Haberin yayım tarihi
2013-08-15
Haberin bulunduğu kategoriler

MEMLEKETİM SAKARYA.

Şu büyük üstad Necip Fazıl Kısakürek’in kaleminden damlayan Sakarya şiiri var ya; işte benim memleketim Sakarya aynen öyle.

Her dinlediğimde titrediğim, etkilendiğim o ünlü şiir şöyle başlar. ‘’İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya; Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya’’.

1977 yılında terk etmiştim bu güzel toprakları. Hep rüyamda, hep hayalim, hep bir özlem, hep keder, zaman nasıl da akıp geçmiş, dile kolay, tam 36 yıl olmuş.

Yaz dönemlerinde mutlaka uğradığımız bölgelerin başında İstanbul geliyor. İzmit, memleketim Sakarya, Bursa ve Balıkesir genelde uğrak yerlerimiz oluyor.

Memleketim Sakarya’da da belirli yerlerimiz var. Adapazarı, Serdivan, Akyazı, Karasu sık sık bulunduğumuz yerler. Ayrıca doğum yerim Akyazı ilçesi, şirin Hanyatak Köyü ve Açelya Yaylası ise tatil döneminin olmazsa olmazı oluyor.

Doğum yerim Açelya Yaylası.

Bana küçükken `Yayla Çocuğu` derlerdi. Meğerse yaylada doğmuşum. Açelya yaylasını dağların zirvesinde çam ve gürgen ağaçları süslüyor. Yaban çiçeklerinin yaydığı tılsımlı havayı teneffüs ederken, baharı yeni görmüş buzağıların tepinişini seyrediyoruz. Kuş sesleri ile kuzu seslerinin insanın ruhunu okşayan doğal bir müzik resitaline dönüştüğünü görmek ömre bedel. Buraları görmeden başka yerlere gitmek istemiyorum.

Köyüm Hanyatak ve Açelya yaylasını ayrıca yazmak istiyorum. Bu yazıda ise daha çok 8 yaşından itibaren yaşadığım ilk, orta ve lise tahsilimi tamamladığı Akyazı’dan bahsetmek istiyorum.

Akyazı modern bir kasaba’dan köhne bir köye dönüşmüş.

Ülkemizin bir çok bölgesinde iller, ilçeler, kasabalar, beldeler ilerlerken benim ilçem Akyazı’da bazı şeylerin iyi gitmediği açıkça görülüyor. Bu yazıyı okuyan hemşehrilerim pek memnun kalmayacaklar, ancak birilerinin doğruyu dillendirmesi gerekiyor.

Akyazı’daki eski dostlarımla yaptığım sohbetlerde ilçeyi yöneten sorumluluk taşıyanlarla ilgili eleştiri veya yorumlara gelince genelde üstü kapalı konuşmayı tercih ediyorlar. Ancak biraz geçmişle kıyaslayıp, zorlayınca dilleri çözüyor, yerel yöneticilerin bilgisiz, beceriksizlikleri, basiretsizliklerini örneklerle bir bir sıralıyorlar.

Herkesin gündemi siyaset.

Ülkemizde genel anlamda insanlarımızın gündeminde en çok siyaset var. Kültür, sanat, spor, eğlence veya diğer sosyal konular ikinci planda kalıyor.

Eskiden beri en çok hoşlandığım konulardan biri esnaflarımızla sohbet olurdu. Her biri mübarek bir parti başkanı gibi. Berberimiz, terzimiz, bakkalımız ve diğerleri; merhaba dediğimiz andan itibaren başlıyorlar sıralamaya.

