Haberin yayım tarihi
2018-08-11
Haberin bulunduğu kategoriler

DÖNMEK Mİ ZOR, KALMAK MI ZOR?

Hüseyin DÖNMEZ

Bu yaz döneminde düşük seviyede de olsa bir yandan okurlarımızı bilgilendirmeye çalışırken diğer yanadan gördüklerimizi, yaşadıklarımızı, şahit olduklarımızı da yazıya dökerek paylaşmaya çalışıyoruz.

Belçika’ya çalışmak üzere giden ilk nesil işçilerimizin resmi sözleşmeleri 1964 yılında yapılmış ancak 1962, 63 yıllarında da gidenler var. Yani 56 yıllık bir geçmişimiz var Belçika’da.

Belçika’ya ilk gelenler daha çok maden ocaklarında çalıştırılmak üzere gelmişler. Mons, Charleroi, Liege ve Limburg bölgelerinde onlarca maden ocağı Türk maden işçileri dolmuş taşmış.

Değerli dostum Fikret Alpak’ın babası Ali Osmak Alpak’ta bu maden işçilerinden biriydi. Önce kendi geldi, sonra çocuklarını yanına aldı.

Küçük yaşta babasının yanına gelen Fikret Alpak ilk okul ve orta okulu burada okudu. Gitmiş olduğu teknik lisede en başarılı öğrenciler arasında yer aldı. Ve teknik okul eğitimini tamamlar tamamlamaz çalışmaya başladı.

Fikret Alpak’ın hayat hikayesinde gurbet hayatının tüm kesimleri var. Gurbet nedeniyle kısa süreli de olsa bir parçalanmış ailenin özlemi, anavatanda bırakılan dostların, arkadaşların akrabaların özlemi, vatan özlemi, sıla yolu, gurbet çilesi, dönüş, uyum çilesi, ve daha nice sorunları 60 yıllık ömre sığdırmış durumda.

Değerli arkadaşım Fikret Alpak ile Balıkesir Burhaniye ilçesi İMKO tatil sitesindeki yazlık evinde buluştuk. Değerli eşi Fatma hanımın organize ettiği Ayvalık,Mutlu Köy’de yapılan sabah kahvatısından sonra başlayan gezi turu Sarımsaklı Plajı, Ayvalık Çamlık Koyu çay molası, Cunda Adası turu, Cunda adası sırtında eski yel değirmeni sırlarından muhteşem Ege manzarası derken tamamlanan bir günlük tur akşam ızgara resitali ile tamamlandı.

Saatler boyu süre bir günlük sohbette yıllar süren bir hayat hikayesi de ilginç detayları ile aktarılmış oldu.

Avrupalı Türklerin birçoğunun yaşadığı benzer bir hikayeden bazı kesitleri gelin isterseniz Fikret Alpak arkadaşımın kendi ağzından dinleyelim.

Fikret Alpak anlatıyor;

İLK YILLAR ÇOK ZORDU.

‘’Küçük yaşlarda başladı gurbetçilik hikayesi. Önce babam geldi Belçika’ya. Ardından bizleri de aldı yanına. Ben gurbetçi bir maden işçisinin çocuğu olarak ilk okula giden ve Flamençe eğitim alanlardan biriyim. Başta elbette herşey zordu. Başka bir dil konuşan, alışkanlıkları başka çocuklarla bir arada oluyorsunuz ve siz onlara uyum sağlamak zorundasınız. Küçük yaşta olduğumuz için belkide uyum sağlamamız daha hızlı oldu. Dili öğrendik ve eğitimde de başarılı olduk.

Eğitim süreci tamamlandıktan sonra çalışmaya başladım. Aldığım mesleki eğitim daha çok teknik üzerineydi. Özellikle kaynak konusunda tam bir uzman eleman durumuna gelmiştim. İlk dönemler çalıştığım iş yerinde ortaya koyduğum performans takdir ve övgü ile karşılanıyordu.

Daha sonra maden sektöründe çalışmaya karar verdim. Dil ve teknik bilgim hemen dikkat çekmişti. Bana üst düzey sorumluluk vermek istediler. Ancak ben bunu sınırlı bir şekilde kabul ettim. Yıllarca çalıştığım bölümde şef olarak görev yaptım.

GERİ DÖNÜŞ SÜRECİ BAŞLAMIŞTI.

Aradan yıllar geçmişti. Şartlar değişmeye başladı. Belçika’da maden ocakları bir bir kapanmaya başladı. Birinci nesil maden işçilerinin önemli bir kısmı erken emekli olup tekrar vatanlarına dönmeye başladılar. Babamda emekli olmuştu. O da emekli olduktan sonra memleketi Balıkesir’de döndü ve hayal ettiği şekilde yaşamaya başladı.

Bizler gibi ikinci nesil konumunda olan ve belirli bir süre maden işçiliği olup bazı sağlık sorunları olanlarda malülen emekli olmaya başlamıştı. Maden işçiliği zordu. Bin metre eyerin alltında oldukça zor şartlar altında çalışıyordu insanlar. Ya bir kaza sonucu elininizi kolunuzu makinalara kaptırıyorsunuz, yada bedenen erken yaşta çöküyorsunuz.

Zamanla bende sağlık sorunları yaşayınca malülen emekli olmak için müracaatta bulundum. Müracaatım kabu gördü ve emekli oldum.

