Haberin yayım tarihi
2012-02-10
Haberin bulunduğu kategoriler

Sibel Cemali İle Söyleşi..

``Sabahın Ucu`` adlı kitabınız yakın bir zamanda çıktı, kitabınızın adını  neden Sabahın Ucu koydunuz?

-Sabahın Ucunu özellikle iki anlamı olduğu için seçtim. Tabi aynı anda kitabın içinde bulunan öykümün adı Sabahın Ucu.

Birinci anlamı, aydınlıktır. Karanlığın geride kaldığı bir zaman dilimidir, bütün sıkıntıların,bütün karamsarlıkların, geceyle geriye çekilip, herşeyin olumluya gittiği bir anlama da geliyor.

İkinci anlamı; Ben kitabımda genel olarak kadınları işlediğim için. Kadınların içinde bulunduğu açmazı aşarak belli bir noktaya gelmesi anlamına da geliyor, bu anlamıyla umudu içeriyor Sabahın Ucu, yani kadınların içinde bulunduğu açmazı bir şekile aşmıp umuda yolculuğu ifade ediyor Sabahın Ucu.

Peki Sabahın Ucu tam olarak hangi tarihte yayımlandı?

-Kasım 2011, E Yayınları tarafından yayımlandı.

Kitapla ilgili geriye bildirimler var mı bunlardan memnun musunuz?

-Kitapla ilgili geriye bildirimler var. Örneğin Trabzondan bir okur; arayıp cümle cümle beğendiği şeyleri söyledi bana. Onun dışında  TRT Müzik Renkler Programında röpertajım yayınlandı. Aydın Üniversitesinın Yaratıcı Yazarlık Atölyesinden davet edildim ve kitapla ilgili çeşitli sorular yönelttiler ve ayrıca röpörtaj da yaptılar. İki ayrı günde Aydın Üniversitesi öğrencileriyle birlikteydim.  Bunun dışında kitabımın satışlararıda oldukça iyi gidiyor. Zaman zaman beni arayan okurlarım da oluyor.

Kitabınız kaç öykü barındırıyor?

-Kitabımda 10 öykü var. Öykülerin büyük bir bölümünün ortak noktası  kadın sorunlarına değiniyor. Yani başı dertte kadınları konu alıyor.  Bazı öykülerde evlilik içindeki çatışmayı yaşayan kadınlar, bazıları sistemle çatışıyor, kimi kadın kahramanlar tecavüze uğramış kadınlar, kültürel çatışmaların odağında olan kadınlar olabiliyor.

Kadın ve şiddet gibi yani.

Evet, kadın ve şiddet gibi.

-Neden bir öykü kitabıyla başladınız, roman daha kolay olmaz mıydı?

Doğrusu, öykülerim zaten vardı, genelde öykü yazıyordum ve öyküler üzerinde yoğunlaşmak istiyordum. Aslında roman daha uzun soluklu bir iştir, belki de daha kolaydır. Öykü  daha yoğun ve kısa ve öz anlatım gerektirir, en yoğun ve en ekonomik cümleler bularak anlatmalısınız. Roman öyle değil tabiki. Roman alabildiğine anlatabilirsiniz. Fakat ben öyle başladığım için, öyküyle başladığım için ve bir kitabı tamamlamak istediğim için öyküyle devam ettim ve kitabım çıktı.

-Öykülerde geçen mekanlar genelde adadan ve sanırım Büyükadadan, peki neden mekan olarak adayı seçtiniz?

Ada özellikle çift anlamlı kullanılmıştır, bir metafordur.Zaten ada edebiyatı da bilinir. Ada, hem gerçek anlamıyla bir ada, hemde insanın kendi iç dünyası anlamımda bir ada. Dolayısıyla ben iki anlamda kullanmak istedim, kendi içimizdeki uyuşmazlıkları,umutsuzlukları, karamsızlıkları,mutsuzlukları, çatışmaları adayla vermek istedim. Bunun dışında da mekan olarak adayı işlemek istedim, çünkü bende zaten adalıyım.  Adayı mekan olarak çok iyi tanıdığım için öykülerimde mekan anlamında çok daha kolay işleyebildim.

Öykülerinizdeki kahramanlarınızı da adadan yaşayan gerçek kişilerdem mi  esinlendiğiniz?

