Haberin yayım tarihi
2008-06-19
Haberin bulunduğu kategoriler

Belçika yerel Türk basını kimden, neden korkuyor?

28/05/2008 tarihinde yerel basına önemli bir yazı gönderdik. Aradan geçen bunca zaman olduğu halde bu yazımız hiçbir şekilde basında yer almadı.
 
Belli ki yerel basın mensuplarımız bir şeylerden çekiniyorlar …!
 
Önceden basın üzerinde zaten var olan birtakım baskı, tehdit ve şantaj olayları son zamanlarda daha da çoğaldı mı bilemiyoruz?
 
Sebep her ne olursa olsun bir tarafa söz hakkı verip diğer tarafa söz hakkı verilmemesini gazetecilik etiği açısından doğru bulmuyoruz.
 
Bu konulara daha baştan beri duyarsız kalan bazı basın organları var. Ama en çok bu konulara gereken önemi veren ve yazılarında da sürekli olayların üzerine gidileceğinden bahseden basın organlarında da bu defa tık yok …!
 
Biz doğru bildiğimiz bu davamızda yaşadıkça sonuna kadar gideceğimizi herkesin bilmesini isteriz.
 
Bu vesile ile aynı yazımızı bir kez daha gönderirken bu defa gereken önemin verileceğini ümit eder saygılarımızı sunarız.

 
Yönetim Kurulu Adına

La louviere, 18/06/08 
 
Orhan Yaman
Osman Kurt
Metin Sungur
Burhanettin Gürsoy
 
Hainaut Bölgesi Türk Cenaze Nakil Fonu
155 rue de la Deportation
7100 La Louviere
www.cenazenakilfonu.be 
 



La  louviere, 26/05/08
                       
SAYIN BASIN MENSUPLARININ DIKKATİNE,
 
 
Belçika Türk İslam Diyanet Vakfı  Genel Kurulu sonrası Ali Gün tarafından yerel basınımıza hakkındaki suçlamalara verdiği cevap sonrası birtakım konularda açıklama   yapma gereği hissettik .
           
Önce süreci baştan itibaren sırasıyla hatırlayalım
           
Vakfımız cenaze hizmetleri için 20 seneyi aşkın bir süredir bir firma ile çalışıyordu.
 
Ve bir gün cenaze hizmetleri aniden kapalı kapılar ardında ayni hizmeti veremeyeceği kesin belli olan çünkü alt yapı tesisleri olamayan ve yeni kurdurulan bir firmaya verildi.
           
Sırf bu yüzden çok hassas hizmet olarak değerlendirilen cenaze hizmetleri özellikle bölgemizde aksamaya başladı :Mesela cenaze yıkanacak eldiven yok,pamuk yok,sabun yok,gül suyu yok. Bazen 8-10 Euro değerinde olup cenazenin kokmaması için tabuta kesin olarak konması gereken bir filtre dahi konulmamaya başladı.Amaç masraftan kaçıp daha fazla kar elde etmek olunca sıkıntılar gittikçe arttı. İlgili firmanın alt yapı tesisleri olmayınca (morg,cenaze yıkamak için sağlıklı bir ortam  v.b) bizim cenazelerimiz hastanelerin merdiven altlarında, kilise köşelerinde yıkanmaya başlandı:
           
Oysa başa dönersek böyle olacağı belli değil miydi ?
 
Yeni bir firma  ve altyapı tesisleri yok  SADECE TAŞIMA ve formalite kısmını yapabiliyor
Yetersizlik daha baştan görünüyor, üstelik  Zeki Doğan hakkında eski çalıştığı firmanın  patronu tarafından hırsızlık ve dolandırıcılıkla ilgili dava açılmış ve devam eden bir mahkeme süreci varken en acısı da Vakıf yetkililerimiz çok iyi bildikleri halde cenaze hizmetleri için bu firmayla anlaşıyorlar.
 
Bundan sonra;
           
1-Önce dernek yöneticilerimiz defalarca sorunlarımıza çözüm bulmak gayesiyle Vakıf yetkililerimizle görüştüler ama değişen bir şey olmadı
           
2-Bu defa yeni atanan müşavir bey gelir birde kendileriyle görüşürüz diye düşündük ve bir değil iki defa görüşme yapıldı. Kendilerine kalın bir dosya da teslim edilmesine rağmen yine değişen bir şey olmadı.
           
