Haberin yayım tarihi
2018-01-05
Haberin bulunduğu kategoriler

İNSAN KONUŞTUĞU DİLDİR.

Muhsin Ceylan

Almanya merkezli Avrupa’daki varoluşumuzu doğrudan ilgilendiren en hayati konu; Avrupa Türkleri kültürel kimliğinde Anadil Türkçe. Peki, bu geleceğimizi belirleyen Anadil Türkçe, önceliklerimizin nersinde?

‘Anadil’in, kişilik ve kültürel kimliğimiz üzerindeki etkisinin akademik kavramlarla izahını ehline bırakıyorum. Dil, kültürü, inancı ve medeniyeti taşıyan ve yaşatan en önemli omurgadır. Bunun kaybolması veya zayıflaması istesekte istemesekte yozlaşmayı yani asimilasyonu beraberinde getirecektir. Günlük hayatımızda hangi ‘dil’e hakimsek, o dilin kültürüyle yaşamamız, düşünmemiz ve davranmamızdan daha normal birşey olamaz. Hatta o ‘dil’de rüya görmemiz de...

Maksadımız; felaket tellallığı yapmak değildir. İnsanları üzmeyelim diye de, saatli bomba gibi biz Almanya merkezli Avrupa’nın yeni yerlilerininin hayati sıkıntılarını da yok sayacak değiliz.  Zaten biz onları yok sayıp Polyanacılık oynasak bile onlar, ortadan kalkmıyor. Yani üstümüze üstümüze geliyor ve gelecek... Hafızanızı yoklayın. 20 yıl öncesine kadar ‘Türkler Almanca bilmiyor, Almanca öğrensinler’ deniliyordu, şimdi ise ’’Türkçesizleşme’’ sürecinin mevcut görünürlüğü bizi, ‘Türk asıllı genç kuşaklar Türkçe bilmiyor, Türkçe öğrensinler’ çağrısını yaptırıyor, derdine düşürüyor günümüzde. İkinci nesil dün anne-babalarına yaptığı tercümanlığı bugün çocukları torunları için yapıyor adeta...

Anadilinde kendilerini özgüvenle ifade edemeyenlerin kendilerine özgüvenleri olmasını beklemek ise bildiğiniz gibi nafile. Anadil Türkçe’nin geleceğini önceliklerimizin birinci sırasına yerleştiremezsek, üçüncü neslin torunları sadece Almanca konuşacak. Bu da; Anadolu kültürünün kişiliklerimizde, düşünce veya hayal dünyamızda yok olması, kısacası hayatımızdan çıkıp onsuzlaşmamız demektir. Aslında ‘Ruhumuza Fatiha’ diyecektimde, bazılarımız alınmasın diye vazgeçtim. 

İnsan, STK veya bazı resmi makamlarımızın her yıl 21 Şubat Uluslararası Anadil Günü vesilesiyle yayınladıkları açıklamalarındaki ‘çok dilliliği bir fırsat olarak görme’yi yılda bir güne sıkıştırmayı duyduğunda, okuduğunda, Türkçe’nin ne olduğunu anlamamayı görmek yani onun öksüzleştirilmesine üzülüyor...  Çok dilliliğin meslek hayatındaki önemini teoriden çıkarıp uygulamaya koymak için adım atamadıkça, söylediklerimizin bir kıymeti harbiyesi yok. Ülkenin geleceğini omuzlarında taşıyacak yarının yetişkinleri bugünün çocuklarını anaokullarından başlayarak okulların müfredatında Anadilin daha çok kabul görmesini, eğitim kadrosunun da bu hassasiyet dikkate alınarak yetiştirilmesi kaçınılmazdır.

EĞİTİMDE SİSTEMLİ TÜRKÇESİZLEŞTİRME POLİTİKASI

Eyaletimiz Kuzey Ren Westfalya’daki okullarda kör topalda olsa sunulan Türkçe derslerine katılım aynı İslam Din Derslerine katılım gibi yüzde 17 dolaylarında seyrediyorsa, bizlere çok büyük geçmiş olsun. (1997 de 148 bin talebeden 96 bini 691 öğretmenle dersteydi. 2017 ise 240 bin talebeden 40 bini 520 öğretmenle derse giriyor. Katılım yüzde 16,66) Yıllardır altan alttan sinsice (subliminal) yöntemle bizlere zerkedilen ‘Çocuğum Türkçe konuşursa, İslam Din Dersi’ne katılırsa Almanca’da geriler, dersleri zayıflar’ zokasını yutmuşuz demektir. Çocuklarda da asimilasyon kaçınılmazdır. Evet, Anadil Türkçe’yi ciddi analizler yapılmaya muhtaç ’’eğitim başarısı’’na feda etmiş vaziyetteyiz.