Şimdi bir tercih yapmam lazımdı. Eşim ve 3 çocukla burada kalmakmı ailem için iyi bir gelecekti yoksa memleketime geri dönüp kendi vatanımda bir hayat kurmak mı iyi olacaktı.

Üzerinde çok düşündük ve bir karar verdik. En azından bunu denemeliydik. Eğer şartlar uygun olursa burada güzel bir hayatımız olabilirdi. Çocuklarımız kendi ülkelerinde kendi dilleri, kendi gelenekleri, kendi dinlerinin saygı gördüğü anavatandalarında yaşayacaklardı. Bu durum beni çok heyecanlandırıyordu.

MEĞERSE TÜRKİYE ÇOK DEĞİŞMİŞ

Artık aldığımız kararı uygulamak üzere yola çıktık. Geldik memleketim Balıkesir’e yerleştik. Başta herşey çok güzeldi. Hele hele sabah ezanıyla uyanmak çok hoşuma gidiyordu. Çarşı pazar dolaşmak, memleketin leziz meyvelerinden yemek, suyunu içmek çok güzeldi.

Balıkersir’de günler günleri kovaladı. Artık bir işle meşgul olmak gerektiğini düşünmeye başlamıştım. İki konuda başarılı olabileceğimi düşündüm. Biri hayvancılık idi diğeri ise kereste, ağaç işleri idi. İkincisinde karar kıldım.

Böylece kurulu düzeni olan biriyle ortak oldum. Çalışmaya, üretmeye başladık. Sermaye lazım dediler, Belçika’ya gelip banka kredisi aldım. Daha işe başlamadan enflasyon nedeniyle bizim paranın önemli bir bölümü hiç oldu. Oratağım meğerse çok düzensiz bir adammış. Onu da zamanla öğrendim. Kısaca bizim sermayemiz kısa bir sürede buhar olup uçtu. Elde avuçta Bir şey kalmadı.

Bilemediğimiz anlamadığımız şey hem Türkiye, Türk insanı zamanla değişmiş, hemde bizler Avrupa’da yaşadığımız için kurallara uyma, hukuka saygı gösterme, devlete güvenme, piyasa kurallarına saygı gösterme, üretim ve tüketici haklarının etkin denetimi gibi konular bağlamın edindiğimiz güven duygusu meğerse Türkiye’de gerçek anlamda işlemiyormuş. Kısaca ticaret yapalım derken büyük bir hayal kırıklığı yaşadık.

Bir diğer nokta ise inanç alanında aktif olan insanların sahteliğine şahit olmak oldu. Ben küçük yaşlardan itibaren namazını kılan, dini inancı güçlü olan bir birey olarak yaşadım. Dini kurumlara ve din adamlarına büyük bir saygım vardı. Balıkesir’de birçok cemaatin merkezlerine giderek İslam dini hakkında daha fazla bilgi edinmeye çalıştım. Bazı şeyleri genellemek istemiyorum. Gerçek samimi din adamlarını tenzik ederek söylemek isterim. Bazı din adamlarının tavırlarını, tezgahlarını görünce insanın muhayyelesi çöküyor. Hiç aklıma gelmeyecek durumlar yaşayınca, lanet olsun İslam Dini’ni çkarları için kullananlara diyor insan.

YENİDEN BELÇİKA’YA DÖNDÜK

Yaşadığım bu tecrübeler ile insanlara olan güvencimiz adeta çötü. Yaşadıklarımızı ailemizin tüm bireyleri ile birlikte tecrübe ettik. Eşim bana herzaman destek oldu, ancak bu olumsuzluklar onu da çok üzdü. Türkiye’ye iyi ve mutlu bir hayat sürmek için gelmiştik, ama sonuç hüsran oldu. Herşeye rağmen ben şahsen zorluklarla mücadele edip devam etme taraftarıydım. Hayat bize yeni şeyler öğretmişti. Olumsuzluklar bizi pişirecekti. Bu aslında yeni tecrübeler anlamına geliyordu.

Zamanla çocuklarımız büyüdüler. Onlar aralarında Balıkesir’de kendileri için bir gelecek olmadığına karar vermişler. Orada doğup büyüdükleri için aynı zamanda Belçika vatandaşı idiler. Eşim Fatma hanım ile birlikte Belçika’ya geri dönme kararında oldukları ortaya çıkınca bende onlara uymak durumunda kaldım. Sonra valizlerimizi toplayıp tekrar Belçika’ya giderek yerleştik.

Şimdi çocuklarım Belçika’da kendilerine göre bir düzenleri var. İş, güç sahibi oldular. Bizlerde zamanımızın bir bölümünü Belçika’da, yaz aylarında ise memleketimizdeyiz. Demekki, hayatın akışı kurallarını kendi koyuyor. Siz ne kadar çabalasanızda zaman, mekan, şartlar, ekonomi, insan herşey değişiyor ve sizin tercihlerinizi şekillendiriyor.

Dönmek mi zor, kalmak mı zor. Hepsi zor. Şimdi torunlarımız var artık. Bundan sonrası daha da zor. Öyle görülüyor ki,bundan böyle bir orada, bir burada olacağız’’

Not: Değerli arkadaşım Fikret Alpak ve değerli eşi Fatma Alpak hanfendiye gösterdikleri misafirperveklik için sonsuz teşekkürlerimizi sunarız.

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.