3-En iyisi yerel basına haber verelim bilmeyen vatandaşların da olaylardan haberi olsun ve bu sayede belki bir şeyler değişir diye düşündük. İlginçtir bu esnada yerel basında konuyla ilgili şikayetlerin sadece bizle sınırlı olmadığını, daha önceden beri Vakıfla ilgili rahatsızlıkların onlarca defa basında yer bulduğunu da görmüş olduk. Buradaki yerel Türk basını da konuya gereken duyarlılığı gösterdiği halde Vakıf yetkiliklerimizin tutumunda bir değişiklik olmadığı gibi tam tersi olarak basına başvurduğumuz için  tarafımıza baskı ve şantaj uygulamaları dönemi başladı.
           
4-Tüm bunlar bizim davamızdan ne kadar haklı bir yolda olduğumuzu gösterdiği için burada bir şey olmayacak o zaman bu işin kaynağına başvuralım onlar bu işi çözer diye düşündük Diyanetten ve yurt dışındaki işçilerden sorumlu Devlet bakanı Sayın M.Said Yazıcıoğlu 'na  ve Diyanet İşleri Başkanlığına bir yazı ile başvurduk . 

Yazımız dikkate alınsın ve de gereği yapılsın diye aynı yazıyı Türkiyedeki basın  mensuplarına gönderdik. Bilhaire 10 mayıs 2008 günü 15.olağan kongresi yapıldı. Kapalı kapılar ardında yapılan kongreden sonra çok kısa bir açıklamayla 2,5 yıllık tüm faaliyetlerin detaylı olarak ele alındığı faaliyet ve muhasebe raporlarının kabul edildiği basına bildirildi….!
           
En çok takıldığımız konulardan biri de 1982<yılından beri vakfımızın mali durumu konusunda üyelerine hiçbir bilgi vermemiş olmasıdır.Defalarca dile  getirilmesine rağmen Vakfımız halen kapalı bir kutu gibi.
 
Le Soir gazetesinde ve yerel bir Türk gazetesinde de bu konuda çok ağır eleştiri ve yorumlar içeren bir yazı yayınlanmış ki Diyanet için "Türk Vatikan ı" "Devlet içinde Devlet" "Denetlenemeyen tek Kurum" deniyor.Çok trajik değil mi? Biz de denetlenecek ve birtakım yanlışlar görülecek, sorunlar çözülecek, anlayış değişecek diye boşuna ümitlenmişiz.
           
Belçikalılar bizim kurumumuzu bizden daha iyi tanımışlar.
 
Le soir gazetesinde Hugues Dorzee imzasıyla çıkan bu yazı ve Türkçe tercümesi ekte gönderilmiştir. bkz ek -1 


 
Konuyla ilgili yetkilerin bu yazıyı okuduktan sonra dileriz ki bundan sonraki tavırlarında olumlu birtakım değişikler olur….?
           
BTIDV genel sekreteri Ali Gün basına yaptığı açıklamada :
                       
1-" Ben Zeki Doğan la Ankara'ya  gitmedim" diyor ve ekliyor "gitsem de giderim" diyor .Ona göre Devletimizin çok hassas bir kurumunda din görevlisi olarak görev yapan biri şaibeli biri ile (dolandırıcılık ve hırsızlıkla ilgili mahkemesi devam ediyor ve bunu da kendisi çok iyi biliyor) birlikte Ankara'ya Diyanet İşleri Başkanlığına iş bağlamaya gidebilir ve bu gayet normal. Bize göre hiç normal değil. Ar duygusu ve hassas görev anlayışı böyle bir seyahate engel olmalıydı..!
           
Vakfımıza 8 kasım 2006 tarihinde Zeki Doğan'ın işçi olarak çalıştığı firmadan bir mektup gönderilmiş ve özetle bu mektupta deniyor ki "benim işçim Zeki Doğan'la bay Ali Ankara'ya Diyanete Bay Karaman diye biriyle görüşme yapmak için gidiyorlarmış.Zeki Doğan'ın bilet parası da Diyanet tarafından karşılanıyormuş" ve sonunda firma yetkilisi mektubuna cevap istiyor.  Bu mektup Fransızca ve Türkçe tercümesiyle ektedir: bkz ek -2

           
Şimdi biz soruyoruz bu mektuba Vakfımız bir cevap verdi mi ? Vermediyse birlikte gidildiği zaten kabul edilmiş olunmaz mı ? 
           
