Haberin yayım tarihi
2008-02-26
Haberin bulunduğu kategoriler

Kıbrıs'ta dansa davet

Dünya değişiyor, AB gelişiyor. Kıbrıs'ın iki kesiminin ortak çıkarı, siyasal huzur içinde bir ekonomik istikrar ve turizm merkezi olmak. Başarılı bir çözüme kavuşmuş Kıbrıs ise, AB içinde Türkiye için bir siyasal müttefik, ekonomik açıdan ise doğal bir özel etki alanı konumuna gelebilir
 
AB yolunda Türkiye tıkandı mı?
 
- Hayır, yalnızca yavaşladı. Ritim, uyum ve koreografi sorunu var.

Göreceli bir yavaşlama söz konusu. Türkiye mevcut potansiyellerini daha iyi yönetemediği, kendi gereksinimi olan reformları gerçekleştiremediği ve uluslararası rekabet koşullarını daha iyi kavrayamadığı için AB sürecinde yavaşladı. Fakat yine de ilerliyor. Devletin birçok birimi yoğun bir çalışma içinde. Brüksel-Ankara hattı sanıldığından daha iyi işliyor.
 
Bu arada bazı AB ülkelerindeki bazı siyasetçiler Türkiye konusunda iç siyaset demagojisiyle gürültü yapmaya devam ediyor. Bunun üzerine Türkiye'de de bazı siyasetçiler Avrupa'nın çoksesli yapısını algılamakta zorlanıyor; karamsarlaşıyor ya da efeleniyor, sonuçta alınıyor ve yanılıyorlar.
 
AB hedefi yine teyit oldu
 
Fakat bu arada çok önemli bir gelişme oldu: AB Bakanlar Konseyi 13 Şubat 2008 günü "Türkiye için Yenilenmiş Katılım Ortaklığı Belgesi"ni (KOB) onayladı. Yirmi yedi ülkenin oybirliği ile hiçbir tartşıma olmaksızın alınan bir karar bu. Altında tüm AB ülkelerin imzası var. Fransa'nın da, Almanya'nın da, Güney Kıbrıs'ın da. Böylece Türkiye'nin AB üyeliği sürecinin sağlam ve işleyen bir kurumsal çerçeveye sahip olduğu bir kere daha teyit oldu.
 
AB Resmi Gazetesi'nde yayımlanan ve yasal bağlayıcılığı olan bu metin Türkiye'nin tam üyelik hedefini sorgulayanların meşru bir zeminden yoksun olduğunu bir kere daha vurguluyor. Yenilenmiş KOB, daha öncekiler gibi Türkiye'nin üyelik için geçmesi gereken aşamaların somut bir yol haritası.
 
Ayrıca, Türkiye'nin ekonomik büyümesine özel bir önem veriyor. Bu aynı zamanda birçok AB siyasetçisi ve AB Komisyonu tarafından sık sık altı çizilen bir gerçeğe işaret ediyor: "Türkiye'nin AB üyeliği, 21. yüzyılın küresel ortamında Avrupa'nın gereksinim duyduğu rekabet gücü açısından önemli bir artı değerdir".
 
Örneğin şubat başında Fransa özel sektörünün temsil kuruluşu Medef'in Brüksel'deki bir davetinde AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Verheugen hem özel sohbetlerinde, hem de onur konuğu olarak yaptığı konuşmada bu mesajı üzerine basarak verdi. KOB'un yayımlanmasının hemen sonrasında Fransa'da Le Monde gazetesinde yayımlanan bildirilerinde birçok ülkeden parlamenter de
 
'Türkiye'ye evet' mesajlarında bu gerçeği hatırlatmaktaydılar.
 
Türkiye'nin tam üyeliğine olan taahhüt AB Resmi Gazetesi'nde tekrar yayılandı. Hangi AB siyasetçisi ne derse desin, son zamanlarda Berlin'den Madrid'e, Stockholm'den Lahey'e hep duyduğumuz bir gerçek bir kere daha resmen teyit oldu: "Türkiye kendini daha güçlü bir demokrasi, ekonomi ve toplum olarak dünya sahnesinde yükselttikçe, AB üyeliği zaten sahip olduğu kurumsal zeminde ilerleyecektir".
 
