Haberin yayım tarihi
2012-06-09
Haberin bulunduğu kategoriler

Doğu-Batı ekseninde Türkiye nerede ?

Kısırdöngüleri aşmak için AB üyeliğinin hedef tarihi Türkiye tarafından belirlenmeli.

Resmi tahminlere göre, AB ile mevzuat uyumunda yüzde 50 seviyesini aştık. Artık Türkiye, geri dönüşü zor biçimde Avrupa tek pazarına dahil oldu. Bundan sonra AB ile müzakerelerin geleceğini belirleyecek birkaç etken var:

1- Fransa’da yeni kurulan hükümet

2- Kıbrıs görüşmeleri(Tıkanıklığın kısa vadede aşılması için umut henüz yok)

3- Türkiye’de demokratik ve özgür, yaratıcı ve barışçıl toplumsal ortam

4- Olası bir vize kolaylığı sürecinin kamuoyuna olumlu etkileri

5- AB Komisyonu’nun ‘pozitif gündem’ girişimiyle, Kıbrıs’a rağmen teknik mevzuat uyumu sürecinin ilerlemesi

6 -Türk hükümetinin açılmasının önünde engel olmayan müzakere başlıkları için önkoşulları yerine getirmesi:Rekabet (devlet yardımları), kamu ihaleleri ve sosyal politika (önkoşul sendikalarla ilgili, fakat bu başlık zaman içinde kayıt dışı istihdam, işyerinde kadın-erkek eşitliği ve çocuk işçi gibi alanlarda da Türk halkı için olumlu)

Küresel ortam

Müzakere sürecinin ötesinde, stratejik bir bakış açısında ise:

1- Değişen küresel düzende demokrasi, ekonomi, teknoloji ve toplumsal standartlar boyutlarında Türkiye için en somut seçenek, Avrupa Birliği olmaya devam ediyor.

2- Avrupa’nın karar sistemine tam üye olarak katılmayan Türkiye bu kararlardan istemese de etkileniyor, dolayısıyla ulusal egemenlik kaybına maruz kalıyor.

3- Avrupa son krizlerini kurumsal olarak ‘farklılaştırılmış entegrasyon’ doğrultusunda aşmaya çalışıyor: Federal bir euro merkezinin etrafında İngiltere ve İsveç gibi buna dahil olmak istemeyenlerle Balkanlar, Norveç, İsviçre ve Türkiye gibi yeni üye ülkeleri de içine alacak geniş ve esnek bir AB oluşuyor.

4- ABD ile AB arasındaki Transatlantik ekonomik ortaklık dünya ekonomisinin temel direği olmayı sürdürürken, Türkiye’nin de dahil olması gereken bir ‘yeni Batı’ şekilleniyor.

5- Türkiye’nin 21. Yüzyılda hukuk devleti, kadın hakları, etnik, dinsel, cinsel ve kültürel özgürlükleri, teknolojik yenilikçiliği ve doğa sermayesiyle güçlü bir ülke olarak yükselme performansı, AB sürecinin de en önemli belirleyici etkeni olmaya devam edecek.

Euro krizi sürüyor. Bir para krizi değil tam olarak... Euro değer kaybında veya piyasalarda çöküntü türünden bir kriz değil. Yunanistan’ın kurallara uymayarak içine düştüğü gaflet ve bazı ülkelerin ekonomik disiplin zafiyetlerinin ötesinde, esas olarak bir Euro Bölgesi yönetim krizi söz konusu. Her zaman olduğu gibi, bu krizin merkezinden mali piyasalara güvensizlik dalgaları yayılıyor son üç yıldır. Küresel ekonomik gelişmeler AB’nin kendi içinde daha derin bir siyasal birlik ve daha iyi işleyen bir kurumsal sisteme sahip olmasını dayatıyor.

Bu noktada ise devreye yenilenmesi gereken bir Avrupa ekonomi kültürü sorunu giriyor. Daha girişimci, yaratıcı, esnek ve verimli bir toplumsal çalışma kültürü gereği aşikâr.AB ülkeleri de bu gerçeklerin bilincinde, krizden güçlenerek çıkmaya çabalıyor.

Bu arada artık bir G20etrafında şekillenen uluslararası sistemde önemli eğilimler somutlaşıyor.Son on yılda yükselen Asya, karmaşıklaşan enerji jeopolitiği, patlayan internet âlemi, sınırlar ötesi ekonomi ve Ortadoğu’da siyasal dönüşüm sancıları gibi birçok gelişmenin yanı sıra küresel değişime de damgasını vurmaya başlayacak yeni bir eğilim beliriyor: G20’nin hem demokrasi hem de piyasa ekonomisi sahibi olan güçlü ülkeleri arasında bir serbest ticaret ve ekonomik bütünleşme ekseni. Ufukta AB, ABD, Japonya ve Güney Kore başta olmak üzere bir ‘yeni Batı’ ekseni gözlemleniyor. Türkiye mutlaka Yeni Batı içinde bir ‘demokrasi, özgürlükler, ekonomik dinamizm ve teknolojik yenilikçilik’ ülkesi olarak güçlenmeli.

