Haberin yayım tarihi
2017-01-24
Haberin bulunduğu kategoriler

TARİHE TANIKLIK ETMEK..

Allah’ın herkese bahşettiği beş duyu sayesinde yaşadıklarını çarpıtmadan aktarmaktır.

Geçmiş ile şimdiki zaman arasında nesnel kıyaslama yapmak, dürüst yargıya varmaktır.

Ah, vah, şayet ve keşkeleri olabildiğince azaltmaktır.

Bulunmasa da sürekli olarak mükemmeli aramaktır.

Benim çocukluğum, gençliğim farklıydı¸ tatlar ve lezzetler bugünkü gibi değildi demeyecek kadar bilinçli ve birikimli olabilmektir.

Nostalji yapmamak, afra tafra satmamaktır.

Değişmeyen tek şeyin değişim olduğunu içselleştirmektir.

***

Kendimden örnek vermem gerekirse mevcut ömrümü dolu dolu yaşadım !

Ebeveynlerimin iyiniyetli fedakârlıkları sayesinde…

Çok farklı dönemleri, çok değişik koşullarda yaşayarak, cahillerle mücadele ederek geldik bugünlere…

Yanlış anlaşılmasın.

Çoğu zaman bilgi ve güç aynı kişi veya kişilerde olmayabiliyor.

Bilgisi olanlar susturuluyor, güç olan konuşuyor veya bir şekilde varlığını hissettiriyor.

Yargılayıp kestirip atmak kolay lâkin empati yaparak kendisini bir başkasının yerine koymak imkânsız.

Anlasanız da eliniz kolunuz bağlı oluyor çoğu zaman.

Kahrolmamak, öfke patlaması yaşamamak çok çok zor…

Boğazınızda düğümlenen sözcükler bir türlü dilinizin ucundan dökülmüyor.

İnsanlıkta buluşmak yerine düşmanlıkta, husumette, muhalefette zaman ve enerji tüketiliyor, algı operasyonları yapılıyor, zihinler okunuyor, tahminler yürütülüyor, enkaz devralınıyor, geçmiş kötüleniyor, kendisini her halükârda başarılı ve haklı buluyor insanoğlu…

***

Mesela bu sabah internete, dolayısıyla sosyal medyaya bağlanamadım.

Benden günaydın bekleyen dostlarıma ulaşamadım…

Halbuki teknik yönden ve abonman ödemesi yönünden bir sıkıntı yok.

Avukat oğlum da aynı durumda !

Bağlanamıyor, zaman kaybediyor ve stres yapıyor.

Ben ise zaman kaybediyor, sinirleniyor ve öfkeleniyorum.

Oğlum yaş ve kuşak farkından dolayı daha sakin; sükûnetiyle babasına ders veriyor kerata!

Ben ise devamlı haksız çıkmaktan, kurumsal yapıların, teknik servislerin, teknolojinin haklı çıkmasından bıktım, usandım, illallah dedim…

Bize üniversitedeki ekonomi dersinde «müşteri kraldır» derlerdi.

Yalanmış, müşteriyi ikna edip cebindeki parayı alana kadarmış…

Kralız hepimiz de kafese girene kadar ve çıkıp başka bir kafese girene kadar…

Ah şu kendini kral sanma hastalığı, sen nelere kadirsin!

***

Uzatmayayım, avukat oğlum sakin bir şekilde telefon etti.

Bilinçli ve çağdaş insanların diyalogları da bir başka oluyor nedense!

Sonuçta randevulaştılar.

Yarın sabah saatlerinde bir teknisyen gelip durumu inceleyecek…

Bu sabah gelen teknisyen modemin yenilenmesi gerektiğini söyledi ve gitti.

Yenisinin fiyatı azami 45 Avroymuş…

Fas asıllı efendi bir gençti.

Günümüz sermayesi kökenine bakmaksızın eğitimli, meslek sahibi gençlere iş veriyor…

Önemli olan dünya vatandaşı olabilmek, evrensel düşünebilmek…  

Şirketi eyvah kuş kafesten uçacak, bize tüyleri kalacak diye de telaşlanıyor…

Ama bugün internet bağlantısız bir gün yaşayacağız gibi görünüyor!

Yine de belli olmaz, Allah’tan umut kesilmez diyelim, teselli bulalım…

***

Abartmayalım ve kendi kendimize soralım…

Nesiller birbirini takip ediyor, ömürler tükeniyor, teknolojiler değişiyor…

Amenna, pekâlâ…

İnsanoğlu kendi yaşamını daha da kolaylaştırmak, konforlu kılmak, hastalıklardan korunmak için bir dizi teknolojik buluş sergiliyor.

Ömür uzuyor, ama ölüme çare yok!

Dinsel görünümlü dünyamızda tek tanrı olmuş para.

Hepimiz de hamsi gibi ona kuyruk olmuş, peşinden gidiyoruz.

Konuştuğunuzda herkes kendine göre haklı gerekçeler sunuyor.

Konuşmalar bilgi verme şeklinde değil, kendi haklılığını kanıtlama, ikna etme şekilinde…

Kimse kimseyi anlamaya çalışmıyor, herkes kendisini haklı görüyor…

***

Schaerbeek’teki Saint-Etienne Kliniğinin üroloji doktoru «iyi üç ilaç var, ama bunlar psikolojik ilaçlar kapsamında olduğunundan Sağlık Sigortası tek bir kuruşunu karşılamıyor, bu sayede yılda 900.000 Avro tasarruf ettiler…

Çok iyi etmişler, hepsi de akıllı çocuklar, kamu olanaklarını ne de akıllıca kullanıyorlar.

