Haberin yayım tarihi
2019-03-23
Haberin bulunduğu kategoriler

TARRANT HRİSTİYAN TERÖRİST Mİ?

Prof. Dr. Kudret BÜLBÜL

Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı

Avustralyalı terörist Brenton Tarrant, 15 Mart 2019’da Yeni Zelanda’da, Cuma namazı esnasında iki camiye yaptığı saldırıyla 50 Müslümanı şehit etti. Onlarcasını yaraladı. Batıdaki terör saldırıları sonrasında, doğru olarak, hiçbir ölüm ya da kan izi görüntüleri gösterilmezken, Tarrant’ın saldırısı sosyal medyada canlı yayınlandı. Sanal Medyada ve televizyonlarda saldırı ve Müslümanların karşı karşıya kaldığı vahşet anı defalarca gösterildi.

Sıradan bir suçlu mu, terörist mi?

 Bu soru ne kadar yersiz, böyle bir saldırı karşısında ne kadar acı. Ama Batılı siyasilerin ve medyanın tamamına yakını, Yeni Zelanda tarihinin en kanlı saldırısına terör saldırısı diyemedi. Terörü “planlayarak, zor ve şiddet kullanarak, baskı, korkutma, yıldırma ya da tehdit yöntemleriyle siyasal bir amaca ulaşma yöntemi” olarak tanımlayabiliriz. Tarrant yıllarca planlayarak canlı yayınla insanları katletmekle kalmıyor. Batıda beyaz ırkın dışındaki herkesin neden öldürülmesi gerektiğine dair 74 sayfalık gerekçe de yazıyor. Tarrant terörist değil, yaptığı da terör saldırısı değilse, başka hiçbir şey terör saldırısı olamaz. Tarrant’ın binlerce yıllık tarihten, İslam ve Türk karşıtı bütün isimleri, yerleri, olayları bilmesi ve bunları kullandığı silahlara orijinal dillerinde yazması, saldırıyı tek başına değil, bilimsel destek alarak işlediğinin çarpıcı bir başka kanıtıdır.

Batıda demokrasiler ve özgürlükler artık daha savunmasız

Avrupa’da, özellikle ekonomik durgunluk nedeniyle faşizm ve Nazizm gittikçe yükseliyor. Diğer demokratik ülkelerle kıyaslandığında, ırkçı partilerin en fazla iktidarı paylaştığı ülkeler, bugün Avrupa ülkeleridir. Irkçı partilerin etkisinin gittikçe artması, Batılı ülkelerdeki özgürlükçü, çoğulcu ve liberal kesimlerin seslerinin daha fazla kısılmasıyla sonuçlanıyor. Bu kesimler de üzerlerinde fazlasıyla baskı hissediyorlar. Gelinen noktada Batıda farklı yaşam biçimlerini ortadan kaldırmaya yönelik tehdit gittikçe artarken, bu tehdidin 2. Dünya savaşı öncesinde olduğu gibi, gittikçe kendilerini de kuşattığını görebilen çok az lider kaldı.

50 Müslümanın şehit edilmesinde yine de Batıda her dinden, dilden, ırktan sağduyulu kesimler tepkilerini ortaya koydular. Bu kesimlerin Müslümanlarla dayanışma içinde olduklarını göstermeleri, yaşadıkları ülkelerdeki baskı ortamı düşünüldüğünde oldukça değerli. Batılı siyasiler sessiz kalsalar da Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern’in çabaları, meselelere Batı’da hala insanca bakabilen liderler olduğunu görmek açısından son derece anlamlı. Böyle bir umutsuzluk ortamında, ülkesindeki Müslümanların çaresiz ve sahipsiz hissettikleri bir zamanda, Ardern’in başörtüsü takarak Müslüman topluma taziye ziyaretinde bulunması oldukça değerli. Yaptığı açıklama da beyaz ırkçı teröristlere cevap niteliğinde: “Bu ülkede doğmayıp, burada yaşamayı seçen herkes bizdendir. Bu korkunç katliamı yapanlar ise bizden değildir”. Ardern’in kendisine, “yapabileceğim bir şey var mı” diye soran Trump’a verdiği yanıt ise ders gibi: “Tüm Müslüman topluluklara sevgi ve sempati gösterin”

Hıristiyan Terörü mü?

Batıda siyasiler ve medya, faili Müslüman olan olayları islam  cihadist, şeriatçı gibi sıfatlarla nitelemekte çok istekliyken, Tarrant’ın katliamlarına “Hıristiyan terörizmi” diyen hiçbir açıklama görmedim. Oysa Tarrant, manifestosunda, beyazlar dışında, Batıda yaşayan herkesi öldürmeye çağırıyor. Saldırısında ve manifestosunda Hıristiyanlığa çok fazla referans var. Bir saldırıyı bir din ile ilişkilendirmek gerekirse, bu saldırıyı Hıristiyanlıkla ilişkilendirmek için fazlasıyla neden var. Belki Batıda gittikçe yükselen bu saldırgan zihniyeti Haçlı terörü olarak nitelemek, meseleyi Hristiyanlıktan çıkararak haçlı zihniyeti bağlamında değerlendirmek daha uygun olabilir.