Stratejik çerçeve bu kadar açık. Fakat yolda ilerlerken Kıbrıs dosyası önümüzdeki zemini kayganlaştırmaya devam ediyor. Masada müzakeresi bekletilen başlıklar ve Türkiye'nin şimdilik elinde tuttuğu deniz ve hava limanlarını Güney'e açma kartı var.
 
Kıbrıs ve Kıbrıs
 
Kıbrıs bir muammadır. Türkiye'nin AB yoluna açılan bir kapı mıdır? Yoksa içeride ve dışarıda Türkiye'yi bu yolda istemeyenlerin son kalesi midir? Kıbrıs'ta siyaset dansı çoğu zaman tangodur. İki kişi gerekir. Fakat dansçıları piste aynı anda çıkarmak zordur. Çıksalar da ne birbirlerine uyarlar ne de müziğe.
 
Adanın güneyinde çatlak sesi ile müziği sürekli bozan Papadopulos cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda elendi. Yeni bir barış bestesi umudu doğdu. Bir-iki yıl içinde Kıbrıs'ta çözüm ve akabinde Türkiye-AB müzakerelerindeki kısmi tıkanıklığın aşılması olasılığı belirdi. Fakat yine de geçmişin dersleri azami temkine işaret etmekte. Kıbrıs söz konusu olduğunda ne yazık ki bir türlü eskimeyen eski yorumları hatırlamakta yarar var.
 
24 Nisan 2004.
 
Adada referandum. Annan Planı ile adanın birleşerek AB'ye üye olması, toprak ve mülkiyet hakkı düzenlemeleri, Türk askerinin adada varlığını sürdürmesi gibi bir çok konu gündemde.
 
Sonuç: Kuzey'de yüzde 65 'evet', Güney'de yüzde 76 'hayır'.
 
Yorgos Vasiliou, eski G. Kıbrıs Cumhurbaşkanı, Kıbrıs'ın AB üyeliği sürecinde Başmüzakereci:
 
"Biz AB'ye yıllar boyu Kıbrıs sorunun çözümünü önkoşul yaparsanız, adanın Türkiye yüzünden bölünmüş olmasından dolayı bizi cezalandırmış olursunuz dedik. Şimdi ise Türkler aynı haklı konuma geldi."
 
Tasos Papadopulos, G. Kıbrıs Cumhurbaşkanı, AB Konseyi üyesi :
 
"Hayır dedik diye ne kaybedeceğiz ki? Bizi dışlayacaklar mı? AB zirvelerine katıldığımda, yemekte garson bana servis mi yapmayacak?"
 
Mehmet Ali Talat, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Başbakanı:
 
"Avrupa Parlamentosu'nun değerli üyeleri, bugün size Rum dostlar gibi, ben de kendi anadilimde Türkçe hitap ediyor olabilmeyi isterdim. Fakat, çözümsüzlük yüzünden bunu yapamıyorum".
 
Günter Verheugen, Genişlemeden sorumlu AB Komisyonu Üyesi:
 
"Rumlar bizi aldattı".
 
Aldanan ve aldatanlar
 
AB aldatıldı, çünkü Rumlar kendilerinin önceliğinin AB'ye birleşik bir ülke olarak girmek olduğunu savunmaktaydılar. Aldandı, çünkü Kıbrıs'ta çözüm için gerekli iç ve dış etkenlerin analizini yanlış yaptı. Kendi kendini aldattı, çünkü bu politikasının zayıflığını görmezden gelmeyi tercih etti. Klerides'in çözüme destek olacağını hesaplarken, Papadopulos'un iktidara gelmesiyle AB'nin Kıbrıs politikası bulanıklaştı.
 