Bu arada da sözkonusu o ilaçları alması gereken insanlar birer birer öldüler…

Demek ki ecelleri gelmiş(miş)…

Peki Napolyon’dan bu güne ne değişti?

İcat edilen teknolojilerin kullanıldığı savaşların şekli…

Önceleri  ata binilir, cirit atılır, savaş meydanına gidilirdi.

Şimdilerde jeeplere biniliyor, roket veya füzeler atılıyor, televizyon izlerken içilip, patlamış mısır yeniliyor, şiddete ve ölüme alışmış çok bilenler ölenleri izliyor…

Ölen de öldüren de Allahüekber diyerek cennete gitme yarışında.

Ben inançlara saygılı bir kişi olarak tartışmıyorum ve sorma cüretinde bulunanlara da sana ne diyebiliyorum!

Cennetten devremülk talebinde bulunmuyorum, deniz manzaralı köşe istemiyorum.

Dinimizin emrine uyarak aracı ve komisyoncu kabul etmiyorum.

Birbiri ardından sloganlar eşliğinde şehit cenazeleri kaldırılıyor…

Analar ağlamaya devam ediyor, sindirilmiş babalar perişan…

Uygarlık tiyatrosunda oynanan piyesin sonu hakkında temenniler mensup olduğunuz ideolojiyi belirliyor.

Kullandığınız sözcükler kimliğinizi, kişiliğinizi, kökeninizi, ele veriyor.

Onlardan iyi biri olmanız için onların sözcüklerini, giyim, kuşam, yaşam tarzını benimsemeniz gerekiyor.

Uyanıklık edip te ortada kalmayı denemeyin, zira tuz-buz, un gibi olursunuz ezile ezile….

Meraklıları sizi de mutlaka yaftalarlar…

Vatan haini damgasını yememek için itaatkâr olun.

Biat edin yoksa bertaraf olursunuz…

Kurku imparatorluğu  korkanlara değil, korkutanlara yarıyor.

Ecele de hiçbir faydası yok(muş).

***

Bugün bir kitap okumaya başladım.

Merhum Mustafa Koç’a ayrılmış iki sayfasında anlamdaş kabul edilen iki sözcüğün farkını irdeleyen Yılmaz Özdil’in yazdığı kitabın adı : Adam (Kırmızıkedi Yay., Ekim 2016, 505 s.)

Zengin ve varlıklı sözcükleri…

Yazar Mustafa Koç’un varlıklı olduğunu anlatıyor.

Ve şöyle diyor : «Zengin, kabarık cüzdandır./Varlıklı, yüklü hobidir./Zengin, sahip olduğunun esiridir./Varlıklı, edindikçe özgürleşir.»

Daha güzel nasıl anlatılabilir bilmiyorum…

«Zengin, ömrü boyunca çiçek alır. / Varlıklı, hayatı kırmızı karanfil gibi yakaya takar.» demek daha mı doğru olurdu?

Bildiğiniz gibi merhum Mustafa Koç zengin sanayici ve işadamı merhum Vehbi Koç’un torunu..

Merhum sanatçı Levent Kırca’nın cenazesine katılıp taziyelerini sunan eşi de Fransız vatandaşı olan Caroline hanımefendi…

Bazıları kurnaz geçinerek, Türk oldukları halde, takiyyecilik yaparak ortalıkta görünmek istemezken…

***

Yerellik ayıp ta değildir, suç ta…

Hiç kimse doğuştaki farklılıklarını seçmiyor.

O halde onları yüceltmenin ne anlamı olabilir?

Hem yerel, hem de evrensel olabilmek şartıyla.

Kendini geliştirip hayalde de olsa ülkenin sınırlarını aşabilmektir.

«Bilim, sanat ve kültür biriktirmektir

Paylaşmak, dayanışmak, imeceye katılmak, çevreye ve etrafa saygılı olmak, kendinden verebilmektir.

Merhum birçok şehidimiz için nöbet tutabilmektir…

***

Telâfisi mümkün olmayan iki değerimiz vardır : Sağlık ve zaman…

Uygarlık meselesi bu ikisini de sistemli bir şekilde iyi korumaya bağlı…

Bir insan ne kadar sağlıklıysa ve zamanını iyi kullanıyorsa o kadar medenidir!

Her kişi insan adayı olarak doğar, büyür, yaşar, ölür…

Görevimiz adaylıktan asil insanlığa terfi etmektir.

Diğer insanlarla, dışlamadan ve ötekileştirmeden, insanlıkta buluşmaktır.

Sübjektif sabit fikirlerinizin tutsağı olmamaktır.

Genelleme yaparak haklı çıkmaya çalışmadan başkalarını anyabilmektir.

Kendimizi geliştirmek, yerelliği koruyarak evrenselleşebilmek, kusurlardan arınmak, bilimin ışığında ilerlemek ve tarihe tanıklık etmektir.

Küfürsüz, hakaretsiz, iftirasız insanca yaşamaktır.

Herkese sağlık ve huzur dolu uzun bir ömür dilerim.

Yakup Yurt ©

Brüksel, 20-01-2017

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.