Haberin yayım tarihi
2018-12-11
Haberin bulunduğu kategoriler

KUYUDAKİ YUSUF.

Zeynep Zuhal Kılınç

Bir çölün ortasında bir kuyu düşünün. İçinde biraz su bulunduran bir kuyu. Kıskançlığın ve hasedin fırtınasından kaçanların içine sığındığı bir sığınak oluvermiş bir çöl kalesi. Ya içine atılırsınız ya da içine atlarsınız.

Allah bir peygamberini kuyuya attırmışsa, merhamet pınarını kurak bir çölden de inkişaf ettirebileceğini bize göstermek içindir. Bir kuyu hikayesi ki, nicelerimizin içinde bulunduğu ve fakat fark etmediği yahut da unuttuğu kuyuları anlatır.

Bir Yusuf’un mücadelesini anlatır.  Kuyuya atılmışsın ve sesini soluğunu dahi kimsenin duymayacağı bir yerdesin. Karanlığın bağrına terk edilmişsin yar dediklerin tarafından. Kanından ve canından saydıkların bir haset uğruna seni ölüme terk etmişler. Bir kuyu hikayesi bu. İçindeki Yusuf her  şeye rağmen tevekkül sahibi. Modernitenin kuyularında boğulan bizler gibi velveye vermiyor ortalığı, haykırışlara sarılmıyor. Sesiyle haykırmıyor en azından. O, dua ile haykırıyor. Duanın gücüne inanıyor çünkü. Samimiyetini bozmadan Rabbine iltica ediyor. Kuyudaki Yusuf, ağlıyor ama bağırmıyor. Birilerini aramaya da yeltenmiyor. Her zaman yöneldiği Bir’e yöneldiği gibi, yine yeniden, karanlık kuyunun sessizliğinde de yöneliyor. Sadakatini bozmadan sesini yükseltmeden, için için, yana yakıla ve sessiz bir eda ile dua ediyor.

Duaları dualar takip ediyor…

Görmek istediğini görmüş ve kulu Yusuf’tan muradını almıştır yaradan. Bir süreç olan kuyu günlerini şefkatinin tezahürü bir el ile sonlandırıyor. Bir vesile ile son veriyor, hayrı ve saadeti hiç beklenmedik bir el ile ikram ediyor. Sessiz bir çölün kuyusundan kulu Yusuf’u kurtarıyor yaradan. Sonsuz ve samimi bir güvenin ikramı olarak kurtuluyor Yusuf. Teslimiyetin tezahürü dualarında bu kez şükür yükseliyor. Ama kimse duymuyor tıpkı kuyuda geçirdiği günlerdeki yaptığı o sessiz dualar gibi. Yani sabrı da şükrü de sessizdir Yusuf’un. İşte Rabbi en çok da bunu seviyor.

Modernitenin içimizde oluşturduğu çöllere ve kendi ellerimizle kendimizi zihnen ve bedenen içine attığımız kuyulara gelelim. Bir insan düşünün ki, kimse tarafından değil, kendi elleriyle atmış kendini kuyuya. Bu kuyudan ise bağıra bağıra çıkmayı ümit ediyor. “Çıkarın!” diye bağırarak kurtulmayı istiyor. Kendi sahibini unutmuş kendini unutmuş bir vaziyette isimler çağırıyor. Ama hiçkimse duymuyor. Yanı başındakilere duyuramıyor sesini, çünkü onlar da kuyudalar. Kuyu içinde kuyular yapmışlar. Herkes kuyuda başka bir bölmede, kimse kimseyi görmüyor ve işitmiyor.

Sesi haykırmaktan kısılmış ve ümidi yitirmiş insanlar doluyor bu kez kuyulara. Çünkü kuyudan çıkıp çıkmayacağı belirsiz olduğu halde, “bir gün eğer kuyudan çıkarsam nasıl ederim de şu makama şu mevkiye gelirim, rızkımı nasıl temin ederim, evlatlarım ne yapar?” düşüncesini içlerinde büyüte büyüte uzaklara emeller besleyip içinde bulundukları ânın duasını yapmayı unutuyorlar. Ânın vacibini yerine getirmeyince zincirleri kırılmıyor dua güvercininin ve uçamıyor. Dualar yükselmiyor arşa. Ne yanılgı ama! Kurtarılmayı bekleyen Yusuf duaya sarılmıştı oysa!

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.