Bütün bunlara rağmen meseleye Batı gibi yaklaşmamalı. Batı bizim öğretmenimiz değil çünkü. Onların bazı şiddet eylemlerini İslam ile ilişkilendirmeye yeltenmelerine nasıl haklı olarak karşı çıkıyorsak, bu saldırıyı da Hıristiyan terörü olarak nitelememeliyiz. Çünkü terör her ne adına yapılıyor olursa olsun, teröristlerle, adına terör yaptıkları dinler, ideolojiler ve değerler arasına mesafe koymamak, en fazla teröristlere hizmet eder. Sözde İslam adına yapılan eylemlerden Müslümanların, Hıristiyanlık adına yapılan terörden Hıristiyanların suçlandığı bir dünyada barış ve huzura ulaşmak imkansız hale gelir.

Diğer taraftan, teröristlerin araçsallaştırmaları nedeniyle dinleri ve temel kavramlarını terörizmle birlikte anmak, yüzyıllardır dinlerin bağlılarını aşırılıktan koruyan geleneklerinin ortadan kalkmasıyla sonuçlanarak teröre daha fazla hizmet edebilir. Dostum Berat Özipek’le konuştuğumuz gibi, İslam’ın daha yaygınlıkla yaşandığı, cihadın daha etkin olduğu ve ülkelerin daha fazla şeriatla yönetildiği dönemlerde ve yerlerde, dünyanın başka coğrafyalarında örneği olmadığı şekilde Müslümanlar, Hristiyanlar, Yahudiler yan yana yaşıyorlardı. Bu nedenle Dünyada çoğulculuğun, farklı kültürlerin en güzel şekilde yaşadığı örnekler, başka yerlerde değil, Müslümanların yönetimindeki Osmanlı coğrafyasında, Endülüs’de ve Hindistan’da görülebilir. Bu dönemlerde hiçbir Müslüman, 11 Eylülde olduğu gibi, masum insanları toptan katledecek bir eylemi düşünemezdi. FETÖ’de olduğu gibi kendi halkına f 16’larla saldırmayı hayal bile edemezdi. Bütün bunlar yeni, modern hareketlerdir. Tora Bora’daki Buda heykelleri, Afganistan’ın şeriatla yönetildiği, insanların cihada daha fazla gerçek anlamını yüklediği dönemde değil, modern zamanlarda yıkılmıştır.

Tarrant’ın yaptığı saldırıyla, 11 Eylül ve 15 Temmuzu yapan zihniyet esasen aynı zihniyettir. Her üçü de, masum insanlara karşı, ilkeden, kuraldan, değerden, adaletten yoksun bir adanmışlık ruhunun insanı sürükleyebileceği noktayı göstermektedir. Tarrant’ın masum insanlara karşı silahla, Ladin’in 11 Eylülde uçakla, FETÖ’nün 15 Temmuzda F 16’larla yaptığı saldırı aynı kafanın ürünüdür.

Terörü dinlerle özdeşleştirerek teröristlerin dinlerin ardına gizlenmesine, terör zihniyetlerinin daha fazla kabul görmesine izin verilmemeli.

Ne yapmalı?

Tarrant’ın vahşi bir cinayeti soğukkanlı bir şekilde ve tüm dünyaya canlı yayınlayarak yapabilmesinde, kuşkusuz Batıdaki iklimin; Medyanın ve bazı siyasilerin kullandığı dilin, ırkçı, ayrımcı ve nefret söyleminin de etkisi bulunmaktadır. Bu olay Batıda yükseltilen İslam karşıtlığının, üretilen Erdoğan nefretinin varabileceği noktanın somut halidir.

Tarrant, Bin Ladin ve FETÖ gibi teröristler, yaptıklarını neyle meşrulaştırmaya çalışırlarsa çalışsınlar, aynı zihin dünyasının insanları ise mücadelede ortak olmalıdır.

Tüm dünyadan insanlık ailesi,  terör saldırılarına karşı, gerekçelerine bakmaksızın hep birlikte tepki vermelidir. Dünya artık küresel bir köydür. Her dilden, dinden, görüşten insanlar her yerde iç içe yaşamaktadır. Dünyamızdan barışı, huzuru, özgürlükleri çalmak isteyen her dinden, görüşten insanların bizi kendi karanlıklarında boğmalarına izin vermeyelim. Makalemizi bir çağrıyla bitirelim. Bütün dünyadan sağduyulu insanlar, birleşiniz. Yoksa dalga dalga yayılan karanlığın hepimizi esir alması kaçınılmazdır.

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.