Göçü nasıl tarif edersiniz ki?
Benzetmekte hata olmuyorsa, insanlığın zekâtıdır belki de,
Öyleyse, Türkiye’miz 60 sene önce Türk evlatlarının en iyilerini seçip Batı Avrupa’ya da, başka ülkelere de zekât olarak göndermiş.
Yani, zekâtın esprisi de o değil mi?
İhtiyaç fazlasını ihtiyacı olanlara vermek!
Bugüne gelirsek, artık insan gücüne gerek yok, sadece insan beyni lazım, kelle lazım.
Mümkünse sadece kaliteli kelleleri alalım, vücudun gerisi sizin olsun diyecekler ( = beyin göçü),
Bu gidişle, beyin de görevini " yapay zekaya" devrederse ne olacak alemin hali?
Göçün bir başka tarifi de "geriye bakarak koşmaktır ".
Yola çıkarken bile, acaba gitmesek olmaz mıdır?
Eşi dostu, akrabayı, anayı babayı, kardeşleri, aileyi geride bırakmak, iyi günde kötü günde onlarla bir arada olamamaktır.
Göç hasrettir, uzaktan sevmektir.
Burada meselenin nedenini, nasılını, niçinini irdelemek istemiyorum.
Derdi çekenlerin her birinin benzer hikayeleri var zaten.
En iyisini derdi çekenler bilir.
Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar misali, 60 senedir kendi yağlarında kavrulup gidiyoruz.
İster türlü konserveye benzetin ister aşureye, her şey var bizlerde...!
Tadımız tuzumuz bir bizim.
Lafı uzatmayalım, ahde vefa gösteren Türk Dernekler Birliğine Başkanları Rıfat Can himayesinde ve katkı sunan tüm ekibe, tarihe not düştükleri için teşekkürler.
Brüksel’de güzel bir sunum ve sergiyle iz bıraktılar.
Allah güzel günler göstersin, vatana millete, doğduğumuz doyduğumuz topraklara, tüm insanlığa.
İyi ki varsınız, hatırınız her daim var olsun,
Kalın sağlıcakla...
Zeki Yalçın