Hiç kuşku yok ki, 1974 Kıbrıs harekâtı haklı gerekçelerle yapıldı ve adada kanlı bir etnik temizlik girişimini engelledi. İki ayrı ülkeye aidiyet duygusu ile bağlı iki farklı etnik grubun olduğu bir kara parçasında, 1960 yılında başlayan yapay bir bağımsız devlet kurma denemesi başarısız olmuştu. Belki o zaman taksime gidecek koşulları planlayabilirdik. Değişik olasılıklara dayalı tutarlı stratejileri geliştirebilirdik. Türkiye'nin kaderi çok farklı olurdu. Ne var ki dizi nedenden dolayı barışı her iki taraf da kazanamadı:
 
1. Yunanistan içeride
 
Yunanistan AB olarak tanımlanan öznenin bir parçası olarak alınan kararlara yön verebiliyor. AB'nin siyasal sistemi, kurulduğundan beri Lüksemburg gibi küçücük bir ülkenin bile çıkarlarını savunabilmesi esasına göre tasarlanmıştır. Yunanistan 1981'de üye olduktan sonra bu konumunu çok iyi kullandı. İstediği zaman bir çok dosyada veto yetkisini kullanabilirdi.
 
Dolayısıyla, Atina AB içinde hukuksal zırh ve siyasal meşruiyete sahip bir şantaj aracına sahip oldu. Yunanistan'ın AB üyeliğine doğru ilerlediği dönemlerde Ankara'nın gafletleri malum. Türkiye yirmi-otuz yıl önceki dönemdeki hükümetlerin, tarihe ulusal çıkar katliamı olarak geçmesi gereken tarihsel hatalarının cezasını çekmekten henüz kurtulmadı. Üstelik artık G. Kıbrıs da içeride.
 
2. Türkiye dışarıda
 
Türkiye'nin hatası yalnızca Yunanistan'ın AB'ye doğru ilerlediği yıllarda, Brüksel'e mesafe almasında değil. İlişkileri dondurmalar, Brüksel'den gelen davetleri reddetmeler, AB'ye başvuru hazırlığı yapan dışişleri bakanının gensoru ile düşürülmesine göz yummalar ... Sonra askıya alınan demokrasi, çığırından çıkmış insan hakları ihlalleri, Kürt sorunun kötü yönetimi, dinsel eğitime teşvik... AB üyesi demokratik Yunanistan karşısında, görüntüsü bozuk bir Türkiye, haklı olduğu davayı iyi savunamadı. Zaman aleyhimize işlerken, birçok yetkili yanlış söylemler ve politikalarla Kıbrıs sorununu çıkmaza sürükledi. En son olarak, referandumda elde ettiğimiz siyasi hareket alanını bir iletişim artı değerine de dönüştüremedik. Örneğin hâlâ resmi makamların basılı ve dijital olarak uluslararası dağıtıma tabi tutacağı, bir sayfalık, renkli, fotoğraflı, insan odaklı, iletişim diliyle yazılmış bir 'Kıbrıs bilgi notu' veya broşürü yoktur. İletişim çağı" gerçeğini özümseyememiş olmanın Türkiye'ye vahim maddi zararlarının yanı sıra ciddi bir siyasal maliyeti de var.
 
3. AB etkisiz
 
Bu dönemde Birleşmiş Milletler ve AB zaman zaman Rum tarafının kısır döngülerini kırmak için Türkiye'ye fırsat pencereleri açtı. Aralık 2002 ve Mart 2003'de Türk tarafı Annan Planı'nı ret ederek Güney Kıbrıs'ın AB üyeliği yolunu açtı. Böylece 24 Nisan 2004'teki referandumlarda artık çok geçti. 1 Mayıs'ta Kıbrıs'ın AB üyeliği gerçekleşti. Kıbrıs dosyası zaten dış politikada ortak hareket edemeyen, bu nedenle kurumsal reform için kıvranan AB'nin yumuşak karnına gömüldü. AB'nin 'Doğrudan Ticaret' tüzüklerini G. Kıbrıs'ın vetosu yüzünden onaylayamayıp, bir de Türkiye'den hâlâ Kıbrıs konusunda talepleri olması, Avrupa değerleri açısından son derece tutarsız bir politika. Kıbrıslı Türkler ve Türkiye 'barışa, Avrupa'ya ve birleşik Kıbrıs'a evet' dediler. AB de zaten bunu talep ediyordu. Sonra da, G. Kıbrıs'ın vetosu nedeniyle AB kendi ortak politikasına uyan Türk tarafını cezalandırır duruma düştü. Bu arada AB'nin bu etkisizliği Türkiye'de AB karşıtı akımları güçlendirdi.
 
