Haberin yayım tarihi
2008-11-11
Haberin bulunduğu kategoriler

Atatürk ve Dil…

Ne üzücüdür ki, günümüzde bazıları Atatürk iyiydi güzeldi, memleketi düşmandan kurtardı ama (Dil devrimini kastederek) bizi bir gecede cahil bıraktı demektedirler. 

Gerçek böyle değildir. Gerçek Göktürk ve Uygur Abecelerine baktığımız zaman daha açık görülürmektedir..

Türlçe'nin büyük üstadlarından Y. K. Beyatlı  " Bu dil ağzımda anamın ak sütüdür." Der..

F. H. Dağlarca ise  "Türkçem benim ses bayrağım.

Vatan şairi M. E. Yurdakul " Arapça isteyen urbana gitsin/Acemce isteyen İrana gitsin/Ki biz Türküz bize Türkçe gerektir.

Ya Ziya Gökalp ise " Aruz sizin olsun/ Hece bizimdir/halkın söylediği Türkçe bizimdir/Leyl sizin olsun , şeb sizin , gece bizimdir" der.

M.K. Atatürk bu Türkçeci şairlerden de etkilenmiştir devrimlerini yaparken.  Şimdi sizlerle şunu paylaşmak istiyorum;  Atatürk' ü anlayamayanlar;  Selçuklu Sultanlığı zamanında ne yazık ki Başta hükümdarlarımız adlarını Farsça isimlerden seçmişlerdir.(Keykubat, Keykavus, Keyhüsrev vb.) Artık  Alpaslanlar, Meteler ,Oguzlar konmuyordu çocuklara isim olarak. Ta ki 1277 yılının 13 mayısına Karamanoğlu Mehmet Bey'in o ünlü fermanını duyurulana kadar. "Bundan böyle Dergahta, bargahta, alanda, meydanda Türkçe konuşula. Duyduk duymadık demeyin!"

Size şimdi bir cümle okumak istiyorum bakalım anlayabilecekmisiniz?  Müsellesin zaviyetanı dahiletan mecmui 180 derece ve müsellesi mütesaviyül-adla zaviyeleri birbirine müsavi müselles demektir. Anlamı Ücgenin iç açıları toplamı 180 derecedir ve eşkenar üçgen iki kenarı birbirine eşit üçgen demektir . Bu tanımı Atatürk' e borçluyuz.

Atatürk 50 ye yakın geometrik terimi Türk diline kazandırmıştır. İşte bunlardan bazıları:
Sıbhı münharif = yamuk, nısfı kutur = yarı çap, zaviyetanı mütevefakıtan = yöndeş açılar, müsahai sathiye = alan, resen mütekabil zaviyeler = ters açılar, müstatil=dikdörtgen, muhammes =beşgen, murabba =kare vb.

Dedik ya Atatürk dil devrimini yaparak aslında özümüze döndü diye . Biz de bunu Türk ozanlarımızın söyleyişlerinde arayalım biraz da. Yunus Emre(1238?/1321?): Cennet vennet dedikleri /Bir kaç köşkle bir kaç huri/ İsteyene ven onları. /Bana seni gerek seni.
Karacaoğlan(1609?/1689?): Karacoğlan derki ernmediler mi ?/Tomurcuk güllerin dermediler mi ?/Seni sevdiğine vermediler mi/Aşık7ın ağlatan güzel güler mi?

Pir Sultan Abdal(1547?/1578?): Ey benim sarı tamburam/Sen ni için inilersin?/İUçim oyuk derdim büyük / Ben onunçün inilerim.

Köroğlu(1570?/1650?):Köroğlu düşer mi hele şanından/çoğunu ayırır er meydanından/kırat köpüğünden düşman kanından/ Çevrem dolup şalvar ıslanmalıdır.

