Haberin yayım tarihi
2007-08-03
Haberin bulunduğu kategoriler

Yenilenmiş bir Avrupa politikası için

Türkiye'nin AB üyeliği hedefi, AB müktesebatının bir parçası. Bu hedefin AB içinde bazı kurumsal aşamalarda sorgulanması AB'nin değerleri, hukuku ve uluslararası saygınlığıyla çelişir. AB hukukuna dayanarak bu tartışmalara mutlaka son verilmeli

Seçim yapıldı, bitti. Artık akılcılık, uzak görüşlülük ve toplumsal uzlaşma zamanı. Atılım, ilerleme ve kayıp enerjiyi telafi zamanı. Artık iş zamanı.
 
Türkiye'nin önünde çok iyi kullanılması gereken değerli yıllar var. Avrupa'da siyasal bütünleşme süreci önemli bir dönüm noktasında. Yeni bir antlaşma ile kurumsal yapısı değişiyor.
 
Dünya ekonomisi son yıllarda yüzde 5 civarında büyüdü. Avrupa'da da Almanya'dan başlayarak yeni bir ekonomik büyüme evresi başlıyor. ABD ile AB arasındaki ortaklık derinleşiyor. Küresel ekonomide Çin adeta dünyanın fabrikası, Hindistan büro hizmetleri tedarikçisi oldu. ABD de en büyük müşteri. Rusya enerji kaynakları ve hatlarına egemen olma hedefleri doğrultusunda ilerliyor. Ortadoğu'da belki yeniden bir barış fırsatı penceresi açılabilir. Bilgi teknolojileri hızla daha yoğun bir küresel ekonomi ve iletişim ortamını pekiştirir ve geniş halk kitleleri zenginleşirken, yoksulluk, terör, biyolojik ve teknolojik virüsler de gezegen üzerinde yayılıyor. Atmosfer ise hızla dengesini yitiriyor, iklim değişiyor.
 
Stratejik çerçeve
Bu dünyada Türkiye Cumhuriyeti'ni yönetmek çetin bir görev. Gündeme yalnızca AB ile ilişkiler perspektifinden bakınca bile ortaya çok boyutlu bir stratejik çerçeve ve somut hedefler çıkıyor. Orta vadede Türkiye'nin AB üyeliğini belirleyecek gelişmelere yön vermeye çalışırken, kısa vadede birçok engel aşmalı ve girişimde bulunmalıyız. Dikkate almak gereken birçok etken var:
 
1. Türkiye'nin AB üyeliği bir ulusal çıkar konusu
Ülkemizin ait olduğu ekonomik coğrafyada Türkiye ve çevresindeki ülkelerin en önemli ticaret, yatırım ve turizm kaynağı AB'dir. AB aynı zamanda bilim, teknoloji, standartlar, ulaştırma ağları, enerji, eğitim, kamu sağlığı ve çevreyi koruma gibi temel alanlarda işbirliği açısından önde gelmekte. Aldığı kararlar, mevzuat ve politikalarıyla bir çekim gücü oluşturuyor. Bir süper güç olarak ABD bile bu durumu dikkate almakta ve AB ile birlikte kararlar alacağı Transatlantik Ortaklık mekanizmasını geliştirmekte.
 
Türkiye ise zaten politikalarının etkisinde kalacağı AB'nin ancak karar alma sistemine tam üye olarak dahil olarak egemenliğini koruyabilir. Özel statülü bir konum ise, Avrupa'da birlik projesinin olası başarısı durumunda, Türkiye açısından sakıncalı. Ankara'da seçimle göreve gelen bir hükümetin seçmenleri karşısında demokratik meşrutiyeti sorunu doğar. Çünkü, böyle bir senaryoda Türkiye kendi iradesi dışında alınan kararların etki alanında kalır. Uydulaşır. Bu tuzağa dikkat!
 
2. AB tek sesli bir siyasal güç değil
Son AB Konseyi zirvesinin de işaret ettiği üzere AB içinde bir gelecek vizyonu tartışması yaşanmakta. Bu çerçevede bazı AB ülkeleri Türkiye'nin üyeliğinden yana tavır alırken, birkaç ülke hâlâ çekincelidir. AB'nin kurumsal reform, enerji politikası, ekonomik rekabet gücü, bilgi toplumu ve güvenlik gibi alanlardaki iç sorunlarını yakından takip etmeli, bu gündemin içinde yer almalıyız. Ne kadar AB'nin oluşmakta olan çok boyutlu siyasal sistemi içinde çoksesli yapısına uyum gösterirsek, o kadar AB ile ilişkileri ikili bir anlayıştan, savunmada kalan bir konumdan ve çarpıtmalardan koruruz.
 
