Haberin yayım tarihi
2009-05-13
Haberin bulunduğu kategoriler

'Bilge Köyü Katliamının' Gündem Getirdikleri..

Mardin'in Mazıdağı ilçesine bağlı Bilge köyünde yaşanan son derece üzücü katliam, GKK, yani "Geçici Köy Koruculuğu" sistemine ilişkin tartışmaları yeniden başlattı.

Bilindiği üzere DTP ve öncesi partiler, koruculuk müessesine başından beri karşı olduklarını her fırsatta dillendirmiş ve bunu tartışmalara konu etmişlerdi.

Koruculuk sistemi veya uygulaması, PKK'nın eylemlerini en üst seviyeye çıkarttığı 90'lı yılların hemen başında, bölge halkının isteği ile doğan zaruret ve Devlet'in onayı ile başlamıştı. O dönemde, kendilerini ve köylerini korumak arzusunda olan bazı sınır ve merkezlere uzak köyler Devlet'ten silah istemiş ve böylece gönüllülük ilkesinden hareketle Gönüllü Köy Koruculuğu başlamış, giderek de yaygınlaşmıştı.

Gelinen noktada bugün, 60 bin civarında GKK'nın faaliyet gösterdiği belirtiliyor. Yurt içi ve dışı olmak üzere toplam 5-6 bin teröristin varlığı düşünülürse, korucu sayısının gerçekten de büyük ve önemli bir sayı olduğu görülüyor.

Başta PKK olmak üzere DTP ve öncesi partilerin koruculuğa karşı olmalarını anlamak ve onlara hak vermemek çok da zor değil. Çünkü PKK, korucu köylerine pek yanaşamıyor, yiyecek, içecek, barınma, haber ve bilgi alma ihtiyacını bu köylerden kolaylıkla karşılayamıyor. Ayrıca, korucuların bölgeyi ve koşullarını iyi biliyor olmaları da PKK için önemli bir handikap olarak değerlendiriliyor.  

Ancak, buna rağmen, Bilge köyü korucuları arasında yaşanan bu vahşetin, koruculuk uygulaması ve işleyişi ile ilgili hiçbir ilgisi ve alâkası olmamasına rağmen, tartışmaya açılmasına sebep olmasını bir fırsat olarak görmek ve uygulamayı yeniden gözden geçirmek gerekiyor.

Öncelikle koruculuğun feshi halini kısaca ele alalım.

Yaklaşık 60 bin korucu, çok önemli bir rakam. Ailelerini de eklerseniz sayı üçe-beşe-ona katlanıyor.

Bu insanların büyük bir çoğunluğu, bölgedeki terör nedeniyle tek geçim kaynakları olan tarım ve hayvancılık uğraşlarını terk etmek zorunda kalmışlar. Devlet, güvenliğin yanı sıra, onlara koruculuk maaşı vererek bir anlamda istihdam yaratmış. Şimdi, bu insanların işsiz ve aşsız kaldıklarını bir düşünün!

İşsiz ve aşsız kalan bu insanlar ve aileleri, sizce ne yaparlar?

Ya, büyük kentlere göç ederek sefil olurlar, ya PKK'ya teslim olurlar, ya da örgüte katılmak zorunda kalırlar, çare yok. Üstelik, bugüne kadar yüzlerce şehit vermiş, örgütün hedefi haline gelmiş korucular ve aileleri, Devletin kendilerini yalnız bıraktığını, terk ettiğini düşünüp, Devlete olan güven ve bağlılıklarını da kaybederler.

Bu nedenle, hiç kuşku yok ki kaybeden, önce korucu ve aileleri ve bilahare Türkiye Cumhuriyeti Devleti olur.

Peki, ya kazanan? Ekmeğine yağ sürülen, bir tek ve yalnızca PKK.

Hal böyle olduğuna göre ne yapılmalı?

Bakın, kesinlikle bir şeyler yapılmalı, uygulama yeniden ele alınmalı, yeni ve akılcı düzenlemeler süratle uygulamaya konulmalı. Neden?

Çünkü; bölgede 60 bin korucunun tümünün, bırakın tümünü % 10'unun gerçek anlamda görev yürüttüğünü düşünürsek, PKK'nın bölgede adım dahi atamaması gerekmez mi! En azından bu konu bile uygulamanın yeniden gözden geçirilmesini gerektirir.

Bölgedeki bazı korucuların, "silah ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi kanunsuz işlere bulaştıkları, kimisinin 'Kraldan çok kralcı' bir yaklaşımla bölge insanına zaman zaman baskı uyguladıkları" gibi konularda uzun bir süredir, doğru veya değil bazı kanaatlerin olması da son derece önemlidir.

Koruculuk uygulamasının, hassasiyetle, akılcı ve süratle ele alınması şart gözükürken, dikkati çeken bir başka hususu da buradan belirtmek gerekiyor.

Ahmet Türk ve Sırrı Sakık liderliğindeki DTP heyeti, neden bu korucu köyünü ziyaret ederek, öldürülen korucuların ailelerine taziyede bulundular dersiniz!!!

Öyle ya; korucuları hain ve işbirlikçi olarak gören, onları düşman olarak nitelendiren PKK ve sözcülüğünü yapan DTP değil mi?

Hayatlarını kaybeden bu korucular ve aileleri, bir başka akraba korucular tarafından katledilmeyip, PKK'nın hunharca eylemi sonucu katledilmiş olsalardı, acaba yine ziyaret edilirler mi idi!

Ziyaret edilse idi, buna PKK ne derdi?

PKK'nın, birçok korucu köyü baskını söz konusu iken, bir kez olsun bu köylerden birine ziyarette bulunmamış bir zihniyetin samimiyetine inanılabilir mi!

Bugüne kadar PKK tarafından katledilmiş yüzlerce Kürt vatandaşımız varken, hiçbir şekilde örgütü eleştirmeyen, hatta bundan özellikle kaçınan bir zihniyetin, korucular arasındaki bir anlaşmazlık nedeniyle yaşanmış bir olayı, "Devletin, Kürdü Kürde kırdırma politikası" olarak dillendirerek, O'nu karalamaya çalışmasına ne demelidir?

Bölgedeki halkın bir kısmının gönüllü olarak PKK'ya karşı silah talep etmesine, böylesi bir zihniyet nasıl olur da; "Suçlu Devlet'tir. Çünkü onlara silah vermiştir" diyebilir ki?

Talep karşısında silah veren Devletken, silahın bölge insanı tarafından talep edilmesinin tek nedeni PKK ve ondan kaynaklı terör eylemleri değil midir?

Son soru; dağa kaçırılan, zorla götürülen veya kandırılan zavallı Kürt gençlerinin ellerine, avuçlarına "silah"tan başka ne verilmiş ve bunun karşılığında "gelecekleri ve yaşamları" ise, ellerinden tümüyle alınmamış mıdır!!! 
 
Sabahattin Talu
sabahattintalu@gmail.com    
  
  
  
 

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.