Haberin yayım tarihi
2016-09-22
Haberin bulunduğu kategoriler

BABAM VE ALZHEİMER HASTALIĞI..

Babam İzzet Cavit Yurt 1926-1986 yılları arasında yaşadı.

1966 yılında Belçika’ya gitti.

Yerleşmesi, işlerini yoluna koyması bir yıl sürmüş olmalı ki ailesinin kalan fertlerini, yani annemi beni ve iki oğlan kardeşimi, bir yıl sonra yanına aldı.

Pederşahi Türk aile sisteminde baba aile reisidir, ona saygı duyulur, o ne derse o olur, büyükler yaşça büyük oldukları için herşeyin doğrusunu bilirler, hiç yanılmazlar…

Tek görevleri ekmeklerini orada veya burada taştan çıkartmaktır.

Yani ailelerini dış saldırılara karşı korumak ve ihtiyaçlarını gidermektir.

Rahmetli babam da, benzerleri gibi, ekmeğini taştan çıkarmaya uğraşmış, başaramamış ve sonunda, yani 19 Mayıs 1966’da, Avrupa macerasını köyden Kasap Halil, Motorcunun Burhan ve Hademe Kara Mehmet ağabeylerle birlikte, başlatmıştır.

Diğer üç kafadar köyümüze her nedense geri dönmüş, babam ise 1963’te maden işçisi olarak Belçika’ya giden Mustafa amcam nedeniyle Belçika’da kalmıştı.

***

Çok boyutlu olan rahmetli babam her işten uzmanlık derecesinde anlardı.

Tarım gibi, makina gibi, şoförlük gibi...

Hiç boş durmaz, kahve hayatını ve dedikodulu sohbetlerde zaman öldürmezdi.

Gazete okur, bulmaca çözer, döviz kurlarını takip eder, bankaların uyguladığı faiz oranlarını takip ederdi…

Hafızası çok çok çok iyiydi.

Annemle başarılı bir evlilik yapmış ve ortak yaşamın gerekli kıldığı modüs vivendiyi bulmuşlardı…

Rahmetli annem onu kızdırdığında ben ilkokul dioplomalıyım, sen ilkokul üçüncü sınıftan terksin derdi.

Arada bir atıştıklarından babacığım anneciğime : «Dediğin doğru, ama ben askerde bölük yazıcısıydım, 3 şeyi doğu seçerim, hiç yanılmam, 3’ü de K ile başlar : Kavun, Karpuz, Kadın » derdi…

Hep birlikte gülerdik ve herşey tatlıya bağlanırdı…

***

Uzun lafın kısası rahmetli babam güçlü hafızalı, güçlü kuvvetli, çalışkan, iştahlı, kolay kolay unutmayan, tavla hastası bir adamdı…

Tavlayı herkesle değil, belli kişileri bulursa oynardı…

Hiç sosyal bir adam değildi, ama devamlı bir meşguliyeti vardı…

Ve bana miras bıraktığı başka bir özelliği de dobra konuşmalarıydı…

Kimseye borcu olmadığından en son söylenecek sözü en başta söylerdi…

Gürültülü ortamda bağırarak konuşma alışkanığı sebebiyle, ses tonu yüksek olduğu için onu sinirli, asosyal, kavgacı, öfkeli sanır bazıları…

Benim babamı benden iyi tanıyacaklar güya…

O adam ki ben herşeyimi ona borçluyum…

Artılarıyla, eksileriyle, sevaplarıyla, günahlarıyla…

***

Liège’in Seraing ilçesinde çöp kamyonlarından şoförlük yaptı, otomobil tamirhanesi bir garajda çalıştı (İspanyolca ve İtalyanca konuşulan gürültülü bir ortamda), Tessenderlo ilçesi sanayi bölgesinde Pittsburgh Corning Europe A.Ş.’de terledi…

Cam ve kum karışımı yalıtım (mantolama) gereçleri üreten dört vardiyeli bu son fabrikada ben de yaz tatilinde öğrenci statüsünde çalıştım ve kazancım ile evimize renkli TV aldım.

