Haberin yayım tarihi
2007-01-17
Haberin bulunduğu kategoriler

Basında kör döğüşü..

İslami basının keskin yazarı Hasan Karakaya, Ahmet Hakan'a "dalaktan" daldı ve "Kanal 7'yi bırakmam" dediği röportajıyla öyle bir vurdu ki, ancak durumu okuyunca anlayabiceksiniz... Bu yazıya Ahmet Hakan çok kızacak gözüküyor.

Basın üyeleri zaman zaman birbiriyle dalaşır. Ahmet Hakan gazetecilik konusunda son yıllarda farklı bir çizgi izleyerek oldukça dikkat çeken başarılı bir gazetecidir. Fakat kendisine yönelik eleştirilerden öyle görülüyor ki, herkes aynı görüşte değil.

Son zamanlarda Belçika'da da etik ile tetik birbirne karıştı. Önce şu memlekette basın üyelerinin kavgası nasıl oluyor bir görelim sonra kendi kavgamızı yazarız.

Hasan Karakaya'nın köşe yazısı:

Vakit'i "heceleme"yi bırak da, "peçeleme"yi yaz Ahmet!

"İki kör"ün hikâyesini bilirsiniz... Oturmuşlar sofraya; artık "üzüm" mü, "dolma" mı, yoksa "köfte" mi yerlerken, biri diğerine; "Utanmıyor musun ikişer ikişer yemeye?" demiş...

Diğeri, "Allah'tan kork be adam" demiş;
"Sen kör ben kör!..
Nereden çıkardın ikişer ikişer yediğimi?"
Cevap vermiş birincisi:
"Ben, hep ikişer ikişer yiyorum da!"
Diğeri, "Allah'tan kork be adam" demiş;
"Sen kör ben kör!..
Nereden çıkardın ikişer ikişer yediğimi?"
Cevap vermiş birincisi:
"Ben, hep ikişer ikişer yiyorum da!"
Bu, herkesin bildiği "kör"lerin hikâyesi... Aynı hikâyeyi "iki gazeteci"ye uyarlarsak, acaba nasıl bir sonuç çıkar?..
Hele bir deneyelim...
"İki gazeteci"den biri, diğerine demiş ki;
"Utanmıyor musunuz milleti cephelere ayırıcı haberler yapmaya?.. Böyle haberler yapıp da abone sayınızı arttırmaya mı çalışıyorsunuz?"
Diğeri cevap vermiş:
"Allah'tan kork be adam!.. Yılın 365 günü irtica haberi yapan siz!.. İslâmî simge diyerek başörtüsüne saldıran siz!.. Kadınlara açılmayı öğütlerken, vergileri peçeleyen siz!.. Şimdi nereden çıkardın bu tür haberlerle tiraj kazanmaya çalıştığımızı?!?"
Cevap vermiş birincisi;
"Biz, sürekli öyle yapıyoruz da!"

"YAZMAYIN" DEDİ, YAZMADIK... FAKAT!

