Haberin yayım tarihi
2009-05-16
Haberin bulunduğu kategoriler

Avrotürkler ve Birlik(te)lik

Yarım yüzyıla yaklaşan süre içinde Türkiye'den kopup gelerek Avrupa'da yeni bir kuşak yetişmeye başladı. Bu kuşağın adı da yaşam biçimi de daha farklı olacağından eminim.  İlk ve ikinci kuşak bu değişim ve gelişimleri çok farklı ve kültür aşınması olarak yorumlayabilir.

Moleküllerin, atomun ve bütün varlıkların hareket halinde olduğu bu alemde durağan olmak yadsınabilir. İnsanın yapısında hareket vardır. İnsanlık tarihinin başlangıcından beri bütün canlılar hayatta kalabilmek için devinip yer değiştirme, kök salma dal uzaktma , dere-tepe dolaşarak günlük ihtiyacını karşılayabilecek gıdaya, güvenle oturabileceği bir yuvaya, tehlikelere karşı kendini savunabilecek güce sahip olmaya çalışır.
 
Avrupa macerasının başlaması ise arz- talep yasasının gereğiydi. Savaş sonrası Avrupa ülkelerinin insan gücüne gereksinimi vardı. Güney Avrüpa'dan gelenler ihtiyaca yanıt vermeyince açılımları farklılaştı. Tarihte çocularının uyumaları için Türk geliyor ! diye korkuttukları insanları merak ediyorlardı. Sağlık kontrolünden geçen ve vasıflı işçi olarak maden ocaklarında, ağır sanayide tekstilde çalışmaya başlayan birinci kuşak bekar odalarında Yüksel Özkasap türküleri, Türkiyenin Sesi radyosu ile memleket hasretini gidermeye çalışırdı. Köyde bırakılan eş ve çocuklar babalarının gelmesini dört gözle beklerdi.
İlk fireler yine bu yıllarda verilmeye başlandı. Yakışıklı ,burma bıyıklı  Anadolu gençleri sılaya dönmeye yemin etmese de dört beş yılda bir uğrar olmuşlardı. Helga Yenge'lerimiz zaman içerisinde çoğaldı, gitti. Yengelerimiz Türkiye'ye geldiklerinde kültürümüze, yaşantımıza ayak uydurmak için çalıştılar. Mriamlar Meryem oldu. Helga'lar uzun boyları ile tam Elifleştiler. Anadolumuzun çilekeş kadınları göz yumdular. Sabrettiler. Yıkılmadılar. Bu sınavı başarı ile verdiler.
 
Ulus olarak kendimize has bazı özelliklerimiz vardır. Birlikte yaşamayı severiz. Fakat bu birlikte yaşama deneyimlerimiz  tartışmaya açıktır. Bunu tarihimizde övünerek anlatırız. Onaltı devlet kurmakla övünürüz. Demek ki onbeş tane devleti kendi kendimize yıkmışız diye bir soru aklımıza gelmez.  Bir de doksan yıllık Cumhuriyet tarihimizde kurulan ve kapatılan parti sayısına bakarsak belki bin yıllık bir devletin kuramayacağı kadar parti kuran ülke olarak tarihte yerimizi alacağız. Bu yıl mart sonunda yapılacak mahalli seçimlere yanılmıyorsam yirminin üstünde siyasi parti katılmaktadır. Şu anda faal parti sayısı ise otuziki taneymiş.
 
Avrupa'da yaşayan Türkler dini, milli ve kültürel etkinliklerini yerine getirmek amacıyla biraraya gelerek öncelikle 'Sosyal yardımlaşma ve dayanışma ' adını taşıyan dernekleri kurdular. Bu dernekler önce birlik ve beraberlik içinde hareket ederek toplanabileceleri bir yer, ibadet edebilecekleri bir mescit ve çocuklarının dil- din ve kültür derslerini alabileceği dersaneleri kendi aralarından topladıkları paralar ve kendi güçlerini ortaya koyarak eski fabrika binalarından yeni eserler ortaya çıkardılar.
 
Bu güzel çalışmaların ömrü fazla uzun sürmedi. Türkiye yönünden esen siyasi rüzgarlar dernekleri de etkiledi. Gelen öğretmenlerin giyimi, saçı sakalı bıyığı ile uğraşıp ya elüstünde tuttular ya da dışladılar. İmamlar da bu rüzgarlardan etkilendi. Kimi küsüp gitti, kimi başka bir görüşe iltihak etti. Kurulan derneklerde toplanan paralar hangi politikacıların  mercedeslerin tekerinin çevirdi?
 
İşçilerin birikimleri ile de oynayan uyanıklar vatan, millet, devlet , bayrak kavramlarını öne çıkararak topladıkları sözde kâr payı ve hisse dağıtıyoruz diyerek paraların üstüne yattılar. Kimse gık diyemedi. Bu kriz çoğu Avrotürkleri derinden yaraladı. İnsanoğlu unutkandır. Belki yakında size güzel tekliflerle gelenler olabilir.Yoğurdu üfleyerek yemenin tam zamanıdır.
 