Hanelerimizde Türkçe konuşulmamasının yarınlardaki faturasını hayal bile etmek istemiyor insan. Analarının ninnileriyle büyümeyen çocuklarımız, Türkülerimizi (folklorik yaklaşımın dışında) anlamıyor ve dinlemiyorlar. Kültürün kuşaktan kuşağa önemli ve her daim canlı taşıyıcılarından olan bozlakları, barakları, ağıtları, hoyratları ise gençlerimizin müzik reparatuarlarında görememek derinden yaralıyor insanı ve karamsarlığa itiyor. İki hatta daha fazla dile birden hakim olmak bilhassa küreselleşmenin zirve yaptığı çağımızda çok önemli. Bunun yolununda ‘Anadil’e ciddi hakim olmaktan geçtiğini söylüyor ilim insanları. Çok dilliliğin zekayı geliştirdiği ilmi raporlarla ortadadır. Çok dilli büyümek,  zannedildiği gibi çocukların kafasını karıştırmaz, aksine çocukları daha yetenekli hale getirir.

Anadil, ilk öğrenilen dil, milli - resmi dil, günlük dil, yüksek veya standart dil, eğitim dili, yazı dili,düşünce, konuşma, tartışma, hareket dili ve diyalektler, şiveler...  Sizleri sıkmamak  için toparlayacak olusak;  dünyamız, düşüncelerimiz, kimliğimiz, hayallerimiz, ufkumuz ve hatta rüyalarımız  bildiğimiz, konuştuğumuz kelimeler kadardır, rengindedir, ufkundadır, boyutlarındadır. Bunların ana omurgası da; Anadil’dir.

Dilin ruhu, duygaları da beraberinde getirir, yani kültürü, dini algıyı ve milliliği. Konuştuğumuz dilin ‘ben’i ne? Yani, kişiliği? O yoksa, hoşumuza gitmesede birey olarak melez bir kişiliğe sahibiz demektir. Yeni ve asli yerli genç kuşakların kendilerini ifadelerine baktığımızda, ithal dillerin hakimiyeti dikkatimizi çekecektir. Sosyal medyadaki yazışma diline şimdilik girmiyorum.  Anadil, kültürün, dinin, medeniyetin omurgasıdır. O gittimi, bittimi, kültürel ‘ben’ de, omurga da kayar, biter ve toplumda anonimleşiriz... Velhasılı insan, konuştuğu dildir... 

Genel anlamıyla dilin, düşünce, duygu ve güdüleri, doğrudan ya da dolaylı olarak bildirmeye yarayan anlatım araçlarından biri olduğunu belirtmiştik. Gelişmiş bir iletişim aracı olan dil, düşünce ve zekanın da bir göstergesidir. Dil, yani Türkçemiz, bir ortaklıktır ve sadece iletişim kurmamızı sağlamaz, aynı zamanda bu iletişimler sonucu ortaya çıkan kültür unsurlarının da nesilden nesle ulaşmasının taşıyıcılığını yapar. Ziya Gökalp’ göre, dil kültürün temel unsurudur, duygu ve düşüncenin âdeta kabıdır, aktarımlar bu kabla olur. Bunun biz Avrupa Türklerine geniş izahatları için Filologlara  büyük görev düşmektedir.

Şayet dil kusurlu ise, kelimelerin düşünceyi iyi ifade edemediğini en bariz bir şekilde yaşayan biz, Avrupa Türkleri çok iyi biliriz. Bilhassa çocuklarımız genç kuşakların, kendilerini Türkçe ifade biçimlerine bakmamız yeterlidir. Düşünce iyi ifade edilemezse, yeni yerlisi haline geldiğimiz Almanya merkezli Avrupa’da, kültürel kimliğimizin muhafazası ve ileriye yönelik taşınması, inşası gerektiği gibi yapılamaz. Bu halle çoğunluk toplumuna bir katkımızın da olması imkansızdır. Tarih böyle durumlarda, âdet, kural ve kültürün bozulduğunu gösteriyor. Âdet, kural ve kültür bozulursa, adaletin de topuzu kayar, dengesi bozulur.  Bu hal, bireyleri ve onun oluşturduğu toplumları şaşkınlığa iter, varoluşsal bağlamda da işin nereye varacağını kestirmek adeta imkansızdır. Tıpkı, Avrupa Türkleri kültürel kimlik tarifini bir türlü yapamadığımız gibi. İşte, bunun içindir ki, hiçbir şey Anadil Türkçemiz kadar önemli değildir.

