Başkalarına benzeme anlamında değil. Kendi özünü koruyarak ilerleme, yükselme baskısı. Asıl kökleri ülkenin içinde olan bir baskı. Genç kuşaklara karşı sorumluluklarımızdan kaynaklanan bir baskı. Daha güçlü bir demokrasi, ekonomi ve toplum olma baskısı. Türkiye İspanya olur.
 
Dr Bahadır Kaleağası  


TUSIAD  
Turkish Industrialists' & Business Association  
Representative to the EU and BUSINESSEUROPE  
(The Confederation of European Business)  
   
Avenue des Gaulois, 13 - 1040 BRUSSELS  
T: +32 2 7364047    
F: +32 2 7363993  
kaleagasi@tusiad.org     
 www.tusiad.org   


 

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.