Haberin yayım tarihi
2017-06-29
Haberin bulunduğu kategoriler

GELECEĞİMİZİ NASIL İNŞA EDECEĞİZ?

Ali Kılıçarslan Yazdı.

Almanya’da 56. yılımızı geride bırakıyoruz. 56 yıllık göç(menlik) tarihimiz, aynı zamanda göçmenlikten yerleşik hayata geçiş sürecidir.

Bu süreç nasıl devam ediyor?

Bu sürecin geleceğimiz açısından sağlıklı bir şekilde devam ettiğini söyleyebilir miyiz?

Özellikle son yıllarda yaşadığımız gelişmelerin ışığında 56 yıllık göç(menlik) tarihimizin kısa bir analinizi yaptığımızda, aklımıza ilk şu sorular geliyor:

Yerleşik hayata geçebildik mi?

Bir başka deyişle artık buralı, Almanyalı olabildik mi?

Roller üstlendiğimiz toplumun bütün katmanlarında sorumluluğumuz kadar söz hakkımız da var mı?

İçinde yaşadığımız çok kültürlü toplumda ne kadar etkili olabiliyoruz?

Etkinliklerimiz, ömür tükettiğimiz topluma artı değer katıyor ve etkili olmamızı sağlıyor mu?

Almanya’da her alanda toplumsal bir dönüşüm süreci yaşıyoruz. Ancak göç(menlik)le dönüşen toplumu yönlendirerek ortak geleceğimizin inşasına yeterince katkıda bulunabiliyor muyuz?

 “Çok kültürlü toplum öldü” ve “İslam, Almanya’ya ait değil” tezlerini savunanlara karşı kendi inanç, medeniyet ve insan tasavvurumuzun ve farklılıklarla binlerce yıllık birlikte yaşama kültür ve ahlakımızın ışığında, içinde yaşadığımız toplumun gerçeklerini dikkate alarak yeni bir reçete sunabiliyor muyuz?

Her göçten sonra yeni bir medeniyet doğar. Öyleyse; Almanya’da yeniden doğan ve bu ülkenin hayat şartlarında yeşererek şekillenen bu medeniyete rengimizi verebiliyor muyuz?

Bu ve benzeri soruların hepsine, ne yazık ki, “evet” cevabı verebilmemiz mümkün değil. Çünkü; henüz tam anlamıyla yerleşik hayata geçtiğimiz ve yerlileşmenin gereklerini yerine getirdiğimiz, toplumumuzun temel yapısını oluşturan dini, kültürel ve sosyal, kısaca bütün alanlarda kurumsallaştığımız söylenemez!

Çünkü; hâlâ büyük bir kısmımızın sadece bedeni Almanya’da, fakat aklı fikri hep Türkiye’de...

 

İşte bu yüzden, yaşadığımız ülkenin toplumsal gerçekliklerine göre yeni stratejiler belirleyemiyoruz. Çok kültürlü, çok dinli ve çok dilli toplum yapısının kurumsallaşması, birlikte yaşama kültürünün geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması, hızla dijitalleşen bir dünyada/ülkede ortak geleceğimizin inşası için çağdaş ve uygulanabilir yeni fikirler üretemiyoruz. Kısaca; yeni bir gelecek kurarken öncelikle nelere önem vereceğimizi henüz tam olarak bilmiyoruz! Karşılaştığımız engellerin üstesinden gelebilmek için yeni yöntemler geliştiremiyoruz.

Çünkü; bu ülkede yüksek öğrenim görmüş, hatta doktorasını yapmış akademisyenlerimizin, düşünürlerimizin, bilim insanlarımızın, sanatçılarımızın, sporcularımızın, girişimcilerimizin, şair, yazar ve çizerlerimizin bilgi ve deneyimlerinden yararlanamıyor, ortak gayeler için ortak hareket edemiyoruz!

Mevcut örgütlenmeler de ihtiyaçların karşılanmasında başarısız kalıyor ve artık günümüz ihtiyaçlarına cevap veremiyorlar. Hâlâ kitle kuruluşları tam anlamıyla sivilleşememiş ve çatı kuruluşları da dahil, kısmen Almanya’da devlet mekanizmasını, çok kültürlü toplum yapısını ve psikolojisini, yani Almanya’yı tanımayan, diline ve mantalitesine hakim olmayanlar tarafından yönetiliyor. Başta genç kızlar ve kadınlar olmak üzere yüksek öğrenim gençliği ve özellikle akademisyenler, kısaca toplumumuzun geleceğine yön verecek potansiyele sahip eğitimli nesiller, çoğu cami ve derneklerde kendilerine yer bulamıyorlar. Bu şartlarda, elbette yarınlara yönelik misyon ve vizyon belirlemek, geleceği inşa etmek mümkün olamaz.

Geleceğimiz açısından hayati derecede önem taşıyan bu acı gerçek bilindiği ve farklı ortamlarda sürekli dile getirildiği halde, bu konuda hâlâ bir değişim sinyali dahi verilmiyorsa, başımıza gelecekleri öngörebilmek için kâhin olmaya gerek yok: Yıllar sonra yine aynı sorunları konuşuruz. Dulles, tam bu soruna işaret ediyor: “Başarılı bir kuruluşun göstergesi, problemlerin olup olmadığı değil, problemlerin geçen senekilerin aynısı olup olmadığıdır.” 

Bunca yaşanan acı tecrübelerden sonra gerçekten buralı olmak istiyorsak, her şeyden önce, hem bedenen hem de aklen ve zihnen burada olmalıyız. Aklen ve zihnen burada olmadığımız sürece, yani yerlileşmeden bu ülkede ortak geleceğimizi inşa edemeyiz. En önemlisi, varolma mücadelesini sürdüremeyiz.

Anavatanımız Türkiye ile gönül ve kültür bağlarımızı koparmadan, kültürel ve dini değerlerimizi yaşayarak yerlileşebilir ve ortak geleceğimizi kurabiliriz.

İnanınız; bunu başarabiliriz. Yeter ki gönülden isteyelim ve gayret edelim!

Ses Gazetesi, Haziran-Temmuz 2017, Sayı: 2, Yıl 1 (26.06.2017

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.