Dadaloğlu(1785?/1868?):Dadaloğlu yarın kavga kurulur/Öter tüfek davlunbazlar vurulur/Nice koçyiğitler yere serilir/

Ölen ölür kalan sağlar bizimdir. Bütün bu Halk Edebiyatı ozanlarımızın şiirlerini tamamen anlarken  Divan edebiyati şairlerinden Fuzuli(14. Asır) beni candar usandırdı cefadan yar usanmaz mı/Felekler yandı ahımdan muradım şemi yanmaz mı?/kamu bimarına canan davayı derde der ihsan/Niçin kılmaz ban aderman/ Beni bimar sanmaz mı? İşte aradaki farkı oldukça açık olarak görmekte ve Atatürk' ün yaptığı devrimin ne kadar yerinde ve Türk Halkına ne kadar uygun olduğu görülmektedir. Bir de ben yukarıda türk ozanlardan bahsederken Tanrıya aşk şiirlerini yazan Mevlana(30 Eylül 1207/12 Ocak 1321)dan bahsetmedim çünkü onun döneminde kendisi bir tek bile Türkçe şiir yazmış  belkide kendisini saklamış, gizlice (farsça ) şiirlerini  yazmıştır . Hakkındaki her türlü bilgi detaylı  ve doğrudur.  Yukarıda halk ozanlarının doğum ve ölüm tarihlerini yazarken yanlarına ? işareti koyrum çünkü hiç birinin hakkında gerçek bilgiye ulaşılamamış sadece yazdıkları şiirlerden yola çıkılarak tahmini tarihler verilmiştir.

Konuşmama Sadi Irmak'ın bir anısı ile devam etmek istiyorum.

Atatürk, sezgi ile akılla Türkçe'nin çok eski ve köklü bir dil olduğuna inanıyordu. Türkçe'nin kök dil oluşuna dair bu inancı Türklüğe olan coşkun sevgisinden doğuyordu. Vakit ilerledikçe yorulmuyor, artan bir şevkle konuşuyordu. Türkçe köklerin eskiliği, O'nu heyecandan heyecana getiriyordu. Bana öyle geldi ki, oturduğu yerde oturmuyor, yerinden fırlamaya her an hazır duruyor gibiydi...

... Birdenbire "tonalite" kelimesi nereden geliyor diye bir soru açtı. Bazı arkadaşlar bu kelimenin Fransızca olduğunu söylediler. Ata, Özel Kalem Müdürü Süreyya Anderiman'a bir işaret verdi. Bir iki dakika sonra Fransızca'nın etimolojik kamusu(=sözlüğü) getirildi. Bu kamusta ton kelimesinin Latince'den Fransızca'ya geçtiği ve Latince'ye de Yunanca'dan aktarıldığı yazılı idi. Biraz sonra Yunanca'nin etimolojik lügati getirildi. Bu lügata göre "ton" kelimesi Yunanca'nın kendi malı değildir. Bir ortaasya dilinden geçmiş olması muhtemeldir, diye yazılı idi. Ata'nın gözlerine baktım. Kıvılcımlar daha da canlanmıştı. Az sonra yakutça lügatında "ton" kelimesinin bu dilde "ses" manasında kullanıldığı görülüyordu. Atatürk biraz sonra bir tıp terimine geçti; "terapi" kelimesinin aslını sordu. Biz artık dersimizi almıştık. Bu kelimenin kökenini bilmiyoruz demiştik. O zaman yaverlerinden birisini çağırdı, bir emir verdiğini duydum. Yarım saat geçti geçmedi, uzun saçlı, sakallı bir Rum Papazı huzura getirildi. Rum Papazının eski yunanca ve Latinceyi çok iyi bildiği söylenmişti. Ona da "terapi" kelimesinin aslını sordu. Papaz hiç irkilmeden aslı yunanca'dır paşam, hatta Tarabya" kelimesi (terapeftiki) buradan gelir dedi. Ortaya yine yunancanın etimolojik lügatı getirildi. Orada "terapi" kelimesinin Yunan asıllı olmadığını ve başka bir dilden geçme olduğu yazılı idi. Acaba hangi dilden geçmiş olabilirdi. Ata içimizden birisine "diri" ve "dirilik" kelimelerinin eski türk lehçelerinde nasıl söylendiğini sordu. Bu kelimeler orada "tiri", "tirilimek", "tirilik" olarak geçiyordu. Atatürk'e göre terapi kelimesnin aslı işte bu tirilmeden geliyordu.