Avrupa'da yirmi –otuz yıl önce verdiğimiz ilk birlik ve beraberlik sınavında Türkiye'den esen siyasi rüzgarların etkisi ile böülünüp, parçalandık. Aynı görüşte olan dernekler bile aralarında parçalanarak otobüs firmaları gibi 'öz' veya 'öpöz' dernekler olarak karşımıza çıktılar. Aynı mahallede birden fazla cami ve mescitler açılmaya başlandı. Ekmek davasında olan Avrotürklerin artık şucu  veya bucu olmak üzere ayrılmaları ile ortaya öyle komik durumlar çıktı ki, iki kardeş birbiriyle selamı kesmek zorunda kaldı. Oysa Türkiyede'ki  politikacılar yarım asırdır adam yerine koyup bir oy hakkı vermeyi bile gündeme getirmemişlerdi. Yurtdışında yaşayan işçiler altın yumurtlayan tavuk olarak yaşamaya devam ediyorlar. Halâ ara sıra gelip verdikleri gaz ile üç dört yıl onlara duacı olmaya devam ediyoruz. Ne diyelim. Vatan sağolsun!
 
Son on-oniki yıl içinde büyük bir heyecanla Avrupa'da meclislere  gönderdiğimiz vekil ve senatörlerin varlığı bize gurur verdi. Onlar bize ne verdi? Tartışılabilir.  Fakat politik partiler, Avrotürklerinin gücünü farketmesi ile  bizi nerden ve nasıl tökezletebileceklerini kısa zamanda öğrendiler. Irkçı partilerin dışındaki partiler  listelerinin seçilme imkanı olmayan yerlerini göçmenlerin isimleri ile doldurdular. Bu büyük maratona katılanlardan ipi göğüsleyenler az oldu. Ayakkabı toplayanların sayısı yüzlerle, binlerle  ifade edilebilir.
 
Bizim yine bir haslet olarak güvendiğimiz insanların çevresinde toplanarak zoru başaran bir ulus olma özelliğimizi seçimlerde göstermeye başladık. Bundan sonraki sınavlarda işimiz daha da zorlaşacak. Avrupa'daki siyasi partiler Türk adayların oy potansiyeline baktığı kadar  yeteneklerini de incelemek zorunda kalacak. Avrupa'da yetişen gençlerimiz aldığı bilgi, görgü ve eğitim ile Avrotürklerin haklarını en güzel şekilde arayacaklarından eminim. Bu gençlerimizi, önyargılardan uzak haziran seçimlerinde desteklememiz gerekir.
 
Türkiyedeki siyasi partilerimizi de   bir konuda dikkatini çekmek istiyorum.
Avrupa'da yetişen gençlerimizi parlementoya kazandırmanız için zaman geçmiş değil. Avrotürklere oy hakkı vereceğinizden hiç umudum yok. Benim bu siyasi partilere tavsiyem, burada yetişen ve milli takıma seçtiğiniz topçular, eurovizyona seçtiğiniz popçular kadar meclis çatısı altında Avrupa Birliği uyum paketleri için size çok yararı dokunacak  yüksek öğrenimini tamamlamış gençlerimizi lütfen  listelerinize ekleyiniz.  Son dakikayı beklemenize gerek yok. Şimdiden girişimlere başlayınız. Bu gençlerimiz bulunduğu ülkenin formasını sırtına giyince Futbolcu Mesut olayında yaşanan mutsuzluğu yaşamayınız. Gelecekti – gelmedi, olacaktı olmadı oyunlarına getirmeyiniz. Burada yetişen gençlerimizin ayak oyunları ile devredışı bırakmanıza gönlümüz hiç mi hiç razı olmaz.
 
Avrotürkler'in yurtdışındaki oy potansiyeli ile mecliste en az yirmibeş milletvekili çıkarakbilecek bir oy potansiyeline sahip olduğunu okuduğunuzda şaşıracaksınız. Bu gerçeği gözardı etmeyelim. Önce buradan bizim sorunlarımızı bilen vekillerimiz gerek Avrupa , gerek Ankara'da temsil edilmediğimiz sürece isteklerimizin gerçekleşmesi belki yedinci ve sekizinci kuşağa kadar uzayıp gidecektir.  İki türk biraraya gelirse  parti kurar, üç türk biraraya gelirse devlet kurar deyimini daha önceleri de dişitmişsinizdir. Çünkü zor koşullardan dolayı birlik ve beraberliği en kolay sağlayan ulus olduğumuz gibi, pamuk ipliğine bağlı birliktelikler de çabucak kopabiliyor.
 
Avrupadaki siyasi partilerin Türk adaylarına dayattıkları sözde bilmemne sorunlarını ya kabul et ya da aday olamazsın dayatmaları ile tarih ve siyaseti birbirinden ayırmadan yaptıkları baskıyı önlemenin tek yolu yine birlik ve beraberliğimizden geçmektedir. Avrupadaki derneklerimizin, federasyonlarımızın çok özel ve narin olan bu konulardaki birlikteliği ile siyasete atılan gençlerimizin önündeki bir engeli kaldırmış olacağız.
 
Belçika'da yapılan bazı seçimlerde bu birlikteliğimiz ile neler yapabileceğimizi ispat ettik. Artık topluluk değil toplum olma özelliğimizi gösterebiliyoruz. Bu konuda dernek ve federasyonlarımız birlikte hareket edebilmeli, hatta Avrotürleri Konfederasyonu'na gidebilmek için gerekli adımlar atılmalıdır.
 
Birlik ve beraberliğimizin simgesi öncelikle konuştuğumuz Türkçe  dili'dir. Dilbirliği olmadan ne kültür, ne din, ne de görenek- gelenek kalır. Uyum sağlamak uyumakla değil, uyanık olup , iyi bir eğitim ,öğretimle  sağlanır.
 
Sözün özü Hacı Bektaş Veli'den: Bir olalım. İri olalım, diri olalım...
 
Recep Cırık 19/02/2009
recep@cirik.be 

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.