Önce malûlen sonra da yaş haddinden tam emekli oldu ve Umurbey’e kesin dönüş yaptı ve orada satın aldığı 3 odalı bir Celal Bayar evinde oturmaya başladı.

Sit alanı ilan edilen yaklaşık 250 civarındaki 2,3,4 odalı ve yaklaşık 400 m² arsa üzerinde kurulu bu evler iki katlıdır.

Zemin kat zeytin müstahsili olan köylünün ihtiyaçlarını karşılar…

Manzaralı ve havadar ikinci kat ise yaşam ve uyku alanıdır.

***

Belçika’dan emekli maden işçisi kardeşim Halil Yurt 1999-2000 yılbaşı günü vefat etti.

1957 doğumlu, ailenin yegâne atletik yapılı, şen şakrak, hayat dolu insanı ilk kalp krizine yenik düştü.

Gencecik yaşında, tam yaşanacak zamanda…

Bir gözü yaşlı eş, üç te evlat bırakarak…

Ne 2006’da vefat eden babam, ne de 2011’de vefat eden annem evlat acısına fazla tahammül edemediler.

80 yaşında vefat eden babacığım 78 yaşında Alzheimer (demans, bunama) hastalığına yakalandı.

Vefatına kadar babama annem baktı.

Allah hiçbir sevdiğinize vermesin, bakan için çok zor bir hastalık.

Zira hasta olan sevdiğiniz hiçbir şeyin farkında bile değil.

***

O vakit Umurbey’de müstakil bir dairem vardı.

Anne-babamı yaklaşık haftada bir ziyaret eder, ellerini ve yanaklarını öper, sohbet eder, hâl-hatır sorar, hayır dualarını alırdım.

Yine bir ziyaret için gittiğimde, her zamanki gibi annem karşıladı.

Öpüştük, sarıldık.

Babamı sordum.

Ön balkonda divanda dedi.

Balkonlar Gemlik körfez manzaralı, havadardır.

Bizde ilkbahar altı aya yakın sürer, atlet-külot bir pike ile yatılır.

-Baba, ben geldim, oğlun Yakup! dedim ve öptüm.

-Sen kimsin! dedi ve üzüldüm.

El tırnakları bana çok bakımsız geldiler.

Anama bu durumun sebebini sordum.

Ben de yaşlıyım, bana da bir bakan olsa dedi, babam adına üzüldüm…

Anamdan tırnak kesmek için gerekli olabilecek ne varsa getirmesini istedim.

Kolonya, pamuk, törpü, tırnak makası, havlu, gazete kağıdı…hepsi geldi!

Bir saate yakın, en az üç çeyrek, canla başla manikürcülük yaptım.

Tükürükle parlattım, pamukla ve kolonya ile sildim.

-Tamam baba, bitti, dedim.

Parmak uçları ile yaptığım işi denetledi ve gülümsedi.

İşte rahmetli babamın o gülümsemesi vardı ya bana tıpkı «Sen mutluluğun tablosunu yapabilir misin, Abidin diyen Nazım Hikmet’i hatırlattı» ve beni ölesiye mutlu etti…

O gülümseme ki babamdan bana en büyük mirastır!

***

2015’te ben yaş haddinden emekli oldum.

Belçika yükümlülüğünde…

Şimdiki durumda o evde biz, eşim ve ben, oturmaktayız.

Ev bize miras yoluyla intikal etti.

Brüksel’de avukat iki oğlumuzu özlüyor ve arıyoruz ve istedikleri zaman gelip dinleniyorlar.

Aynı dünyada çok farklı iki ülke, iki ayrı iklim…

 

Yakup Yurt

Umurbey-Gemlik, 21-09-2016

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.