Haberin yayım tarihi
2015-02-05
Haberin bulunduğu kategoriler

MİLLİYETÇİLİK VE ÜMMETÇİLİK.

Genel seçimlere yaklaşık 4 ay kaldı. Uzun zamandır başlıktaki konular hakkında yazı yazmayı düşünüyordum.

Ancak bu seçim atmosferinde tamamen demagoji ile karışık yorumlar yapılacağı için yazmakta içimden gelmiyor açıkçası.

Şurası su götürmez bir gerçektir ki. İdeolojik bir bağnazlık içersin de olanlarla anlaşacağın, uzlaşacağın ortak bir payda yoktur.

60 yılı aşkın ömrümüz başlıktaki konuları düşünmek, analiz etmek, çözüm üretmeye çalışmakla geçti.

Dün bu sütunlarda merhum Alparslan Türkeş`in oğlu, Ak Parti Milletvekili Ahmet Kutalmış Türkeş`le ilgili yaptığım bir paylaşım üzerine yapılan yorumlar, beni bu yazıyı yazmaya mecbur etti.

Millet kimdir? Milliyetçilik nedir?.

Milliyetçilik, Cumhuriyetçilik, Laiklik, Sosyalistlik, Sosyal Demokratlık, Liberallik gibi felsefi, siyasi, ideolojik ve sosyolojik kavramlar bize tamamen batıdan ithaldir.

Bu kavramların bir tanesi bile bize ait değildir. Batı bu kavramlara hangi anlamları yüklüyor ise, bizde aynısını yapmaya mecburuz. Çünkü bize her şeyi ile yabancı kavramlar. Batı da her şey 1789 Fransız devrimi ile başladı. Fransız devrimi ile ortaya çıkan felsefi, siyasi akımlar yeryüzündeki bütün emperyal devletleri silkelemeye başladı. Taç`lar, Tahtlar yerle bir olmaya başladı.

Son 200 yıl içinde sadece Osmanlı İmparatorluğu dağılmadı. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu tarih oldu. Portekiz İmparatorluğu tarih oldu. İspanya sömürgelerini kaybetti. Fransa sömürgelerini kaybetti. Üzerinde güneş batmayan koca İngiliz İmparatorluğu küçücük bir ada devleti haline geldi. Yerine milli devletler kuruldu.

Bir Coğrafya`da milli bir devlet kurabilmek için önce bir milletin olması gerekir değil mi?

Peki Batı`ya göre millet kimdir?

Aynı etnik-sosyolojik kimliğe sahip, aynı dili konuşan, aynı toprak parçasında yaşayan, mümkünse aynı dine mensup olan, hatta aynı mezhebi aidiyeti bulunanlara bir millet denir. Batı`da kabaca milletin tanımı budur. Batı`da bazı ülkeler bu tanımı daha daraltır. Bazıları biraz daha genişletir. Yani bu unsurların hepsini barındırana da Batı`da bir millet denmiştir. Bazılarını da barındırana bir millet denmiştir.

Milliyetçilik ne oluyor?

Çok kabaca, kendini o millete ait hisseden kişinin milletini sevmesi, üyesi olduğu milletinin çıkarlarını yüce kabul etmesi, o çıkarlar için çaba göstermesi, o milletin yükselmesi için mücadele etme azmi ve kararlılığı içinde olmak.

Kabaca tarif bu da.  Batı`da Milliyetçiliğin sınırı hiç bir zaman buralarda kalmamıştır. Milliyetçiliği, aynı ırka, aynı kafatasına mensubiyet olarak görenler. Kendi ırkının dışındaki toplulukların ancak kendilerine köle olabileceğine inananlar. Hatta kendi ırkından olmayanları gaz odalarına atarak yakanlar da kendine göre yorumlamışlardır. Hatta bu anlayışta olanlar batıda iktidara da gelmişlerdir.

Bir ara sönmeye yüz tutmuş bu fikirler, hem Sovyetler Birliğinin çökmesi ve hem küresel ekonomik kriz yüzünden hızla taraftar bulmaya başlamıştır. Şu durum yadsınamaz bir gerçektir ki. Batı`da Milliyetçilikle kafatasçı NAZİ ırkçılığı arasında çok ince bir çizgi vardır.

Tamamen Batı`dan ithal Milliyetçiliğin Türkiye`de ki tezahürü de aynı olmuştur. Hep arada ince bir çizgi vardır. Tamamen NAZİ`ler çizgisinde üstün ırk esasına dayalı bir Milliyetçilikte var oldu bu topraklarda. Milliyetçiliği bir ırk ve soy birliğine değil de kültür ve ideal birliğine bağlayanlarda vardır.Maalesef aradaki çizgi net değildir. Hayır nettir diyenlere "ömrü bu işlerin mutfağında geçmiş birisi olarak" sadece tebessüm ederim.

Milliyetçiliği, ırkçılık-kafatasçılık olarak yorumlayıp, bunu İslam dinin yerine ikame etmeye çalışan düşünce insanları da olmuştur. Bunlar hala da mevcuttur. Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk`ün bile bu konuda kafası karışıktır. 1923`ten 1938`e kadar git-geller ayrı bir yazı konusudur.

Merhum Alparslan Türkeş, Milliyetçi düşünceyi siyaset arenasına sokarken, bu düşünceyi Türkiye`nin "Gerçekleri" kalıbına sokabilmek için hayli "yontmuştur".Yontarken de hayli kavgalar olmuştur. Bu konuda çok uzun bir yazı konusudur.

Çok meraklısı dostlarıma MHP eski Genel Sekreter Yardımcısı Yaşar Okuyan`ın anılarını kaleme aldığı kitabını okumalarını öneririm. Yaşar Okuyan "Alparslan Türkeş`in Genel Başkan seçildiği CKMP kongresi sonrası" kendisinin ve bir grup arkadaşının Ankara`dan Bolu dağlarına kadar kovalandığını, Bolu dağında yakalanıp bir güzel dövüldüğünü anlatır.

Döven kim? Dövülen kim?

Dövenler, partideki Irkçı-Turancılar. Dövülenler, daha ılımlı, milliyetçilik yanında muhafazakar değerlere de önem verenlerdir. Alparslan Türkeş, bu ikinci gruptandır. Allah var. Merhum Alparslan Türkeş, siyasi hayatı boyunca ırkçı-kafatasçı milliyetçiliğe prim vermemiştir. Ancak inkar edilmez bir gerçektir ki. Merhum Türkeş`in geldiği yer o yerdir. Bir ırkçı-kafatasçı olan Hüseyin Nihal Adsız, Türkeş`in yol arkadaşıdır. Türkeş, aktif siyasete girdikten sonra o grupla yollarını ayırmıştır.

Merhum Türkeş`te, MHP`de bilinenin aksine siyasette Irkçı-milliyetçilik yapmamıştır. Batı`da olduğu gibi ülkemizde de Milliyetçiliğin tanımı net değildir. Hala çok flu`dur. Kafalar karışıktır. Irkçı-Turancı Milliyetçilik, Atatürk Milliyetçiliği, Ulusalcılık,Geleneksel Milliyetçilik, İslami Motifli Milliyetçilik, Türk-İslam Sentezciliği. Her biri farklı tonda Milliyetçiliktir. Birbirinden farklıdır.

Genel seçimler arifesinde takipçilerimin sağlıklı yorum ve analiz yapamayacağı endişesi ile daha ileri gitmiyorum.

Burada kalalım.

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.