Kiracım Musa Yemenici, hükümetten çok şikayetçi. Hükümetin tarım politikasından, dış politikasından her şeyinden şikayetçi. Yemenici şöyle diyor. Bu hükümet geldi tarım politikası bitti. Köylü artık hayvan yetiştirmiyor. Et, süt ateş pahası. Türkiye’nin en verimli ovalarından biri olan Sakarya ovasında insanlar toprağı olması gerektiği gibi işlemiyor. Bölgede fındık üreticisi çoğaldı. Fındık para etmiyor. Hükümet fındığın daha iyi şartlarda işlenmesi ve pazarlanması için gerekli katkıyı sunmuyor. Bölge insanının önemli bir bölümü daha çok tarım ürünleri üreterek yaşıyor. Ürün para etmeyince borcunu ödeyemiyor. Biz mobilyacıyız. Müşterimizi büyük çoğunluğu köylüler. Vadeli satışlarımızda köylünün ürünü para etmeyince çok ciddi sıkıntılar yaşıyoruz.

Hükümet dış politikada sıfır sorun politikası dedi, takip edilen yanlış dış politika yüzünden şimdi neredeyse komşularımızla savaşın eşiğine geldik. Kısaca gidişat hiç iyi değil.

Musa Yemenici hükümet karşıtı tespitlerini birbiri ardına sıralarken, ortaya hemen bir İletişim Bayii sahibi olan Cemil Dertlioğlu giriyor ve başlıyor hükümetin politikalarına yönelik eleştirilerini saydırmaya. Dertlioğlu şöyle diyor:’’Hükümetin en iyi bildiği şey -nereden nasıl para koparırım- oluyor. Köylüye kendi topraklarını satarak kasayı doldurdular. Vergi sistemi bir acayip. Vergiyi vermesi gerekenden alamıyorlar, her şeyi garibanın sırtına yüklüyorlar. Dünyanın en pahalı benzini, mazotu bizde. Biz telefon satıyoruz. Bu konuda yapılan bazı uygulamaları görünce insan isyan ediyor. Adam yurt dışından geliyor, telefonunu kullanamıyor. Vergi dairesine giderek 100 TL ödeyip açtırması gerekiyor. Dünyanın hiçbir yerinde görülmüş bir şey değil. Bir Almanı, İngilizi veya Avrupalı Türk’ü düşünün, ülkeye gezmeye gelmiş, ancak telefonunun kullanamıyor. Bunun adı resmen soygun’’.

Sohbet koyulaşınca araya girenlerden kahveci Dilaver, arkadaşım Müsavi ve diğerleri, sanki herkes hükümet karşıtı, herkes sancılı. Ancak anlamadığım bir şey var. Bu AKP hükümetine acaba kimler oy verdi?

Akyazı çok göç almış

1977 kasım ayında Akyazı’dan ayrıldığımda ilçenin nüfusu 10 bin civarındaydı. Şimdi ise 40 bin olmuş. Yani 30 bin yeni insan. Ülkemizde nüfus artışı yüksek, ancak Akyazı`da nüfus patlamasının asıl sebebi diğer bölgelerden alınan göç ve ekonomik kaynakları bir şekilde yükselen köylülerin artan oranda ilçeye gelerek yerleşmeleri. İlçeye bağlı köylerden Avrupa’ya gidenler zamanla Akyazı’ya gelerek yerleşiyorlar. Bizim yaptığımız gibi. Elbette bu kadar göç, gerekli altyapı yoksa başka sorunları da beraberinde getiriyor.

Sosyal hayat çok gerilemiş.

Akyazı’da sosyal hayat çok gerilemiş. Eskiden panayırlar olurdu. Hele hele çadır tiyatroları kurulur zamanın ünlü isimleri gelir seyrederdik. Orta oyuncusu İsmail Dümbüllü yetmişli yılların başında Akyazı pazaryerine kurulan çadır tiyatrolarında seyredenleri gülme krizine sokardı. Hele hele boncuk rolünde –bende yaparım, bende yaparım- nidalarını unutamıyorum.