Aslında "kör" ve "gazeteci" hikâyesine de gerek yok... Sanıyorum, şu söz, her şeyi anlatmaya yeter:
"Kişi, başkasını da kendisi gibi bilir!"
Sözü, Hürriyet yazarı Ahmet Hakan'a getirmek istiyorum!..
21 Mayıs 2006 tarihli "Vakit'e ihtarname" başlıklı yazısında; "Sayın Vakit gazetesi yöneticileri" diye başlamış ve şöyle demişti:
"Gazetenizde, fotoğraflarımı yayınlayıp, 'Ahmet Hakan şaşırdı' ya da 'O artık bizden değil' tarzında başlıklarla çeşitli kritiklere yer vermektesiniz..
Benim yaşama biçimim ya da hayata bakışımla ilgili olarak 'dinî açıdan' değer hükümleri ortaya koymaktan da zerre kadar çekinmemektesiniz. (...)
Yani demem o ki...
Bundan böyle fotoğrafımı ya da adımı gazetenizde yayınlamanızı istemiyorum."
Sorarım size;
Bu yazıyı yazan birinden "beklenen" nedir?..
"Aklı başında" olan her insan der ki;
"Madem fotoğrafının ve adının yayınlanmasını istemiyorsun, o halde sen de Vakit'e saldırmaktan vazgeç!"
Yani, sen "sus" ki, Vakit de sussun!..
Ama, Ahmet Hakan ne yaptı?..
O yazıyı yazdığı 21 Mayıs 2006'dan bu yana "tam 6 tane yazı" yazdı Vakit aleyhinde!..
İşte tarihleri:
29 Mayıs 2006, 4 Aralık 2006, 7 Aralık 2006,
18 Aralık 2006, 22 Aralık 2006, 14 Ocak 2007.
Oysa, işte açıkça yazıyorum:
O günlerde, yani 21 Mayıs 2006 tarihli yazısından sonra; karar vermiştik;
Lehte ve aleyhte, ondan hiç bahsetmeyecektik...
Hayır, "çekindiğimizden" filân değil!..
Nişantaşı "cafe"lerinde dolaşırken, başına "saksı" filân düşer de, "bizden bilir" diye!..
"Hadi" dedik;
"Bizden bulmasın da, gitsin kör şeytandan bulsun!"
Uzun süre "tahammül" ettik saldırılarına!..
Ama kendisi, yazdıkça yazdı,
Azdıkça azdı!..
Eee, ne yapacaktık yani;
Onun saldırılarına "cevap" vermeyip elimiz böğrümüzde "süklüm-püklüm" oturacak mıydık?..
Boks salonlarında asılı duran bir "kum torbası" değiliz ki; her "vuruş"ta sağa-sola sallanıp, duralım!..

O KÖY... TAŞ'LAR BAĞLI, İT'LER SERBEST!

Ahmet Hakan istiyor ki;
"Kendisi sürekli saldırsın, ama Vakit bunları görmeyip, bir devekuşu gibi başını kuma daldırsın!"
Yok öyle yağma!..
Kim saldırırsa, cevabını da misliyle alır!..
Çünkü burası, "o köy" değil!..
Malûm, merhum Nasreddin Hoca, bir köye gitmiş... Köyün girişine varmasıyla birlikte "bütün köpekler" bir araya gelip, "topyekün saldırı"ya geçmişler!..
Merhum Hoca bakmış ki, ortalık "köpek" dolu, ama köpeklere "hoşt" diyecek bir tek "insan" yok!..
Çaresiz, "iş başa düştü" deyip yere eğilmiş...
Ki, bir "taş" alıp da "köpek"lere atsın!..
Ama, ne mümkün!..
"Taş"lar, "devlet kadrolarına çöreklenen solcular" gibi, bir türlü yerinden kımıldamıyor!..
"Allah Allah" demiş Hoca;
"Bu ne biçim köy?..
Taş'ları bağlamışlar, Köpek'leri salmışlar!"
Evet, Ahmet Hakan da, işte böyle bir "köy" istiyor!..
"Kendisi" saldırsın, ama "Vakit" sussun!..
Nerede bu yoğurdun bolluğu?..

VAH VAH... "DİSKUR"DAN "UÇKUR"A!

Size bir şey söyleyeyim mi;
Ahmet, şu an "med-cezir" yaşıyor!..
Bunu açıkça "itiraf" edemese de, ruhundan yazılarına yansıyan "gel-git"leri görebiliyorum!..
Kanal-7'de iken "kral"dı!..
Benim de bir zamanlar yazdığım gibi, "Ülker'siz çay saati, Ahmet Hakan'sız Haber Saati düşünülemez"di!..
"İtibarlı"ydı... "Adam yerine konuluyor"du!..
"Ses" getiriyor, "gündem" oluşturuyordu!..
Yani, bir "diskur"u vardı!..
Ya şimdi?..
Kendisinin de "itiraf" ettiği gibi;
"Flaş!.. Flaş!.. Ahmet Hakan bu sefer de falancayla beraber!.. İslâmcı gazeteciydi, playboy oldu" türünden, pespaye "Televole" haberleriyle gündemde!..
Kolay değil tabiî;
"Diskur"uyla anılmak için yola çıkıp da, "uçkur"uyla gündeme gelmek, bir insanın kolay kolay hazmedebileceği bir "aşağılanma" olmasa gerek!..
Düşünün hele;
Gecenin bir saatinde telefon açıp diyorlar ki;
"Show TV'yi aç, senden söz ediyorlar!"
Televizyonu açıp, bir de görüyor ki; hakikaten "Uçankuş" adlı "Gayyâ Kuyusu"na düşmüş!..
O da yetmemiş, yine kendi ifadesiyle Kenan Erçetingöz adlı birinin "dangul-dungul yorumları"na maruz kalmış, "basit ve avam" olmaktan öteye bir türlü geçemeyen Tuğba Özay adlı bir kadının diline düşmüş!..
Evet, evet;
"Diskur" niyetiyle çıkılan yolun sonu, gelip "uçkur" muhabbetine dayanmış!..
Neye niyet, neye kısmet?!?
İşte bunu kaldırmak kolay olmasa gerek!..