Ali Gün'ün Elçilik tarafından görevlendirme belgesi 10 kasım 2006 tarihli ve ilginçtir firma yetkilisinin gönderdiği mektup 8 kasım 2006 tarihli. O zaman Ali Gün Elçilik görevlendirme belgesini gazetelere bir şey ispat etmek için gönderdi  ama kendini ele verdi.
Ali Gün Hacı pasaportlarını götürmek için gitti ama yanında meşhur arkadaşı vardı, ve bu ikili Diyanette Bay Karaman ile görüştüler ve işlerini hallettiler.
           
2- Zeki Doğan'ın Hac meselesine gelince; Ömer Faruk Turan zamanında gidilmiş olabilir, önemli olan ve şu ana kadar hala cevap verilmeyen sorumuz şudur . Zeki Doğan'ın Hac parasını ödediniz mi? Ödediyseniz hangi bütçeden? Ve hangi sebeple ?
           
3-Charleroi 'daki imar durumu araştırılmadan alınan arsa meselesine gelince ; Ali Gün diyor ki "Benim zamanında değil Ömer Faruk Turan zamanında alınmıştır" O zaman şimdi biz soruyoruz :Charleroi'da Vakıf merkezi yapmak için bir bina aranıyor ve bunun için bir
komisyon kuruluyor ve komisyon başkanı annesinin rahatsızlığı için o anda Türkiye'de bulunuyor.Aceleye getirip olayı ısıtıp ateşleyen ve arsanın imar durumunu dahi araştırmadan ön satış belgesine Vakıf adına imzayı atan tek kişi kim? Ali Gün değil mi? Niçin olay saptırılmaya başkalarının üzerine atılmaya çalışıyor? Sonradan hazırlanıp imzalanan kağıt parçaları bazı kişi ve kurumlar için geçerli olabilir ama toplum vicdanında asla geçerli değildir!
           
4-Ali Gün'ün iftira dediği ve müşavire alınan lojman meselesine gelince, sorumuz aynen şuydu :Din Müşavirinin oturması için bir bina satın alındı mı? Bunun için kaynak nereden sağlandı, bu sorumuza bile bizi tatmin edebilecek bir cevap alamadık.Çünkü, cenaze masraf payı diye toplanan paraların nerelere aktığı konusunda şüphelerimiz  var….?
           
5-Ayrıca Ali Gün'ün çok yakından bildiği cenaze paralarıyla zamanın müşavirine alınan Mercedes olayı var ki biz artık bu olayın daha fazla saklanılmayıp tüm vakıf üyeleri tarafında da bilinmesinin faydalı olacağı kanaatindeyiz.
           
6-Bir de büyük üzüntü duyarak görüyoruz ki bir süre önce gazetelerde boy boy  resimlerini gece alemi yaparken gördüğümüz Vakıf yönetim kurulu üyesi bir zat da Vakfımız tarafından terfi ettirilerek yönetim kurulu başkan yardımcılığı görevine getirilmiş.Bu da Vakfımızın hizmet anlayışının başka göstergesi herhalde! Hayırlı olsun diyoruz…!
           
Şu ana kadar madde madde gelinen süreci özetledik .Maalesef hiçbir şey değişmedi. Ve görüldüğü gibi Belçika basını ve mahkemeleri hariç her yolu denedik. 
  
Saygılarımızla.

Hainaut Bölgesi Türk Cenaze Yardımlaşma Fonu
www.cenazenakilfonu.be 
!55 Rue de la Deportation
7100 La Louviere
 
Yönetim Kurulu Adına
Orhan Yaman                         Osman Kurt
Gsm 0032497.57.27.47          0032.477.499.157
Metin Sungur                          Burhanettin Gursoy
 
Ekler…
 
HABERİN TÜRKÇESİ

Diyanet ve diğer Türk akımları denetlenmiyor..
 
Ona "Türk Vatikanı" diyorlar. Resmî adı : Diyanet veya Din İşleri müdürlüğü. O Türkiye'de "Devlet içinde Devlet : İslam dininin yönetiminden sorumlu yüksek idare kurumu; 80.000 memur (müftüler, imamlar, vaızlar…); 77.000 cami; Atatürk Cumhuriyeti'nde islamın "izinli" sesi. 

Diyanet diyasporasına titizlikle göz kulak oluyor. 62 tanesi Belçika'da olmak üzere Avrupa'da ve ABD'de 1.300 cami yönetiyor. Din görevlilerini eğitiyor ve yurtdışına gönderiyor (yaklaşık 825 kişi). Ülkemizde 1983 yılından beri bulunuyor. Şiarı : sünnet ile modernite arasında gidip gelen açık ve "otantik" bir sünni islam. 