3. Türkiye'nin AB üyeliği süreci sağlam bir kurumsal yapıya sahip

Bu sürecin en önemli gücü sahip olduğu kurumsal yapıdır. AB Komisyonu ve üye ülkelerin çoğunluğu açısından Türkiye tam üyelik yolunda ilerlemektedir. Yakın tarih gösteriyor ki, zaman içinde koşullar değişiyor. Türkiye daha güçlü bir demokrasi, ekonomi ve toplum olarak AB üyeliğine hazır hale gelirken, küresel eğilimler lehimize işleyecek. Kısa vadeli sorunları aşarak, orta vadede 'zaman' etkenini lehimize kullanmalıyız.
 
4. Demokrasi, AB sürecinde Türkiye'nin en önemli gücü
Hukuk devleti, laiklik, sivil irade ve insan hakları çağdaş demokrasinin temel direkleridir. Türkiye'nin düşünce özgürlüğü ve TCK 301. madde gibi demokratik eksiklerini kullanan bazı dış karşıt çevrelerin oyunu bozulmalı. Diğer bir deyişle, PKK, fanatik Ermeni ve Rum ve köktendinci Hıristiyan lobilerin en büyük arzusu hükümetin TCK 301. maddeyi değiştirmemesi ve demokratik reformlara devam etmemesidir. Türk halkı uluslararası demokratik onuru yüksek bir ülkede yaşamayı hak ediyor. Türkiye düşmanları bunu başaramayacağımızı umuyor. Yanılıyor olmalılar.
 
5. Öncelik: Güçlü bir Türkiye
Ancak güçlü bir demokrasi, ekonomi ve toplumsal yapı sahibi bir Türkiye AB ile ilişkilerde ve küresel rekabet ortamında yükselebilir. Bu çerçevede, yaratıcılığı teşvik eden kapsamlı bir eğitim reformu, kayıt dışı ekonomiye karşı etkin önlemler, vergi reformu, tarımda verimlilik artışı, bölgesel kalkınma, bilgi teknolojileri devrimi, çevreye duyarlı politikalar ve ihtiraslı bir yeni kadın hakları atılımı gibi hedeflere ulaşmak Türkiye'nin küresel rekabet gücü için elzemdir.
 
6. İletişim, iletişim, iletişim!
Türkiye içine kapandıkça ulusal çıkarlarımız kaybediyor. 21. yüzyıl medya, imaj, pazarlama, teknoloji, iletişim ve bilgi toplumu çağıdır. Dış politika, uluslararası ticaret, yatırım, turizm, enerji ve toplumlararası ilişkiler gibi farklı alanlarda iletişim çok önemli bir araçtır. Dış ilişiklerimiz buna göre yeniden yapılanmalı. Ayrıca iç iletişime de önem vermeliyiz. AB hakkında toplumu yanlış bilgilendiren abartılı olumlu veya olumsuz analiz ve bilgi kirliliğinden sakınmalıyız. Sağduyulu ve akılcı bir kamuoyu yaklaşımına gereksinim var.
 
7. Türkiye'nin de AB'ye bazı koşulları var
Önümüzdeki yıllarda AB üyeliğine hazır bir konuma gelmiş bir Türkiye, küresel gelişmeleri de dikkate alarak AB'yi sınamalıdır. Bugünkü gelişmeler ışığında, AB'ye tam üye olmayı kabul etmemiz için en az dört koşul öne sürmeliyiz. (1) AB'nin önümüzdeki dönemde küresel ekonomik rekabet gücü daha yüksek olmalı. (2) AB anayasal düzeni, kurumları, karar alma sistemi çok daha etkin işlemeli. (3) Dünya sahnesinde AB'nin siyasal bütünlüğü ve rolü çok daha etkin olmalı. (4) AB'nin demokratik değerleri ve saygınlığı, Türkiye konusunda olduğu gibi yabancı karşıtı, demagojik, dar görüşlü ve düşmanca siyasal söylem ve tavırlar yüzünden zedelenmemeli.
 
Kısa vadede öncelikler
Bu stratejik çerçeve kısa vadeli bir eylem planının genel hatlarını da içinde barındırıyor:
 
1. Türkiye'nin AB üyeliği hedefini ulusal kalkınma öncelikleri ve küresel rekabet koşulları çerçevesinde somut verilere dayanarak teyit etmek: Güçlü Demokrasi, Güçlü Ekonomi, Güçlü Toplumsal Yapı.
 
2. Hükümet programının oluşturulmasında ve uluslararası çevrelerle ilişkilerde Türkiye'nin müstakbel AB üyesi konumunu dikkate almak: Avrupa'nın gündemindeki enerji, istihdam, göç, sosyal sistem, kurumsal reform, ABD ve Çin gibi ülkelerle ilişkiler, Dünya Ticaret Örgütü, bilgi teknolojileri, ulaştırma ve iklim değişikliği gibi her alanda Türkiye'nin politikalarını, mevcut tartışmalara katılımını ve Avrupa'ya katkılarını belirgin kılmak.
 
