Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev'in, 1992'de BM Genel Kurulu'nda gündeme getirdiği "Asya'da AGİT'e benzer yapılanma" düşüncesi, aradan geçen 18 yılın ardından İstanbul'da " Asya'da İşbirliği ve Güven Artıcı Önlemler Konferansı (AİGK/CICA) Sekreteryası ve Personelinin Ayrıcalık ve Bağışıklıklarına İlişkin Anlaşma"nın imzalanmasıyla kurumsallaşmaya başladı.
Türkiye'nin son dönemlerde uyguladığı dış politikanın da bir neticesi olarak AİGK/CICA Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi'nin sonuncusu Türkiye'nin ev sahipliğinde, İstanbul'da gerçekleştirildi. Kırk civarında ülkenin devlet ve hükümet başkanları, bakanları ve yetkilileri ile yirmiye yakın uluslar arası kuruluşun genel sekreteri ve temsilcilerinin katıldığı AİGK İstanbul Zirvesi'nde, ağırlıklı gündem maddelerini, Türkiye ve Brezilya'nın girişimleriyle İran'ın imzaladığı "uranyum takas anlaşması" ile İsrail'in Gazze'ye insani yardım götüren "Mavi Marmara" gemisine uluslar arası karasularında yaptığı saldırı oluşturdu.
Zirve öncesi yaşanan bu iki sıcak olay, katılımcıların (katılımcılar arasında İran, BM Güvenlik Konseyi'nin daimi üyelerinden Rusya, Mavi Marmara gemisine saldıran İsrail de bulunuyordu) yanı sıra, zirveyi izleyen batılı ülkeler tarafından da yakın takibe alınmıştı.
Başta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül olmak üzere Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve yaklaşık altı ay önce Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) Dönem Başkanı olarak seçilen Mevlüt Çavuşoğlu zirve boyunca konuklarla yakından ilgilenirken, bu iki sıcak olayla birlikte AİGK'nin çalışmaları ve geleceğine ilişkin görüşmeler yapma fırsatı da buldular.
[ZpicL:15780]Daha önce 2002 ve 2006 yıllarında iki kez Kazakistan'ın ev sahipliğinde gerçekleşen AİGK zirvesinin İstanbul'da gerçekleşen üçüncüsünün bir başka önemli yanı ise, Türkiye'nin dönem başkanlığını üstlenmesi oldu. Bu aynı zamanda, AİGK dönem başkanlığının ilk kez, fikrin mimarı olan Kazakistan'ın dışındaki bir üye ülke tarafından yürütülmesi anlamını taşıyor.
AİGK/CICA dönem başkanlığını üstlenen Türkiye, "Asya'da işbirliğine dayalı diyalog ve güven ortamının inşa edilmesini" temel ilke olarak belirledi. Nitekim Türkiye Cumhurbaşkanı Gül de, gerek zirvede yaptığı konuşmalarda gerekse ikili görüşmelerde bu konuyu ön plana çıkardı.
Türkiye'nin dönem başkanlığındaki çalışmalarının bütünüyle üye ülkelerin görüş birliği ve konsensüsü temelinde yürütüleceğini dile getiren Gül, "Güvenliğin tesisi için yürüttüğümüz çalışmalarda sadece ihtilafların ortadan kaldırılmasına yönelik dar tanımlara bağlı kalmamalıyız.
Bunun yerine güvenliğin insan unsurunu da eşit derecede göz önünde bulunduran, daha geniş ve kapsamlı bir güvenlik anlayışı benimsemeliyiz. AİGK coğrafyasında barışın ve istikrarın çerçevesinin geliştirilmesi sürecinde insan hakları ve demokrasi sorunları göz ardı edilmemelidir. Neticede demokrasi ve işbirliği, ihtilafları önlemenin en iyi yöntemini teşkil etmektedir" diye konuştu.
Konuşmalarında, dünyanın siyasi, ekonomik ve kültürel alanlarda hızlı bir dönüşüm sürecinden geçtiğini hatırlatan ve uluslararası ilişkilere soğuk savaş yıllarında hakim olan anlayışın artık sona erdiğini, soğuk savaş döneminin kalıplarının geçerliliğini yitirdiğini dile getiren Gül'ün bu konudaki düşüncelerini de şu ifadelerinde görmekteyiz;
"20 yıl önce Türkiye ve Rusya ortak bir sınırı paylaşıyordu ama farklı bloklarda yer alıyorlardı. Bugün belki Rusya ile ortak kara sınırımız yok ama buna dayanan komşuluk hukukumuzun bir gereği olarak halklarımızın müşterek geleceği ve refahı için kurduğumuz üst düzey işbirliği konseyi çerçevesinde el ele çalışıyoruz.