...Son derece özgürlükçü bir sohbet adamı olan Atatürk bu özgürlük içinde konuşmanın insiyatifini daima elinde bulundurmaya çok önem veriyordu. Umulmayan zamanlarda, beklenmeyen konulara geçişi bundandı."

Florya'daki bir toplantıda Atatürk : Su, tuz ve deniz kelimelerinden Türkçe'de, Fransızca'da, Almanca'da kaç cümle yapılabileceğinin sorar. Almanca'da ve Fransızcada ancak iki cümle yapılabilmesine karşılık Türkçede aşağıdaki cümleler yapılabilir : (Denizin suyu tuzlu ; Denizin tuzludur suyu ; Suyu tuzludur denizin; Tuzludur denizin suyu)..

Konuşmalarınızda, hangi kelimeye ağırlık vermek istiyorsanız, o kelime ile başlayan cümleyi seçebilirsiniz. "Fikrinizin ağırlığını ilk kelimeler taşımalıdır, Ne mutlu Türküm diyene" de olduğu gibi. Cümlenin son kelimesini esas alarak, şiirde gerekli olan kafiyeyi sağlayabilirsiniz.

Türkçedeki bu kolaylığı, zenginliği ve inceliği başka dillerde bulmak güçtür. Peygamberimiz "İlmi aktaranlardan değil, uygulayanlardan olunuz" ve Atatürk de "İlim tercüme ile olmaz, tetkikle olur. - 1932" diyerek araştırma ve uygulama önemini belirtmişlerdir. Kendisi de milletinin kalkınması için atacağı her adımı; iyice düşünmüş, aceleye getirmiş ve müthiş bir sabırla araştırmıştır.

"Dünya da her şey için, medeniyet için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlmin ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir; cehalettir, dalalettir(sapkınlıktır)" diyen Atatürk, bu hususlarda da önderlik etmek üzere kendisi türkçe geometri kitabı yazmıştır. "Başka dillerden, her bir söz için en az bir kelime bulunmalıdır." Diyerek, bu kitapta kullanılan (üçgen gibi) elli civarında terimi de tespit etmiş ve 1937 öğrenim yılında, tarihi Sivas Lisesi'nde, derste öğretmen olarak ilk uygulamayı da kendisi yapmıştır.

Yazdıklarımızı Atatürk'ün Türkçe hakkındaki konuşma ve uyarıları ile şöyle özetleyebiliriz :
"Türkçe dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay dildir. Onun için her Türk, dilini çok sever ve onu yükseltmek için çalışır. Bir de Türk dili, Türk milleti için mukaddes bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdiği nihayetsiz badireler içinde, ahlâkının, ananelerinin, hatıralarının, menfaatlerinin, velhasıl bugün kendi milliyetini yapan her şeyin, dili sayesinde muhafaza olunduğunu görüyor. Türk dili, Türk milletini'nin kalbidir, zihnidir."

"Türk dili zengin, geniş bir dildir. Her kavramı ifadeye kabiliyeti vardır. Yalnız onun bütün varlıklarını aramak, bulmak,toplamak, onlar üzerinde işlemek lazımdır."

Türk milleti'ni ve Türk dilini uygarlık tarihinin ve kültür dillerinin dışında görmenin ne yaman bir yanlış olduğunu bütün dünyaya göstereceğiz."

"Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması milli hissin inkişafında (gelişmesinde) başlıca müessirdir(etkendir). Türk dili, dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki bu dil şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.
 
Türkçe giderse Türkiye de gider ./ Türklük Türkçe konuşmaktır / Ne mutlu Türküm diyene.

Mutlu Yetimoğlu
Türk Kültürü Öğretmeni

 
 
 

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.