Haberin yayım tarihi
2018-01-05
Haberin bulunduğu kategoriler

AVRUPA TÜRKLERİ VE ANA DİLİMİZ TÜRKÇE

Ahmet Suat Arı

Giriş

Dil dinamik bir olgudur ve kullanıldığı toplum, coğrafya ve kültürün etkisi altında gelişimini  sürdürür. Eğer bir toplum gönüllü veya mecburi olarak dilini kullanmaktan vazgeçerse bir zaman sonra da ölür. Bunun örnekleri sayılamayacak kadar çoktur. Türkçenin de bu akıbeti yaşayabileceği ihtimali çok zayıf olsa da, Türkçeyi yaşayan bir dil olarak kullanmaktan vazgeçen Türkler olacaktır. Biz Avrupa Türklerinin de potansiyel olarak bu gruba dahil olduğunu iddia edebiliriz. Şayet Avrupa Türkleri diline sahip çıkmazsa Türkçe, kısa vadede olmasa da bir kaç nesil sonra Avrupa’da ölü diller kategorisine girecektir. Bunun nihai olarak toplum için ne anlama geleceğini tahmin edebiliriz.

Avrupa’da Türkçenin bugünkü konumu

Türklerin Batı Avrupa’da etnik bir unsur olarak varlığı daha çok yeni sayılır. Her ne kadar göçün 60. yılına doğru gitsek de, süreç esnasında da göç devam ettiği için Anavatanla bağ hep taze kalmıştır. Hatta, kullanılması politik olarak hoşumuza gitmese de hala bir ‘gurbet’ tecrübesi vardır. Burada Türkçe açısından çok önemli olan bir başka olgu da birinci neslin aksine eğitimli insanların Avrupa’ya gelmeleridir. Onların sayesinde Türkçe her türlü eksikliklere rağmen hala yoğun olarak kullanılan bir dildir. Sadece günlük hayatta değil, kültürel hayatta da Türkçenin varlığı söz konusudur.

Türkçe bir taraftan hem önemli bir kültür aktarıcısı olarak hem de iletişim dili olarak kullanılırken diğer taraftan da gelişimini engelleyecek ciddi muarızlarla karşı karşıyadır. En önemli muarız da Türk toplumunun bu konudaki vurdumduymazlığıdır. Türkçenin varlığı için gösterilen çabaları desteklemek bir yana kösteklemektedir bile diyebiliriz. Her şeyi devletten bekleme kolaycılığı burada da söz konusudur. Hemen hemen her Batı Avrupa ülkesinde Türkçe süreli yayınlar mevcuttur, ancak bunların hiç birisi toplumdan ne maddi ne de manevi destek görmemektedirler. Hal böyle olunca da bu yayınlar, ya uzun süreli olamamakta ya da her açıdan düşük kaliteli birer ‘reklam broşürü’ olarak işlev görmektedirler.

Bir dilin sağlıklı gelişimi için gerekli olan dil eğitimi de Türkçe açısından içler acısıdır. Bazı Batı Avrupa ülkelerinde hala Türkçe dersleri okullarda verilse de bu ya yetersiz ya da yeterli ilgiden yoksundur. Hollanda başta olmak üzere bazı Batı Avrupa ülkelerinde Türkçe eğitim dışına sürgün edilmiştir. Hatta Türkçenin bireyler tarafından kullanımı bile ‘uyum’a engel diye tasvip edilmemektedir. Var olan Türkçe dil eğitimi de ya çok amatörce ya da çok sınırlıdır.

Avrupa’da Türkçenin Geleceği

Biz Avrupa Türkleri yaşadığımız ülkelerde kendi kimliğimizle sağlıklı ve saygın bir gelecek inşa etmek istiyorsak işe dille başlamamız gerekir. Zira dil yoluyla bizi biz yapan değerleri yeni nesillere dil yoluyla aktarabiliriz. Aksi takdirde iki arada bir derede kalmaktan başka bir seçeneğimiz olmayacaktır.

Türkçe bilmeden bir Yunus’u, bir halk türküsünü, bir ozanı anlamanız mümkün değildir. Tercümeler sadece kelimelerin anlamını ifade ederler, ama onların içinde yüklü olan duyguları sadece dilin kendisiyle anlayabilirsiniz. Türkçe bilmek günlük hayatta konuşulan bir kaç kelimeyi kullanmaktan  ibaret değildir. Gerek günlük hayat, gerekse estetik dili öğrenip kullanmak bir toplumun seviyesini artırdığı gibi hakim kültürun dilini de daha iyi öğrenmeyi sağlar.

Bir kimlik ve kültür taşıyıcısı işlevi görecek olan dilin de olmazsa olmaz 4 ögesi vardır. Bunlar  konuşma, yazma, okuma ve dil bilgisidir. 