3. AB ile müzakere yapısının siyaset dışı bir anlayış içinde yeniden tanımlanması. AB Genel Sekreterliği ve devlet içindeki AB'ye uyumdan sorumlu birimlerin daha etkin çalışacak bir kurumsal mekanizmaya kavuşturulması.
 
4. Çağdaş bir uluslararası iletişim stratejisinin ve bunu yönetecek üstün yeteneklere, yetkilere, teknolojiye, yaratıcılığa, cesarete, bilgiye, deneyime, girişimciliğe, uzak görüşlülüğe, eylem gücüne ve maddi olanaklara sahip bir kurumsal yapının oluşturulması.
 
5. AB ile ilişkilerde kısa vadeli somut bir talep listesi:
Türkiye'nin AB üyeliği hedefi AB müktesebatının bir parçasıdır. Bu hedefin AB içinde bazı kurumsal aşamalarda sorgulanması AB'nin değerleri, hukuku ve uluslararası saygınlığı ile çelişmektedir.
 
AB hukukuna dayanarak bu tartışmalara mutlak bir son verilmeli.
Gümrük birliği Türkiye'nin AB üyeliği sürecinde bir ara aşama olarak tasarlanmış ve hayata geçirilmiştir. Bu yönde kendi içinde bir evrim geçirmeli ve özellikle Türkiye'nin AB'nin üçüncü ülkelerle dış ticaret görüşmeleri ve anlaşmalarına katılımı sağlanmalıdır (Türkiye 133. Komite'ye gözlemci olarak katılmalı ve AB'nin imzaladığı anlaşmalarda özel bir 'Türkiye ile dış ticaret rejimi uyumu' maddesi olmalıdır).
 
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına yönelik Schengen vizesi uygulaması insan hakları ve onuru değerlerini aşan bir boyuta ulaşmıştır. Ayrıca gümrük birliğinin işleyişinde Türk girişimcilere karşı bir tarife dışı engel niteliğine bürünmüştür. Büyük zorluklarla vize alabilen bir TC vatandaşına bu vizenin uzun süreli verilmemesi ise, vize uygulamasının gerekçeleriyle çelişen bir etnik ayrımcılığa dönüşmüştür. Bu konuda çözüm en büyük aciliyete sahiptir. Artık bizzat Cumhurbaşkanı'ndan başlayarak Türk devletinin tüm kademelerinin bu sorunu Türkiye Cumhuriyeti'nin en önemli dış politika sorunu olarak görmesi ve gereğini yapmasının vakti gelmiştir. Söz konusu olan Türk halkının onurudur.
 
AB antlaşmalarının reformu amaçlı Hükümetlerarası Konferans'ta aday ülkelerin 'gözlemci statüsü' ile yer almaları AB açısından en doğal ve tutarlı bir tutum olacaktır.
 
Kıbrıs sorunu nedeniyle beklemeye alınan müzakere başlıklarının gözden geçirilmesi talep edilmelidir. Taraflar arasında yeniden başlaması dilenen BM görüşmeleri sürecinde karşılıklı güven yaratacak bir anlayışa gereksinim var. Bu yönde bir süreci teşvik edecek şekilde, beklemeye alınanlar arasından birkaç başlıkta müzakerelerin koşullu da olsa başlaması Kıbrıs sorununun çözümüne AB açısından belirleyici bir katkı sağlayacaktır. Böylece, AB'nin, kendisinin de ortak politikası doğrultusunda Annan Planı'nı kabul etmiş olan Türkiye karşısında düştüğü 'tutarsız' konumdan kurtulması için süreç başlayabilir.
 
İletişim etkeninin 21. yüzyıl siyasetinde ne kadar etkin olduğu bizzat AB gündeminde önplandadır. Aynı yönde, AB tarafından kendi kamuoyuna yönelik olarak 'genişleme sürecinin küresel gerçekler, Avrupa'nın değerleri ve ortak çıkarları' açısından anlatılması sorumluluğunun alınması gerekmektedir.
 
Tüm bu alanlarda Türkiye son derece başarılı olabilir. AB ile ilişkiler sürecinde olağan iniş ve çıkışlarda her gelişmeyi bir fırsata dönüştürebilir, alternatiflerini güçlendirebilir ve küresel rekabet gücü yükselebilir. Özetle: demokrasi, eğitim, bilgi toplumu, kamu reformu, uluslararası iletişim, toplumsal kalkınma ve tabii ki ekonomik büyüme...
 
Dr. Bahadır Kaleağası            
TUSIAD - Turkish Industrialists' & Business Association  
Representative to the EU and BUSINESSEUROPE    
Brussels    

T: (32) 2 736 40 47  F: (32) 2 736 39 93  
kaleagasi@tusiad.org            
www.tusiad.org  

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.