Akyazı’da sinamalar vardı. Sayılı sineması, İpek sinema ve diğerleri. Yazlık, kışlık sinemalar. Oralarda nice filmler izledik. Vehbi Öz, Hüseyin Baradan,Kadir Savun, Erol Taş, İzzet Günay, Ayhan Işık, Sadri Alışık, Hülya Koçyiğit, Fatma Girik, Türkan Şoray, Ayşecik, Ömercik, Nuri Sesisgüzel ve daha nicelerini sinemalarda defalarca izledik. Sinema salonlarında zaman zaman piyesler, gösteriler, tiyatro oyunları da sergilenirdi. Akyazı o günlerde genel anlamda fakir, mütevazi bir ilçeydi, ancak insanları modern, medeni çizgileri yüksek, gerçek bir şehirli gibi yaşardı. Kız arkadaşlarımızla okula yan yana beraberce giderdik, sohbet ederdik, birlikte ders çalışırdık, okul gezilerine giderdik.

Bugün ise bu görüntü çok bozulmuş. Seyrediyorum, dünü hatırladıkça, bugünkü görüntüleri karşılaştırınca sadece üzülüyorum.

Yobazlık hat safhada.

Akyazı aslında Osmanlı devletine ilk katılan toprak parçalarından biri. 1967 depreminde yıkılan merkez camiinin adı Süleyman Paşa Camii idi. Orhan Gazi’nin komutanları Süleyman Paşa, Konuralp, Akça Koca, Sakarya ve civarındaki bölgeleri bir bir Osmanlı topraklarına katmış. Yani geçmişi ile Akyazı önemli bir yerleşim yeri. Kültür birikimi var.

Akyazı 93 harbinden sonra Balkanlar’dan ve Karadeniz’den ciddi göçler almış. Bu göçler Akyazı’yı kültürel açıdan daha da zenginleştirmiş. Sosyal dayanışma hat safhada, kültürel derinlik, zenginlik mükemmel, dini ve milli bayramlarda coşku zirvede. Kısaca doyasıya yaşamdan zevk aldığımız bir ortamda geliştik büyüdük.

Şimdi ise bir yakınınızı kaybettiğinizde kendi görüşünden, mezhebinden, tarikatından değilseniz size başsağlığı bile dilemeyenler türemiş. Etnik ayrımcılık, siyasi polarizasyon, aşırı dindarlık adeta hastalık haline gelmiş. İlçe halkı artık küçük gruplar halinde kolonilere bölünmüş gibi yaşıyor. Benim adamım, senin adamın. Benim köylüm, senin köylün. Bizim millet, sizin millet gibi. Nereden nereye…

İnsanın kimyası çok bozulmuş.

Eskiden büyüklerimizin, yaşlılarımızın elini öperdik. Şimdi ninem yaşındaki bazıları elini öpmeye yeltenseniz kendini sakınıyor. Aynı mahalleden bile olsanız karşı cinse merhaba diyemiyor, hatır soramıyorsunuz. Giyim kuşam da değişmiş. İnsanların partisini, tarikatını giyim kuşamlarından anlıyorsunuz. İnsanlara nasıl yaklaşacağınızı, nasıl diyalog kuracağınızı şaşırıyorsunuz. Bir ülkede aynı doğada yaşayan insanların kültürel açıdan bu kadar farklılaşması kadar can sıkıcı daha ne olabilirki?

Yanlış yatırımlar esnafı geri bırakmış.

Güzel memleketim Akyazı’nın bir diğer yarası ise esnaflarının durumu. Dünya’da her kalabalık yerleşim birimlerinde esnafı güçlü olmayan bir şehrin görüntüsü de güzel olmaz. Esnafınız, tüccarınız zengin olacak ki, yeni yatırımlara yönelsin, yaşadığı şehre yeni güzellikler katsın.