"SON"UNUN BÖYLE OLACAĞINI BİLİYORDU!

Ama, şu da var!..
Ahmet Hakan, daha Kanal 7'de iken işlerin bu raddeye geleceğini, "sonunun bu olacağını" biliyordu!..
Evet, biliyordu ki, Gerçek Hayat dergisinin 24. sayısında, kendisine yöneltilen sorulara şöyle cevap veriyordu:
"atv'ye transfer edilmeniz gündeme geldi?"
-Hayır gelmedi, böyle bir şey yok.
"Olsa gider misiniz?"
-Gitmem... Büyük konuşuyorum, gitmem.!!!
Niçin gideyim ki atv'ye?..
"Para?"
-Bunun muhasebesini hiç yapmadım, fakat yüksek meblâğlar teklif edilse de kabul etmem...
Çünkü bu benim için bir son olur.
Bana verecekleri para, benim bir nevi emeklilik tazminatım gibi olur. Henüz, emekli olmaya niyetim yok!..
Lütfen dikkat!..
Ahmet Hakan, bu röportajın yapıldığı günlerde "Kanal-7'de"dir... Yani, "hatırı sayılır bir itibarı" vardır!..
Dolayısıyla, "atv'ye gitmeyi" reddederken;
"Çünkü bu, benim için bir son olur" demektedir!..
Ahmet Hakan, işte şimdi "bu sonu yaşamakta"dır!..
"Diskur"uyla anıldığı günlerden, "uçkur"uyla gündeme gelmenin sonu, elbette "çukur"dur!..
Evet, yine kendi ifadesiyle;
Son yıllarda tam bir "Gayyâ Kuyusu"na düşmüştür!..
Yazık, çok yazık!..

"GAYYÂ KUYUSU" NASIL BİR KUYUDUR?

"Gayyâ Kuyusu" dedim de aklıma geldi... Ahmet Hakan, bu tabiri "Show TV" ve o kanaldaki "Uçankuş" programı için kullanıyor...
Yanlış anlamalara ve yorumlara meydan vermemek için, ifadesini aynen alıyorum:
"Televizyonu açıyorum, hakikaten de Uçankuş adlı gayyâ kuyusuna düşmüşüm!"
Peki, Ahmet Hakan, bu kavramı "tesadüfen"(!) mi kullandı, yoksa "bilinçli" olarak mı?..
Çünkü efendim, "Gayyâ Kuyusu"nun sözlüklerdeki anlamı şudur:
"Cehennemde bulunan bir kuyu!"
Ahmet Hakan, şimdi "o kuyu"da, iyi mi?!?
Şahsen ben, Ahmet Hakan'ın; bu "İslâmî kavram"a yabancı olmayan biri olarak, "Cehennemde bulunan kuyu" demek olan "Gayyâ Kuyusu" tabirini kullanmış olmasını, "bilinçaltının dışavurumu" olarak algıladım!..
Uzatmayalım...
"Show TV"deki "Uçankuş" adlı "müptezel" programı, "Cehennem Kuyusu"na benzetiyor!..
Kendisinin, işte bu "Cehennem Kuyusu"na atılmış olmasına da "isyan" ediyor!..
Şu işe bakın ki;
"Kendi kuyruğu"na basıldığında, "Uçankuş programı"nı "Cehennem kuyularından bir kuyu" olarak niteleyip, hakkında yapılan yorumları "dangul-dungul, basit ve avam, çemkirme, maskaralık" şeklinde değerlendiren ve bu tür yayınlardan "acayip gıcık olduğunu" söyleyen bir adam, önceki gün kalkmış;
"Cenab-ı Allah'ın isimleri arasında bulunan Gaffur, Aziz, Kadir ve Mennan isimleri"nin, TV'lerdeki dizilerde; "iğrenç, aşağılık, ırz düşmanı ve yalaka tiplemeler"de kullanılmasını "şeytanlık" olarak niteledik diye, "gazetem Vakit"e demediğini komamış!..
Demek ki; "lümpen"liği tuttu yine!..