AB ve ulusal egemenlik

Diğer taraftan Avrupa ve dünyadaki gelişmeler, Türkiye açısından çok önemli bir ‘ulusal egemenlik’ ve ‘demokratik meşruiyet’ sorunu yaratmakta. Ülkenin seçmenleri ve vergi mükelleflerinin demokratik muhatabı olan Ankara’nın siyasal karar alanı Brüksel’e,Türkiye’nin içinde yer alamadığı AB kurumlarına kaymakta.

Çünkü;

1- AB Türkiye’nin en önemli ticaret, yatırım, finans, turizm, teknoloji ve sosyal işbirliği kaynağı olmayı sürdürüyor.

Türk ekonomisinin önümüzdeki dönemde yüzde 6 ve üzerinde büyümesi elzem. İşsizlik başta olmak üzere ülkenin temel sorunları için büyüme bir önkoşul. Bu oranı sürdürülebilir kılmak için ise uluslararası sermayeyi çekim gücü, belirleyici bir etken. AB süreci bu çerçevede odak noktası. Uluslararası yatırımlar ‘hukuk devleti’, ‘AB standartları’ ve ‘ekonomik öngörülebilirlik’ kıstaslarına öncelik veriyor (Örneğin sadece Londra, Paris veya Frankfurt değil, Washington, Pekin ve Yeni Delhi’deki görüşmelerimizde bile bu konu öncelik olarak vurgulanıyor).

2- Gümrük Birliği tam üyelik öncesi bir aşama olarak tasarlanmıştı. Bu dönemde Türkiye’nin AB politikaları ve mevzuatına uyum sağlarken, bunların karar sürecine katılmaması geçici bir sorun olarak ‘idare edilebilinir’ düzeyde görülmekteydi. Fakat tam üyelik uzadıkça, Türkiye’nin AB karar sistemi dışında olmasından kaynaklanan sorunlar önemli boyutlara ulaşmakta. (Örneğin sanayi üretim standartları, Güney Kore–AB serbest ticaret anlaşması, rekabet politikası, Çin’le ekonomik ilişkiler ve sorunlar, vs.). Gümrük Birliği’ni serbest ticaret anlaşmasına dönüştürmek de Türk ekonomisinin uluslar arası açılımları açısından son derece olumsuz sonuçlar doğurur.

3- AB’nin çevresindeki ülkeler arasında Türkiye, ‘petrol ve doğal kaynakları olmadan hızla büyüyen pazar ekonomisi, sanayi ülkesi ve demokrasi’ özelliklerine sahip tek ülke. Bu açıdan Rusya, Mısır veya İran’dan çok farklı. Daha ziyade İspanya veya Polonya modeline yakın. Bu nedenle küresel koşullar ve bölgesel gerçekler Türkiye’yi AB’nin uluslar arası politikalarının etki alanına dahil ediyor (Örneğin iklim değişikliği, Akdeniz’de deniz taşımacılığı, grip salgınlarıyla mücadele, kaçak göçle mücadele, finansal piyasaların düzenlenmesi, dijital ajanda, ABD ile ekonomi kalan altyapısı için mevzuat uyumu, İran’a yaptırımlar, vs.).

4- Türk ekonomisinin olumlu iç ve bölgesel dinamikleri ve küresel atılım potansiyeli sayesinde, Avrasya ekseninde diğer ülkelerle ilişkilerimiz gelişiyor. Bu yönde dünyayla daha yoğun ekonomik ilişki geliştiren bir Türkiye, AB sürecinde de daha güçlenir.Simetrik olarak AB sürecinde güçlenen bir Türkiye’nin dünya gözündeki çekim gücü artar. Fakat tam üyelik hedefi somutlaşmadıkça bu sinerji zayıf kalmakta.

5- AB sürecinin her aday ülkede tetiklediği demokratik reform, ekonomik refah ve toplumsal kalkınma dinamikleri de Türkiye’nin somutlaşamayan üyelik hedefinden olumsuz etkileniyor.

Kısırdöngüleri aşmak için AB üyeliğinin hedef tarihi Türkiye tarafından belirlenmeli. Ve bu tarihe saygınlık kazandırmak için gerekli değişim, atılım ve düzenlemeler gerçekleştirilmeli. AB içinden kaynaklanan engelleri bir süre dikkate almadan, Türkiye hızla demokratik reform, sosyoekonomik atılım ve mevzuat uyumu yönünde ilerlemeli.

Uluslararası gelişmeler ve zaman Türkiye lehine işliyor.

Dr Bahadır Kaleağası

LINK: http://bit.ly/tJvIx0   

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.