HAYATA DİL ÜZERİNDEN BAKAR, OKURUZ...

İnsan, dünyayı ve hayatı dili sayesinde tanıyor. Türkçeyi bilmeyen bir çocuğumuz, dünya ve hayatı vakıf olduğu hangi dil ise onun kavramları üzerinden okuyor, anlıyor, tanıyor. Hülasa, dil olmadan insanın sosyalleşmesi, diğer insanlarla ortak bir dünya kurması adeta imkansız. Sadece almanca konuşan veya biraz almanca biraz Türkçe yani Türkmanca konuşan gençlerimizin, kültürel kimlik arayış ve kimlik kırılmaları, bunun en net örnekleridir. Öyle ki milletlerin, toplulukların ve azınlıkların yaşadıkları çoğrafyalardaki varlıkları, dillerinin varlığıyla sürekliliğiyle mümkündür.

KÜLTÜREL KİMLİK, DİL ÜZERİNDEN OLUŞUR

Avrupa Birliği içindeki bu yaklaşık 6 milyon Türkçe konuşan insanların, Türkiye için çok ciddi bir potansiyel olduğunu görebilmemiz için, sanırım yüksel tahsil yapmaya gerek yoktur. Peki, bu mevcut fırsat ve birikimleri neden layıkıyla değerlendiremeyiz, düşünemeyiz? Elin oğlu, kızı, diasporası üzerinden kendi ülke politikası için harıl harıl çalışıp semeresini de toplarken, bunlardan bizlere dokunanlara kızıp, bağırıp çağırmakla, aldığımız mesafeyi birileri bize anlatmalı...

Kültürel kimliğin dil üzerinden oluştuğunu kavrayıp farkına varan Almanya, demir perdenin dağılmasının ardından Alman kökünden olanların yaşadıkları Rusya başta Türk cumhuriyetlerinde, 110 Alman Dil ve Kültür Enstitüsü kurup, bunların idare yani işletilmesini mahaldeki insanlara bırakarak, oralardaki soydaşlarına ulaşmayı onlarla kopmuş kültürel bağların yeniden tesisini denemektedir. Yine Almanya, Çek Cumhuriyeti’ndeki yaklaşık 20 bin civarındaki Alman asıllıyla kültürel kopuşu tamir ve iletişimi yeniden kurmak için oradaki kültür enstitüsüne sessiz sedasız yıllık, 40 Milyon Euro harcamaktadır ve bu işe bakan F. Dışişleri’nde bir müsteşar görevlidir.  Mesela Almanya’da merkezi şehirlerde kaç Fransız Kültür Enstitüleri faal ona bir bakmalıyız. Buna ilaveten Amerikan Kültür Merkezleri, İtalyan Kültür Merkezleri neler yapıyor Almanya’da?  İyi niyetle kurulduğuna inanmak istedğim Yunus Emre Enstitüsü Almanya merkezli Avrupa’da Türk yemek tarifleri tanıtımı dışında ne iş yapıyor, bilen var mı?

Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları (YTB)’nin iyi niyetli olmakla birlikte plansız proğramsız yani kurumsallaşmadan uzak, işe göre adam değil de, adama göre iş zihniyetli nokta varide olsa  çalışmaları var. Arkadaşlar alınsalar da, YTB’nin devlet değil, iktidar partisinin kurumu gibi çalışması ilginç. Avrupa’nın yeni yerlileri bizler, Türkiye seçimlerine katılıma yönelik gösterdiğimiz faaliyet ve çalışmaların, bir Türk futbol takımının buralardaki maçları için herşeyi seferber etmelerimizin yüzde birini AB sınırları içinde bir ‘dil birliği’nin geleceği için niye gösteremiyorsak...

Dilin önemiyle ilgili mini bir vecizeler buketi:

’’Kişinin kıymeti, dilinin altında ve kaleminin ucunda gizlidir. Onu söz ve yazı açığa vurur.’’    Ali Fuat Başgil.