"SOY OĞLUM SOY!.. DAHA FAZLA KARI SOY!"

Hepsi bir yana da;
"Şeytanlık"lara yönelik eleştirilerimizin "din-iman" uğruna değil de, "gazetenin tirajını artırma uğruna" yapıldığını söylemesi, "çemkirme"nin de ötesinde, "hoşt" dedirtecek türden bir "saldırı" gibi geldi bana!..
Bir an için;
"Bizim yayınlarımız; Ahmet Hakan'ın içine düştüğü Gayyâ Kuyusu'ndan acaba öyle mi görünüyor?" diye düşünmedim değil!..
Ama, hayır; kendisi "Gayyâ Kuyusu"na düştüğünü söylese de, ben onu "Cehennem çukuru"nda görmek istemem!..
Sadece ve sadece, içinde debelendiği "çelişki çukuru"nu hatırlatmak istedim...
Bir de şunu söylemek istiyorum:
Bizim; "sevdirmeyen, nefret ettiren!.. Birleştirmeyen, parçalayan!.. Yüceltmeyen, küçük düşüren" yayınlar yaptığımızı ve bununla da "tiraj ve abone sayısını artırmayı" amaçladığımızı yazmış ki;
İşte açıkça söylüyorum;
"Kim ki; mukaddes İslâm'ı ranta çevirmek, Müslümanları istismar etmek ve mukaddes değerleri daha çok abone yapmak için kullanıyor veya böyle bir şeyi aklından geçiriyor ise; onlardan daha alçak, daha sefil, daha namussuz ve daha şerefsiz insan yoktur!..
Amma, böyle bir maksat taşımadıkları halde; böyle göstermeye yeltenen kim varsa da; aynı derecede namussuz, alçak, sefil ve şerefsizdir!"
Bunu böylece ilân ettikten sonra, şimdi de soralım "Gayyâ Kuyusu"nda çırpınan Ahmet Hakan'a:
- "Soy oğlum, soy!.. Daha fazla karı soy ki, tirajımız patlasın!" diyenler, acaba "ne adına" yapıyor bunu?.. O karıları "yüceltmek" için mi?..
- Gazetelerinde 9 sütuna "Yalan rüzgârı" başlıkları atanlar; Erbakan Hoca'nın "sevilmesi" için mi atıyordu o başlığı, yoksa ondan "nefret" edilmesi için mi?..
- Ya, "irticaya karşı topyekün savaş" açanların "hedefi" neydi?.. Toplumu "birleştirmek" mi istiyorlardı, yoksa "parçalamak" ve "birbirine düşürmek" mi?..
- Al sana, taptaze bir örnek: Konya'daki bir "doktor ihmali"ni büyütüp de "türban faciası" başlığını atan, "benim gazetem" miydi, yoksa "senin gazeten" mi?..
Bu haberler "ayrımcılığın dikâlası" değil miydi?..

KEŞKE "YATAĞA İŞEMEK"LE KALSAYDIN!