Bir şehrin en önemli alanlarından bir Pazar mekanlarıdır. Bu mekanlar şehir merkezlerini daha cazip hale getirir, özellikle ekonomik yönden gücü olanları yeni yatırımlar yapmaya teşvik eder. Pazar yerleri genellikle şehir merkezlerindeki geniş alanlarda olur ve buraya köylerden ve daha küçük yerleşim birimleriden gelen insanlar hem pazarda aradığını bulur, alır ve hemde yerli esnaflardan ihtiyaçlarını karşılarlar. Genelde düzen böyle. Gel gör ki; Akyazı’da hangi sivri akıllı karar verdiyse, Pazar yeri şehrin dışına alınmış. Şimdi ise dışarıdan gelen insanların büyük bölümü Pazar yerinde yaptığı alış verişten sonra ilçe merkezine uğramadan köyüne geri dönüyor.

Akyazı esnafının durumu eskisi gibi değil. Yılların esnafları bir bir tükenmiş. Şehir merkezi zamanla cazibesini yitirmiş. İnsanların büyük bir bölümü alış verilşeri için il merkezine veya diğer ilçelere gider olmuş.

Yerel yöneticiler çok başarısız kalmış.

Akyazı’da kiminle konuşsak laf dönüp dolaşıp yerel yöneticilere geliyor. Bir çoğu bir şekilde akraba veya ahbap olduklarından dolayı dikkatli konuşmaya çalışıyor. Ancak ortam müsait olunca hemen dili çözülüyor. Adapazarı artık büyükşehir statüsünde. Büyük yatırımlar merkezden yapılıyor. Bazı alt yapı çalışmalarında ise mahalli yönetim yetkili. Ancak hem şehirleşme planı ve hemde altyapı çalışmalarında plansızlık ve sokaklar arasındaki ayrımcılık hemen göze çarpıyor. Sokağın biri asfaltlanmış, diğer stabilize. Yani bana oy verenler hizmet görür, diğerine bakarız misali.

Eleştiri yapanların dediklerine bakılırsa yerel yöneticilerin en iyi yaptığı şey daha çok cenazelere, düğünlere ve festivallere katılarak boy göstermek oluyor.

Plansız yapılaşma hızla deva ediyor.

Plansız yapılaşma tüm ülke sathında en önemli sorunların başında yer alıyor. Bu durum her yerde dikkat çekici biçimde görülüyor.

Akyazı’da durum daha da vahim. Şehir planlaması tam bir facia. Şehir merkezinde park sorunu felaket. Yeni bir gelir kaynağı bulunmuş. Park alanları yaratmak yerine stratejik noktalara parkmetreler konulmuş ve ayrıca park kontrol görevlileri işe alınmış, bol bol ceza kesiyorlar.

Sakarya ovası Türkiye’nin önemli tarım havzalarından biri. Akyazı verimli arazilerin başında geliyor. Yerleşim olarak son derece verimli toprakların özel olarak korunması gerekirken, felaket bir kontrolsüz yapılaşma var. Herkes bahçesine ev yapıyor. Bitişik nizam denilen ve geniş tarım arazilerinin korunması gerekirken binlerce dönüm tarım arazisi heba edilmiş durumda. Gelecek nesiller verimli tarım arazilerinin rastgele harcandığını görünce bugünün yöneticileri için neler söyleyecek acaba?

Akyazı en zengin ilçe konumundan uzaklaşmış.

Akyazı eskiden en zengin ilçe olarak bilinirdi. Esnafları zengin, insanı zengin, kültürü zengin, gönlü zengindi Akyazı’nın. Şimdi ise Hendek, Karasu, Sapanca daha revaçta. Akyazı’nın nüfusu artmış, hem yozlaşmış, hem yobazlaşmış ve hemde fakirleşmiş. Kimler sebep oldu acaba?

Türkiye’de 30 Mart 2014 tarihinde yerel seçimlerin yapılması öngörülüyor. Umarım bu yazdıklarımı Akyazılı hemşerilerim okurlar ve biraz üzerinde düşünürler.

Herşeye rağmen Akyazı’yı çok seviyorum.

Hüseyin Dönmez-Belçika

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.