Adadam kişiler deği tümüyle, fakat tabi yer yer gerçek kişiler de var öykülerde. Örneğin Sabahın Ucu adlı öykümdeki papaz tiplemesi, adada yaşayan ve benimde tanıdığım bir papazdır.  Orda yaşadığımız için ister istemez adayı oluşturan, adayı zenginleştiren  farklı kültürler de öykülerime yansıyor. Bir papazın orda yer alıyor olması veya Sofya karakteri, benim çocukluğumda tanıdığım, oyun arkadaşım olan bir karakterdir. Yer yer adada yaşayan, gerçek hayattan insanları işledim, fakat bütünüyle tanıdığım insanları işlemedim, kısmen işledim diyelim.

Peki, yazar olmaya ne zaman karar verdiniz, sonradan ‘yazar olsam’ diye düşündüğünüz birşey mi, yoksa hep içinizde barındırdığınız bir arzu muydu yazarlık?

-          Belki ailemden dolayı bir karardı, ailem okuma ve yazmaya çok değer veren bir aileydi. Beni bu konuda çok  desteklemişlerdir, dolayısıyla böyle bir alt yapısına sahip bir kültürden de geliyorum. Okumanın çok  değer verildiği bir kültürden geldiğim için, hep desteklendim.

İlkokula başladığımdan bu yana, diyebilirim ki hep yazmak istemişimdir. Hatta öğretmen olmamda da bu etken var ve kitaba hiç bir zaman uzak olmadım. Bu benim yazar olmam için sağlam bir alt yapıyı oluşturdu.

Benimsediğiniz, sizi etkileyen  yazarlar var mı, bu yazarlar kimlerdir?

-Tabiki, içinden çıktığım kültürün yazarlarıdır. Borges’in şöyle bir sözü vardır. ‘ Ben ayda yaşayan birini yazsam, o ajan kimliği olur’. Bende sonuçta Türk olduğum için ve Türkiyeli ruhunu yansıtırım ve o ruhu kendisinde barındıran yazarları tercih ederim ve beslenirim.

Bunların başında Yaşar Kemal, Leyla Erbil, Sevgi Soysal, Tezer Özlü, Oğuz Atay, Bilge Karasu ve daha nice yazarlarımız var çok severek okuyup, beslendiğin yazarlar.

Günümüzde daha genç yazarlardan Sema Kaygusuz’u okurum. Dünya yazarlarından ise Gabriel Garcia Marquez’i severek ve çok okurum, Jorge Luis Borges, Italo Calvino, Julio Cortazar. Fakat bunların da en üstünde bir değer Virginia Woolf’tur.

Ben şuna da inanıyorum; edebiyat her ne kadar edepten geliyorsa, yani güzen ahlaktan geliyorsa da, aslında yazarken çok da edepli  bir yazar olduğumğ düşünmüyorum. Çünkü biz uyuşmazlıkların bir bütünüyüz, yazarken kendi içimizde çatışmalar, uyuşmazlıkları barındırıyoruz ve bunu ortaya koymalıyız. O nedenle de edebiyata böyle bir bakış açım var.

-Yazılarınızı yazmak için nasıl bir strateji izlersiniz, örneğin hergüm yazarmısınız?

Hergün yazmaya çalışmaya çalışsam da hergün yazmıyorum fakat hergün çok okurum. Ayda ikibin ikibin beşyüz sayfalık bir okuma disiplini içindeyimdir.

-Yazacağınız zaman özellikle bir ortam oluşturmaya ihtiyaç duyar mısınız?

Özel bir ortama ihtiyaç duyan bir yazar değilim, her yerde yazabilirim. Tabiki yanlızlık çok önemli, yanlızlık daha fazla yoğunlaşmamı sağlıyor. Pek mekan aramam.

Peki genelde nasıl bir ruh haliyle yazarsınız, sizede ressamlarda olduğu gibi ilham mı gelir yazarsınız?

Mutlaka bir ruh hali gerektiriyor, ama zaten yazmak istediğiniz zaman zihninizde herşey oluşmuş demektir ve yazmaya hazırsınız demektir. Bende de öncelikle herşey zihnimde oluşur ve daha sonra yalnız kaldığım bir anda herşey yazıya dönüşür.

Gelecekteki projeleriniz nelerdir veya yapmayı planladığınız bir kitap var mı?