Diyanetin idarî merkezi Schaerbeek'te chaussée de Haecht caddesinde bulunuyor. 150.000 Belçika Türkü'nün dinsel liderliğini koruma niyetinde. Hiçbir şey tesadüfe bırakılmamış : Türk kimliğinin korunması (dil kursları, folklör kursları…), topluma hizmet (Kur'an kursları, dini bayramlar…), cenaze nakli…etkinlikler arasında… 

Diyanet Vakfı'nın Başkanı Türkiye Büyükelçiliği nezdinde diplomatik müşavir statüsüne sahip. Kurum Belçika makamları ile (bakanlıklar, istihbarat, yabancılar ofisi…) sürekli temas halinde. Fakat gayriresmi bu ilişkiler pek şeffaf değil. 

2005 Aralık ayında Diyanet'in finansman sorunları, bütçenin şeffaf olmayışı, ileriye ilişkin görüş yokluğu, medyaya kapalı olmakla ilgili olarak vakıf içinden birtakım sesler yükseldi…  

Fakat Diyanet islam dininin örgütlenmesinin tekeline sahip değil. Başka Türk akımlarının da Belçika'da camileri var : Milli Görüşçüler (siyasi islam), Süleymancılar (mistik bir grup), Fettullahçılar, vb… 

Bunların temel finans kaynağı müminlerin yaptığı bağışlar. İmamları Türkiye'de veya dünyanın başka ülkelerinde eğitiliyorlar. Bazıları daha siyasi bir islamiyeti savunuyorlar. Hepsinin hali vakti yerinde (Kur'an kursları, sosyal etkinlikler…) 

Fakat orada da, etkinlikleri finanse eden parasal fonların kökeni, imamların profili, koşut sosyo-kültürel derneklerin etkinlikleri denetlenmiyor… 

Le Soir/Hugues Dorzée - Salı, 07 Kasım 2006  
Haberin Tercümesi; Yakup YURT
 
HABERİN FRANSIZCASI

Pas de contrôle sur la Diyanet et les autres courants turcs
 
 
On l'appelle le « Vatican turc ». Son nom officiel : la Diyanet ou direction des Affaires religieuses. C'est un « Etat dans l'Etat » en Turquie : une haute administration en charge du culte islamique ; 80.000 fonctionnaires (muftis, imams, prédicateurs...) ; 77.000 mosquées ; la voix « autorisée » de l'islam dans la République d'Atatürk.

La Diyanet veille jalousement sur sa diaspora. Elle gère et finance 1.300 mosquées en Europe et aux USA, dont 62 en Belgique. Elle forme et exporte ses responsables religieux (environ 825). Elle est implantée chez nous depuis 1983. Son credo : un islam sunnite ouvert et « authentique », oscillant entre exégèse et modernité.

La Diyanet a son siège chaussée de Haecht, à Schaerbeek. Elle entend garder le leadership religieux parmi les 150.000 Turcs de Belgique. Rien n'est laissé au hasard : entretenir l'identité turque (cours de langue, de danse...), servir la communauté (cours de coran, fêtes musulmanes...), gérer les rapatriements funéraires...

Le président de la Fondation Diyanet a le statut de conseiller diplomatique à l'ambassade de Turquie. L'institution est en contact permanent avec les autorités belges (ministères, Sûreté, Office des étrangers...). Mais une certaine opacité règne sur ces liens officieux.

En décembre 2005, plusieurs voix internes se sont élevées pour dénoncer les problèmes de financement de la Diyanet, son manque de transparence budgétaire, son absence de visibilité, son déficit médiatique...

Mais la Diyanet n'a pas le monopole de l'organisation du culte islamique. D'autres courants turcs disposent également de mosquées en Belgique : Milli Gorus (islam politique), les Suleymanli (un groupement mystique), les Fethullahcilar, etc.

Ceux-ci sont essentiellement financés par les dons des fidèles. Leurs imams sont également formés en Turquie ou ailleurs dans le monde. Certains dispensent un islam plus politique que d'autres. Tous ont pignon sur rue (cours de coran, activités sociales...)

Mais là aussi, pas de contrôle sur l'origine des fonds visant à financer leur culte islamique, le profil des imams, les activités des associations socioculturelles parallèles... 

Le Soir
 

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.