Daha önce Avrupa kıtası bölünmüş durumdaydı. Artık Avrupa'da geçmişin yapay düşmanlıkları geride kaldı. Asya kıtası enerjisi, dinamizmi, genç ve eğitimli nüfusu ile adeta yeniden doğuyor."
Abdullah Gül, zirve sonrasında, AİGK'in dönem başkanlığını üstlenen ülke olarak düzenlediği basın toplantısında ise, AİGK'nin kararlarının oy birliği ile alındığını hatırlatarak, bu yüzden üye sayısı 22'ye çıkan örgütün zirve toplantısında, İsrail'in imzalamaması yüzünden Mavi Marmara gemesine yapılan saldırının kınanması ve gerekli yaptırımlara yönelik ortak bir açıklama çıkmadığını söyledi.
Zirve sırasında yapılan görüşmeler ve konuşmalarda, -bir üye hariç- üye ülkelerin hepsi, Gazze'ye insani yardım taşıyan Türk gemisine yönelik İsrail saldırısı ve öldürülen Türklerle ilgili, hissiyatlarını, kınamalarını ve düşüncelerini ifade ettiler.
Gül'ün bu konudaki sözleri ise özetle şöyle:
"Bu toplantıda özellikle geçen hafta içerisinde Gazze'ye insani yardım taşıyan Türk gemisine yapılan İsrail saldırısı ve maalesef öldürülen Türklerle ilgili, bir üye hariç bütün üye ülkelerin hepsi bununla ilgili hissiyatlarını, kınamalarını ve bununla ilgili düşüncelerini açık bir şekilde ifade etmişlerdir.
Teşkilatın kuralları gereği bütün kararlar ittifakla alınmak mecburiyetindedir. Dolayısıyla bu ittifak teknik olarak mümkün olmamıştır. Onun için Türk Dönem Başkanlığı olarak bir başkanlık açıklaması yapıyorum. Bu açıklama bir üye hariç diğer ülkelerin görüşü olacaktır."
Başkanlık açıklamasında İsrail'in Mavi Marmara gemisine saldırısının İsrail hariç tüm katılımcılar tarafından kınandığı, BM Genel Sekreterliğinin bu konuda bağımsız uluslar arası komisyon kurulması kararının desteklendiği, Gazze'ye ambargonun derhal kaldırılması, Orta Doğu'da nükleer silahlardan arındırılmış bölge kurulması çağrısında bulunduğu, bu amaçla Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması 2010 yılı Gözden Geçirme Konferansı'nın Mısır ve Arap ülkeleri önerisi doğrultusunda tüm Orta Doğu ülkelerinin katılacağı bir konferansın 2012 yılında düzenlenmesi kararının takdirle karşılandığı, üye ülkelerin büyük bir çoğunluğunun ayrıca İsrail'e en kısa zamanda Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması'na taraf olması ve tüm nükleer tesislerini Uluslararası Atom Enerjisi Kurumunun kapsamlı denetimine tabi kılması çağrısında bulundukları, ayrıca İsrail'in 1967 yılından bu yana işgal altında tuttuğu Arap topraklarından çekilmesi, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulması ve Filistinli göçmenlerin sorunlarının BM kararları temelinde çözümlenmesi çağrısında bulunduğu belirtildi.
Sonuç itibariyle, AİGK Zirvesi'nde, daha ziyade Orta Doğu bölgesindeki sıcak gelişmelerin gündeme geldiğini görüyoruz. İran'ın uranyum takası anlaşmasında, komşusunu ikna konusunda başarılı bir grafik çizen Türkiye'nin, bu çabalarının gerek Kafkasya gerekse Orta Asya'da veya daha genel bir ifadeyle eski Sovyet coğrafyasında da kendini göstermesini bekliyoruz. Bilhassa zirveye katılan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yapılan görüşmelerde dile getirilenler ve geçtiğimiz aylarda Rusya Devlet Başkanı Medvedev'in Türkiye'yi ziyareti sırasında imzalanan anlaşmalar, aslında bu konuda uygun ortamın oluştuğunu da gösteriyor.