Bir roman projem var, şuan araştırma aşamasındayım, sanıyorum bundan sonraki kitabım roman olacak. Bunun için de bir birbuçuk yıl gibi bir süreç gerekecek.

-Roman için kafanızda bir konu var mı?

Evet, konuyu belirledim, roman zihnimde yavaş yavaş oluşuyor

-Romanınız, öykü kitabı gibi E yayınlarından mı çıkacak?

E yayınlarından çıkması benim de dileğim, çünkü E yayınları oldukça köklü bir yayınevidir. E yayınları sahibi sahın Mehmet Atayda çok değerli bir insan. Ama tabi o günün koşulları neyi geretirir bilmiyorum.

-Kitabınızın fuarlara katılması sizin açınızdan gerekli midir, önemli midir?

Tabiki, bir ürünün ortaya çıkması, kitap sonuçta bir üründür, okurlarına ulaşması açısından tanıtılması gerekiyor. Tabi kitap herhangi bir meta değildir. Kitabı niteliği farklıdır. Başka ürünleri tanıtır gibi tanıtılamaz kitap. Kendi ağırlığı, farklı bir değeri vardır. O yüzden hak ettiği şekilde tanıtılması ve okurlara ulaşması gerekmektedir diye düşünüyorum.

-Kitap yazmıyor olmasaydınız aklınızda yapmayı düşündüğünüz başka bir seçenek var mıydı?

Sanırım çocuklara masal anlatıyor olabilirdim (!). Fotografa ilgim var, çekmek isterdim, fakat gerçekten masal da anlatmak isterim. Tabi, resme izleyici olarak ilgim çok. Bir çok sergiye yurtiçi veya yurtdışı olsun gider gezerim. Resme değinmişken; Belçikada Artworld Galersi tarafından 8 Mart 2012 yılında Kadınlar Günü sergisi düzenlenecek. Sergi geniş çapta olduğu için, tamayı işleyen yazarlar, ressamlar, fotograf sanatçıları vs..... gibi dallarda katılım olacak. Sabahın Ucu adlı kitabımda daha çok kadın ve şiddet’ti işlediğim için, bu Artworld Galerisinin de ilgisini çekmiş. Bir çok Türk ressamın yanı sıra bende kitabımı imzalamak ve panel vermek üzere Artworld Galerisi tarafından davet edilmiş bulunuyorum.  8 Mart itibariyle panel ve imza günü için Anvers- Belçika’da bulunuyor olacağım.

Son olarak yeni yazarlara, yazar olmak isteyenlere tavsiyeleriniz nelerdir?

Öncelikle, çok ama çok okumaları gerekiyor. Günlük olarak da yazmaları gerekiyor. Tabi ben her nekadar hergün yazamıyorsamda, bunları yapan bir yazar daha hızlı yol kat eder diye düşünüyorum.

Onun dışında gözlemlerini, insan tiplemelerini, mekanları yazsınlar. Örneğin Fyodor Dostoyevsky sokakta yürürken, insanlara hikayeler yakıştırırmış. O insanın  nasıl bir mesleği olduğunu, nasıl bir aile yapısına sahip olduğunu, nelerden hoşlanıyor olabileceğini, hangi renkleri sevebileceğini gibi tahminler yapıp, hikayeler yakıştırırmış. Daha sonra yeri geldiğinde bunları yazarmış. Gözlem gerçekten çok önemlidir. Bol bol gezmeleri, sanatla iç içe olmaları, yazı atölyelerine katılmaları. Örneğin Abidin Dino beni çok etkilemiştir. Bir sergisini gezdiğimde, rastladığım bir eseri beni uzun uzun düşündürmüş, o eseri anlamak için epey uğraştırmıştır. Eser konusunda çözüme ulaştığimda, resmi yeniden keşfedercesine izledikten sonra onu yazıya dönüştürme fikri oluştu. Bunu öykülerimden birinde işlemişimdir. Her tür sanat dalıyla iç içe olmak sanatsal anlamda kişiyi besler ve gelişmesine neden olur. Bu yüzden bol sanat diyorum.

Size, Baharat muhabiri olarak bize ayırdığiniz değerli zamanınız için çok teşekkür ediyor ve yeni kitabınız(lar)ınızda başarılar diliyoruz.

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.