Bak Ahmet'im, Hakan'ım, Coşkun'um;
Eğer "milleti cephelere bölmek isteyen birilerini" arıyorsan, "Vakit'in niyeti"ni okumayı bırak da, "Hürriyet'in cinayetleri"ne bak!..
Şu anda, senin de "çatısı altında" bulunduğun o gazetenin "manşet"leri yüzünden, bu ülkede nice insanın "maişet"leri kesildi ve bir kısmı da bunalıma girip "intihar" etti biliyor musun?..
Sadece "28 Şubat Süreci"ni hatırla, yeter!..
Unutma ki;
"1997-1998 yıllarında İGDAŞ'ta yolsuzluk yapıldığı" iddialarına sen de muhatap olmuş, "şimdi altında bulunduğun çatı"dan, "Ahmet Hakan Coşmuş" şeklindeki saldırılarına, hem de manşetlerden maruz kalmıştın!..
"Başa kakmak" gibi olmasın ama; "sanık" diye yaftalanıp, "yargısız infaz"a uğradığın o günlerde sana "sahip" çıkan, yine "bu gazete" olmuştu!..
Ama, sen ne yaptın;
"Paça"yı kurtarınca, onların safına geçip, başladın "çemkirme"ye!..
Aslında var ya; 1980'li yıllarda "misafir olduğun evin yatağına işediğini" yazarken, az bile yazmışım!..
Çünkü sen, şu anda "ekmek yediğin kabın içine eden" bir mahlûk oldun çıktın!..
Hem de; bizi "tiraj peşinde koşan" bir gazete olarak yaftalayıp, "kendi patronunun döndüğü köşeleri ve virajları" yazamayan, "POAŞ'taki 1 milyar dolarlık vergi peçelemesi"ne el uzatamayan bir garip mahlûk!..
Bırak "Vakit'i heceleme"yi de,
"POAŞ'taki peçeleme"yi yaz aslanım!..
Bak Ahmet'im, Hakan'ım, Coşkun'um;
Bunları yazmakla, sanma ki, seni "ciddi"ye alıyorum!.. Senin nasıl "psikolojik bir travma" yaşadığın, kulağıma geldiği için, sana sadece acıyorum!..
Benim derdim "sen" değilsin!..
Benim derdim; "Yaz Ahmet yaz!.. Bizimkiler nasıl olsa seni okumuyor, bari sizinkilerden okuyucu kaparız!" deyip de, sana "coşku" verenler!..
Evet, "sana" söylüyorum ki;
"Üstündekiler" anlasın!..
Bak, demedi deme;
Bundan sonraki yazılarımda, "bel altından" değil, doğrudan "dalak"tan başlarım yazmaya!..
İşte o zaman, tam düşersin "Gayyâ Kuyusu"na!..
Herhalde anlarsın "dalak" meselesini...
Çünkü,
O kadar da "çömez" ve "salak" değilsin!..
------
Herhalde "görevi" bu!
Önce "çetele"sini vereyim:
- Fethullah Gülen Hocaefendi aleyhinde 22 yazı, - Vakit aleyhinde 10 yazı, - YeniŞafak aleyhinde 9 yazı, - Kur'an Kursları ve İHL'ler aleyhinde 6 yazı, - Milli Görüş Lideri Prof. Necmettin Erbakan aleyhinde 2 yazı - Cübbeli Ahmet Hoca aleyhinde 4 yazı, - "Radikal" yaftasını astığı Müslümanlar aleyhinde 3 yazı, - Ve, Mehmed Şevket Eygi aleyhinde 1 yazı.
Bunlar, Ahmet Hakan'ın; "yönü kıblede, alnı secdede" insanlar için kaleme aldığı yazılar...
Toplam olarak 57 yazı...
Yani, "haftada birden de fazla" Müslümanlara dil uzatmış!..
Peki, "kartel gazeteleri" ve özellikle Hürriyet ve onun "frikikçi" patronu Aydın Doğan hakkında bir tek yazısı var mı?..
Hayır!..
Demek ki, "kendisine verilen görev" bu!..
Evet, "Müslüman"lara saldırmak!..
"Ücret"ini de, herhalde "bolca" alıyordur!..


Not: Bu yazı Ahmet Hakan'ın daha önceleri aynı kulvarda kafa tokuşturduğu bir yazar tarafından kaleme alınmış durumda. Hani derlerya "At öldü, ortaklık bozuldu" diye. Bizim Belçika'da yaşanan kör döğüşüde bunun benzeri.
Bir bakıyorsunuz "herkes sarmaş dolaş". Sonra birden ne oluyorsa herkes düğüm oluyor nedense!. Belçika'da bilhassa yerel basının, ki, zaman zaman ulusal basın temsilcilerinden bazı zati muhterem kahramanlarında karıştığı polemiklerin bu tartışmadan pek farkı yok gözüküyor.

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.