‘’Dil, bir ulusun aynasıdır, bu aynaya baktığımız zaman, orada kendimizin en gerçek yankısını buluruz.’’ Friedrich Schiller,

’’ Bir ulusun gerçek yurdu onun dilidir. Ortak dil yok olunca, milli duygu da çok geçmeden kaybedilir. Wilhelm Humboldt

’’Düşünce dilden, dil düşünceden doğar.’’ Eflatun

’’Dil, düşüncenin evidir.’’ Martin Heidegger

’’Dil, tencere kapağına benzer. Kıpırdadı da kokusu duyuldu mu; ne pişiyor anlarsın’’ Mevlana

’’Ben insanlara yalnız anadillerini bilmedikleri zaman dayak atılmasına taraftarım.’’ Churchill

’’Önümüzde iki yol var: Ya uyanıp dilimizi koruyacağız ya da iki nesil sonra Türkiye diye bir ülke, Türkçe diye bir dil kalmayacağını kabul edeceğiz! Seçim sizin!’’ Oktay Sinanoğlu

Haklı olarak hep, sıkıntılarımızı sıralar ve çözümler talep ederiz. Bunu yapması gerekenlerin neden bir araya gelemediklerinden şikayet ederiz. Meselelerin hallinde ilk ve tek adımı bize  ’’Dilde, fikirde, işte birlik” diyen ve bu şiarıyla dil birliğinin önemi üzerinde duran ve hayatını bu işe vakfeden Üstad-ı Ekrem İsmail Gaspıralı yıllar önce önce söylemiş. Dilde birliği sağlayamaz isek, hedeflediğimiz birliktelikteki ikinci adım fikirde ve üçüncüsü işte birlikler hayaldir. Almanya merkezli Avrupa’da Avrupa Türklerinin geleceği açısından birliklerimizin nüvesini oluşturabilecek, dandiklikler yüzünden dağıtılmış ‘Türkçem, Anadilim, Geleceğim’ girişimini ‘Türkçeyi siyasallaştırmak’tan vaz geçip, bu işin fikir ve isim babalarıyla ivedilikle tekrar canladırılmalıyız. Aksi adımlar; zaman kaybıdır, sosyal sermaye israfıdır, ipe un sermedir, vaziyeti idare edip; sosyal, siyasi ve de ekonomik rant elde etme girişimleridir...

Kendimizi kandırmanın alemi yok; dil’de birlik olmadan fikirde de, iş’te de birlik olmaz; birlik olmayan yerde dirlik olmaz! Osman Yüksel Serdengeçti’yi hatırlayarak, “Mabedsiz şehirlerde” “Bir nesli nasıl mahvettiler” diye bizler de sormalıyız. Genç kuşaklarımızın kullandığı dile baktığımızda, dilimizin büyük sevdalısı Ziyaeddin Fahri Fındıklıoğlu’nun, Fransızca’dan Türçemize bulaşan “-sel” ve “-sal” ekleri için, “Türkçemizi “-sal”a bindirdiler “-sel”e verdiler!” diye hayıflanması hafif kalıyor. ’’Kelimelerin serdarı” Süleyman Nazif, Türk dilinin kıymetlerinden vazgeçmeyen Tarık Buğra’yı bırakalım yeniden yazmayı tanıyan kaç kişi kaldık! “Bu dil, ağzımda annemin sütüdür”  demiş Yahya Kemal nasıl yeniden doğacak? “Kamus, namustur” diyen büyük usta Cemil Meriç’in bu düsturunu yeniden kim nasıl koyacak? ’’Türkçe benim ses bayrağımdır” diyen Fazıl Hüsnü Dağlarca çıkarabilecek miyiz? Evet, gelecek kuşaklarımız, dîvanda, dergâhta, bârgâhta, mecliste, meydanda Türkçe konuşabilecekler mi? Avrupa Türklerinden de bir Kaşgarlı Mahmud çıkarabilmeliyiz. Ve Avrupa ülkelerinde Oğuzun çocuklarına onun genç boylarına konuşulan Türkçe üzere günümüze ait Divanü Lügat-it Türk’ü derlemesine imkan ve zemin hazırlamalıyız vesselam...

Beni dinleme sabır ve nezaketiniz için çok çok teşekkürler.... 

                                                                                                          Muhsin CEYLAN

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.