Konuşma: Duygu ve düşünceleri muhatapların anlayabileceği şekilde sözlü olarak ifade edebilme yeteneği konuşma, gündelik hayatın vazgeçilmez bir iletişim unsurudur. Konuşma sadece iyi bir telaffuzdan ibaret değildir. Aynı zamanda toplumda işlevini yerine getirebilmek için gereklidir de. Fikir beyan etme, bir sohbete veya tartışmaya katılma, muhataplarını ikna etme, bilgi edinmek için doğru ve etkili soruları sorabilme, vücut dilini iyi kullanma, düzgün telaffuz gibi bir çok unsur konuşma yeteneğiyle ilgilidir ve bu yetenek eğitimle geliştirilebilir. Eğitim sayesinde geniş bir bir kelime hazinesi, etkili ve sosyal iletişim, bir konuşmada kendini konuşlandırma, kendini ifade edebilme, sunum yapabilme ve muhataplarına kritik verme becerileri öğrenilebilir.

Yazma: Yazma da günlük hayatta işlevi sağlıklı bir şekilde yerine getirebilmek için en temel becerilerdendir. Mektup, mesaj gibi gündelik yazışmaların dışında, bilgi ve kültür paylaşımı ve aktarımı için de yazmaya ihtiyaç duyarız. Konuşma yeteneğinde ifade edilen unsurlar yazma yeteneği için de geçerlidir ve bu yeteneğin de eğitime ihtiyacı vardır. Geniş bir kelime hazinesi sahip olma, imla kurallarına hakimiyet, etkili yazım ve metin stratejilerini kullanabilmek hem yazmayı kolaylaştırır hem de etkili olmasını sağlarlar.

Okuma:

Bilgi çağında hem yazma hem de okuma en temel ve gerekli yeteneklerdendir. Okuma olmadan bilgiye ulaşmak neredeyse mümkün değildir. Okuma yeteneği için sadece harfleri tanıyıp onların dizilişini bilmek yetmez, aynı zamanda okuduğunu anlayabilmek için yeterli bir kelime hazinesine, okuma stratejilerine ve metinlerin hangi amaca göre okunması gerektiğini de bilmek gerekir.

Dil bilgisi (gramer): Konuşma, okuma ve yazma dilin temel becerileridir, ancak dil bilgisi bu üç becerinin çatışını oluşturur. Bir dili düzgün kullanabilmek için  ses, biçim ve cümle yapısını, kural ve istisnalarını bilmek gerekir. Bu da müfredatı uzmanlarca hazırlanmış, yine uzman eğitimciler tarafından düzenli ve sürekli bir dil eğitimiyle mümkündür.

Eğitim dilinin Türkçe olmadığı bir ortamda tam teşekküllü bir Türkçe öğretiminin şuurunda olarak, etkin ve uygulanabilir metotların üretilmesi kaçınılmazdır. Türkçenin müfredatın bir parçası olduğu bir eğitimde kullanılan metotlarla, Batı Avrupa’da okul dışı eğitimde kullanılan metotlar şüphesiz aynı olamaz. Yine Türkçeyi genel eğitim hayatında kullan(a)mayan öğrencilere yaşadıkları ülke şartlarını iyi bilen ve onları dil eğitimine entegre edebilen uzman öğretmenlere de ihtiyaç vardır. Bunu alt yapısının oluşturulabilmesi için de çok taraflı girişimlerin hayata geçirilmesi gerekir. En başta da toplum meseleye sahip çıkmalıdır. Sadece devletin işe el atmasını beklemek hem gerçekçi değil hem de yanlıştır. Zira devlet sadece şartları sağlama imkanına sahiptir, ancak toplumun da bu şartları kullanmakta ısrarcı olması gerekir. Aksi takdirde bir faydası olmayacaktır.

Bir dili iyi seviyede öğrenmek önemlidir, ancak öğrenilenin uygulanması ve zinde tutulması için de çaba gerekir. Fikir, sanat, edebiyat, felsefe, inanç, basın-yayın, sinema, tiyatro gibi uygulama alanlarının da oluşturulması ve desteklenmesi gerekir.

Sonuç

Avrupa’da ana dilimiz Türkçenin varlığını sürdürmesini istiyorsak bunun için çaba sarf etmeliyiz. Hem ana dili eğitimi hem de ana dilini kullanma konusunda topyekûn çaba. Birey, aile, cemiyet, sivil toplum kuruluşları, akademik kurumlar ve devlet (gerek Türkiye gerekse yaşanılan ülkeler) bu çabaların aktörleri olmalıdırlar. Bunu yaparken de yaşadıkları toplum için ana dilinin ciddi bir katma değerinin olduğu gerçeğini hissettirmeliler ki, iş birliği için şartlar oluşsun. Aksi takdirde enerjimiz gereksiz tartışmalarla boşa harcanır.

Ahmet Suat Arı

Enschede, 26 Aralık 2017

Not: “Avrupa’da Ana Dili Türkçe” konulu sempozyum için kaleme alınmıştır.  

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.