Haberin yayım tarihi
2015-03-25
Haberin bulunduğu kategoriler

KADROCU ŞEVKET'İN OKUMA HIRSI..

"Umurbey Köy’ü Gemlik ve körfezini kuşbakışı tepeden görür. Türkiye Cumhuriyeti’nin Üçüncü Cumhurbaşkanı Celâl Bayar’ın başka bir deyişle Kurtuluş Savaşı kahramanlarından Galip Hoca’nın doğduğu köydür, Umurbey... Adına, müzesi, kırmızı yolluklu modern hamamı (artık yok), anıt mezarı ve camisiyle turistik sarı alınlığa sahip Köy’e tırmanırken yokuşun sol tarafında birbirine paralel üç caddenin alt ve üstüne iki katlı İsviçre dağ evleri tipinde inşa edilmiş yazlıklara rastlarsınız. Demokrat Parti’nin 1960, 27 Mayıs İhtilali’nde asılan üç devlet adamı, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın adı verilen caddelerdeki bu evlerde kışları da oturanlar vardır.

***

Anlatıyordu Şevket Baba. Sürekli çay içerek anlatıyordu. Yaşadıklarını, günümüzün bozulmuş Türkçesi’nin aksine, o kadar düzgün cümlelerle sıralıyordu ki, önce yazmış, sonra da ezberlemişti sanki... Zamanın nasıl geçtiğini anlayamadan akşamın alacası üzerimize hemen çöküyordu.

Havalar, yazın sıcağını yitirmeye başladığından, Şevket Baba da bahçeden içeri çekilmişti. Evin bahçe kapısından beni içeri aldı. İki katlı evin zeytinlik olarak yapılmış taş alt katı olduğu gibi kütüphaneydi. Yukarı kattan aşağıya inen merdivenin açıldığı geniş sofanın iki yanına açılan kapısız iki odanın içi, pencerelerin dışında binlerce kitapla doluydu. Sofada, yanında piknik tüpünün üzerinde kaynayan çaydanlıkla geniş bir çalışma masası vardı ve üzeri kalın ciltli kitaplarla doluydu. Burası, kitapsever insanların öldükten sonra gitmek istedikleri cennet olmalıydı!"

Bu sözler Vecdi Çıracıoğlu`na (Mayhoş Zamanlar, Marjinal Kitap, İst. 2011) ait.

***

Üstteki satırların yazarının bahsettiği Umurbey`denim ve ben de Bursa Erkek Liseli`yim.

Onun gibi belki ben de merhum Şevket Süreyya Aydemir`i 1974 yılında Umurbey`deki evinde ziyaret etme, dinleme ve çayını içme ayrıcalığını yaşayanlardanım.

Umurbey`den çocukluk arkadaşlarım Tuğran Selçuk (eczacı) ve Mehmet Güleryüz (iktisatçı) ile birgün konuşurken Tuğran bana "Yakup, Şevket Süreyya bizim köyde, yeni evlerde, oturuyor. Telefonla randevu alayım, gidelim, o gençlerle buluşmayı sever, sen de gel" dedi...

Kabul ettim ve gittik.

***

Tuğran İstanbul`da eczacılık, Mehmet ise iktisat okuyordu ve ikisi de benzerlerine göre okumayı seven, kültürlü arkadaşlardı...

Şevket Süreyya güleç, deneyimli ve birikimli, tecrübelerini aktarmayı seven bir beyefendiydi.

Bizleri kabul etti, kendisiyle tanıştırıldım, çay servisi yapıldı ve sohbet başladı.

Bizlere daha çok kendi döneminin genel anlamda yokluklarından bahsetti.

Savaştan çıkılmış, Cumhuriyet yeni kurulmuş, parasız, pulsuz, altyapıdan mahrum, sanayileşmemiş yeni Cumhuriyet`in ve gençliğinin yaşadığı zorluklardan bahsetti.

Bütün olumsuzluklara rağmen okumaya susamış bir gençliğin varlığının onun ve onun gibilerin tek umut kaynağı olduğundan bahsetti.

Geleceğin kadroları bu gençlerden çıkacaktı…

Hiçbir şeyimiz yoktu, ama okuma ve öğrenme hırsımız vardı dedi.

Ve un, şeker ve yağınız var ama helva yapamıyor, sorunlarınızı bilimle değil, terörle çözmeye çalışıyorsunuz dedi.

Sustum ve hiç ses çıkarmadan dinledim.

Arkadaşlarim ise sık sık beyefendinin sözünü kesip kendi eğitim alanlarını yücelten telkinler yapma küstahlığından bulunuyorlardı.

Ben kahrolsam da, bu tür durumlara alışık olmalıydı ki o sükûnetini hiç bozmuyordu.

***

Beni işaret ederek, ilk kez gördüğünü ve üçümüz arasında en Avrupai görünenin ben olduğunu, zira az konusup çok dinliyor oluşumu belirttikten sonra kendi dönemlerini anlattı.

O konuşmada dinlediklerimi her fırsatta anlatırım.

Okumaya susamış, parasız-pulsuz o zamanki gençliğin bu ihtiyacını gidermek için ne yaptığını anlattı.

Dört veya beş arkadaştan oluşan gurubunun her hafta bir kitap listesi yaptığını ve okunacak kitapların paylaştırıldığını; herkesin kendi kitabini mutlaka bulduğunu ve okuduğunu, sonra da bir hafta sonraki buluşmada her birinin okuduğu kitabı on dakikada arkadaşlarına özet olarak anlattığını, diğerlerinin pür dikkât dinlediğini, güvenilir bir arkadaşın özetini dinleyen herkesin sonuçta kişi sayısı kadar kitap okumuş gibi olduğunu anlattı...

İmkânsızlığı çözüme dönüştürmek bu olsa gerekti!

Unutanıyorum...

Yakup Yurt

Brüksel, 25-03-2015

yurtyakup@gmail.com

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.