Haberin yayım tarihi
2015-10-14
Haberin bulunduğu kategoriler

BELÇİKA MACERAMIZ.

Bu yazıyı eşim Güzin ve oğullarımız Cavit ve Onur’a ithaf ediyorum.

Bugün 13 Ekim 2015…

24 Ekim 2015’e 10 gün kaldı…

Yani Belçika ülkesine göçmen işçi ailesi mensubu olarak gelişimin 48 yılı bitmiş olacak…

Batı Avrupa’ya Türk Göçünün 50.yıl kutlama etkinliklerinin yapıldığı şu günlerde…

Hâlâ neyi kutladığımızı anlayabilmiş değilim!

Kutlanacak ne var ve gerçekten neyi kutluyoruz acaba?

***

Daha iyi anlaşılmak adına, bu yazıma birkaç saptama ile başlamak istiyorum…

Babam 1926’lı, annem 1933 doğumlu…

İkisi de Belçika emeklisi olarak rahmetli oldular…

Ben 1950 doğumluyum!

Ben de Belçika emeklisiyim…

1954 doğumlu duble vatandaş bir erkek kardeşim ve yine duble vatandaş 1957 doğumlu rahmetli olan Belçika emeklisi bir erkek kardeşim daha var…

***

14 Ekim 1950’da Türk Askeri Birliği Güney Kore’ye ulaştı ve 1952’de Türkiye’yi NATO’ya dahil ettiler…

1957’de Roma’da Ortak Pazar’ın temelleri atıldı…

1933 doğumlu Mustafa amcam kriterlere uyduğu için 1963 yılında kömür madeni işçisi olarak Belçika’ya gitti…

Ağabeyi olan ve 40 yaşındaki rahmetli babam yaş kriterine uymuyordu…

Önemli üç kriter vardı : 1) Askerliğini yapmış olmak. 2) 35 yaşını geçmemiş olmak. 3) Avrupa Devletinin belirlediği doktordan «Hizmete uygundur» raporu almak.

Dolayısıyla amcam gitmiş, babam gidememişti…

Giden amcam, Belçika’nın ne denli bolluk ve bereket ülkesi olduğunu anlatan fotoğraflı mektuplar gönderir, kıskançlıktan rahmetli babam yerinde duramazdı…

Yine de 3 yıl dayandı ve 19 Mayıs 1966’da Umurbey köyünden üç tanıdıkla birlikte kaçak işçi olarak (kriterlere uymayan, vizesiz) gemi ile Akdeniz üzerinden, sırayla Yunanistan, İtalya, Fransa…derken Belçika’ya, yani amcamın olduğu yere ulaştı…

Bir dönem kaçak yaşamaya çalışması akabinde 1967 sonbaharında annem ile rahmetli küçük kardeşimi, daha sonra da ortanca kardeşimi ve beni yanına aldı.

Ben o tarihte Bursa Erkek Lisesi’nde yatılı okumaktaydım ve son sınıfa geçmiştim.

Yalvarma ve yakarmalarımı dinlemeyen rahmetli babamın kesin kararı ile oraya gitmek zorunda kaldım.

***

Peki gittim de ne oldu?

İyi mi, kötü mü?

Gitmesem a priori (peşinen) ne kaybederdim?

Gittim de a posteriori (olduktan sonra) ne kazandım?

Getirisi-götürüsü ne, artısı-eksisi ne?

***

Birincisi babam kararını verdikten sonra «ben gelmem» diyebilme konumunda değildim ve gittim…

Yeni kültürel ortama ve Fransızca diline alışmam yaklaşık altı ay sürdü.

Irkçılık ve dışlanma olayını ben şahsen yaşamadım, ama yaşayanları gördüm.

Okula gittim, yabancı dil (Fransızca) öğrendim, üniversite lisans diploması aldım, müstakil adlî yeminli tercüman ve emekli oldum.

İşimi, evimi, yuvamı kurdum, mal-mülk edindim, şiir ve sanata ilgi duydum, etkinlikleri izledim, çok kitap okudum, olabildiğince gezdim, ülkeler gördüm, hak ederek kazanmayı öğrendim…

1982’de Güzin ile evlendim.

1983’te Cavit, 1985’te Onur dünyaya geldiler…

İkisi de ULB Hukuku bitirdiler ve elan Brüksel Barosuna kayıtlı serbest avukatlar…

***

Paranın saadet olmadığını yaşayarak öğrendim.

Fazlalıklarımı asla eksiklik mağduru farklı insanları sindirmek veya yok etmek için kullanmadım…

Yetinmenin ve şükretmenin ne denli önemli olduğunu kavradım…

Fitne, fesat, çekememezlik, kıskançlık, haset, gereksiz cimrilik kavramlarını semtime yaklaştırmadım…

Kendim için talep ettiklerimin iki misli fazlasını hem dostlarım, hem de (varsa) düşmanlarım için niyaz ettim…

Peki, mükemmel, örnek alınacak bir insan mıyım?

Hayır, kesinlikle hayır…

Köklerine sadık, içinde yaşadığı dünya ile barışık, birçok kimsede olmayan farklılıklara sahip insanlık yolunda yer bulmaya ve yol almaya çalışan bir insan…

Bu karmaşık durumumdan ne kadarı tam olarak Belçika’ya gelmiş oluşuma bağlı?

Bilmiyorum, ama önemli olduğunu hissederek düşünüyorum…

***

Yapılması gereken yegâne şey gereksiz ve anlamsız mukayeselerle zaman kaybetmek yerine «az laf çok iş» sözüne sıkı sıkı sarılarak çalışmak ve çağdaş uygarlık düzeyini mümkün olan en kısa zamanda yakalamak…

Yok adamlar haçlıymış, sömürgeci (veya neosömürgeci), emperyalistmiş ; yok geçmişte şunlar bunlar yanlış yapmışlar, yok şundan bundan sapılmış…

Bütün mesele çağdaş insanlık düzeyini yakalayıp, minimalist yaklaşımlarla kendimizi avutmayıp, sağda solda suçlu aramayıp, Allah’ın verdiği akıl ve mantığı kullanıp elden gelenin en iyisini yapmak, kaybedilen zamanı olabildiğince telafi etmek ve insanları doğduğu topraklarda, bilim ve sanat ışığında doyurmak, eğitmek ve mutlu etmektir…

Gerisi boştur, lafı güzaftır…

***

Karanlığımızı ve cehaletimizi aydınlatarak azaltan gelmiş-geçmiş tüm insanlara selâm olsun!

 

Yakup Yurt ©

Umurbey-Gemlik, 14 Ekim 2015

yurtyakup@gmail.com

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.