Türkiye stratejik düşünmeli
 
Dünya değişiyor ve Avrupa Birliği gelişiyor. Kıbrıs'ın her iki kesiminin ortak çıkarı, siyasal huzur içinde bir ekonomik istikrar ve turizm merkezi olmak. Etnik çatışmaların nüksetmesi Kıbrıs'ın refahının sonu olur. Başarılı bir çözüme kavuşmuş Kıbrıs ise, AB içinde Türkiye için bir siyasal müttefik, ekonomik açıdan ise doğal bir özel etki alanı konumuna gelebilir.
 
Bu genel değerlendirmeler ışığında, Türkiye açısından kazanılmış uluslararası zemini kaybetmeden AB perspektifini güçlendirebilecek duyarlı bir politikanın bazı anahatları şu şekilde beliriyor:
 
1. Son derece yapıcı ve Avrupalı bir söylem: "Barış, Avrupa'nın güvenliği, AB'nin küresel rolü, Doğu Akdeniz'de istikrar ve ekonomik kalkınma, halkların Avrupa'sı ülküsü, Türk-Yunan uzlaşması, AB projesinin saygınlığı, demokrasi ve insan haklarının evrenselliği, bilgi toplumu çağında halklar arası bütünleşme..."
 
2. Deniz ve hava limanları için çözüm sürecini başlatıp, sonuçlanmasını müzakere sürecindeki tıkanıkların aşılmasıyla eşzamanlı kılmak.
 
3. AB müktesebatının Kuzey'de de olabildiğince uygulanmasını sağlayarak Avrupa değerlerine ve hakkaniyete uygun bir şekilde 'AB üyesi bir Kuzey Kıbrıs' durumu yaratmak.

4. Kıbrıs'ın AB üyeliği sonucunda, KKTC ve Türk kökenli AB vatandaşlarının Güney'de haklarını kullanmalarını teşvik etmek (örneğin Alman vatandaşı Türkler birer AB'li olarak G. Kıbrıs'a yerleşebilir, iş kurabilir, yerel seçimlere katılabilir). Avrupa Parlamentosu'nun 2009 seçimlerinde Kuzey Kıbrıslılar için seçme ve seçilme hakkı talep etmek.
 
5. Kuzey'e AB kaynaklı mali yardımı ve açılacak olan ekonomik ilişkileri birer iletişim aracı olarak da değerlendirmek.
 
6. ABD'nin bölgeye yönelik politikasına kısa vadede münhasıran hâkim olan Irak sorununa ve Kosova'nın ilk etkileri olumlu olan bağımsızlık sürecine dikkat etmek.
 
Bu durumun Kıbrıs bağlamında olumsuz etkileri olmaması için AB ile ilişkilerde uyarıcı bir rol oynamak.
 
7. Demokratik reformları derhal tamamlayarak Türkiye aleyhine tutumların hareket alanını ve Kıbrıs dosyası ile etkileşim olasılıklarını asgariye indirmek
 
8. İletişim. İç iletişim. Uluslararası iletişim. Çağdaş, yaratıcı ve etkili iletişim.
 
Kıbrıs'ta siyaset dansı tango olmaktan çıkalı çok oluyor. Artık herkesin piste fırladığı, sesi artan ve ritmi giderek hızlanan bir çiftetelli çalmakta.

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.