Haberin yayım tarihi
2008-03-14
Haberin bulunduğu kategoriler

Bir tek onlar Kürt, diğerleri hain ve satılmış..

Geçtiğimiz 5 Kasım 2007 tarihinde Washington'da ABD Başkanı G.W. Bush ile Başbakan R.T.Erdoğan arasında gerçekleşen görüşmede, terör örgütü PKK'nın faaliyetleri, eylemleri, DTP'nin kapatılması ve K.Irak olarak adlandırılan bölgedeki PKK'lı unsurlara yönelik sınır ötesi operasyon konularında görüş alış verişinde bulunulduğu basına yansıdı.
 
Görüşmede Başbakan Erdoğan'ın, "Türkiye'de bir Kürt sorunu olmadığı, hükümet partisi AKP'de 75 Kürt kökenli milletvekilinin bulunmasının ve Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da da birinci parti konumunda olmalarının da bunun bir göstergesi olduğu, dolayısıyla DTP'nin de iddia ettikleri gibi Kürtleri temsil etmelerinin mümkün olmadığı" yönündeki açıklamaları da dile getirildi.
 
Ulusal basını yakından takip ettiği anlaşılan PKK üst yönetimi, gecikmeksizin konuya ilişkin eleştiri mahiyetli açıklamalarını, PKK güdümlü bir haber ajansına röportaj olarak verdi. PKK'nın Apo'dan sonraki ikinci adamı pozisyonundaki Murat Karayılan ile yapılan bu röportaj, her yönüyle son derece ilginç, iddialı ve son derece düşündürücü hususları içeriyor.
 
Öncelikle AKP'li Kürt kökenli milletvekilleri ile ilgili olarak, açıklamalarda bulunan Karayılan, "Amerikalılar da bunların Kürt olduğuna inandılar. Bunlar Kürt değiller ki. Bunlar kendini inkâr eden Kürtlerdir. Halkın öz be öz içinden çıkmamışlardır. Kürt mücadelesini yaşamamışlardır, sıkıntı çekmemişlerdir" diyor.
 
ABD'nin Ankara Büyükelçiliği'nde yapılan ve DTP'nin davet edilmediği sabah kahvaltısı konusuna da değinen Karayılan, "Bu durum, ABD'nin ve AKP hükümetinin yeni Kürt muhatapları yaratmaya dönük arayışlarıdır" diyerek, "PKK'ya alternatif arayışlar sonuçsuz kalır. Başka bir örgüt, bu kitle ve toplumu etkileyemez. Bunlar, dikkate alındıklarını düşünüp, umutlanmasınlar.  Bu halk bunları dikkate almaz" açıklamalarında bulunuyor.
 
DTP'nin PKK ile olan ilişkisi konusuna açıklık getirmeye çalışan Karayılan, "DTP eşittir PKK gibi algılama bir çarpıtmadır ve doğru değildir. PKK ve DTP'nin kulvarları farklıdır. Ancak, Kürt sorununun demokratik yöntemlerle çözülmesi için hem bizim, hem de devlet açısından DTP önemli bir aktör konumundadır. DTP'li vekillerin parlamentoda bulunmuş olması bir şanstır. Devletin DTP'nin üzerine gidiş tarzı çok tehlikelidir. Bu, özgür Kürt halkıyla Türk devletinin bir arada yaşama halkalarının sökülüp, atılmak istenmesi anlamına gelir. 'Siz örgüt üyesisiniz, dağa gitmişsiniz' diyerek yalan-yanlış sahte fotoğraflarla o insanları töhmet altında bırakmak kimseye bir şey kazandırmaz. (Töhmet altında bırakmak; haksız yere suçlamak anlamındadır ki, Karayılan'ın da, 'örgüt üyesi olmayı ve dağa gitmeyi' bir suç olarak gördüğü, istemese de anlaşılmaktadır).
 
Devam edelim… Bu partinin arkasında iki milyon oy var. DTP'li parlamenterler ve belediye başkanları halkımız tarafından teveccüh görmüştür, biz de onlara bu nedenle değer veririz" şeklindeki söylemlerini dile getiriyor ve DTP'nin, Kürt sorununda etkili çözümleyici rol oynayabilecek bir noktada durmalarına rağmen sorunun esas sahibi olmadığını da belirterek, altını kalın çizgilerle çiziyor.
           
Kürt sorununun esas sahibinin PKK olduğunu kaydeden ikinci adam konumundaki Karayılan, "PKK'sız, Öcalan'sız çözüm teorileri Kürdistan'da yürümez. Bu tür arayışların hepsi ters dönecektir. Hiçbiri sonuç almaz. Bugün Kürt sorunu çözüm aşamasına gelip dayanmıştır. Bu hassas dönemde, işi olmayan kimseler kendileri ile ilgili olmayan işlere karışmamalıdır" diyerek görüş belirtiyor.
 
Şimdi gelelim yapılan bu açıklamaların en belirleyici özet cümlelerine. "AKP'li Kürt kökenli bölge milletvekilleri Kürt değiller. ABD ile sabah kahvaltısı yapan Kürt siyasetçiler dahil, etnik kimlikleri Kürt dahi olsa, kendileri dışında hiçbir kimse, kurum veya oluşum, Kürt sorununun muhatabı olamaz. DTP de sorunun asıl sahibi değildir. Tek sahibi PKK'dır, Öcalan'dır". Dahiyane açıklamaların özeti bu.
 
Hal böyle ise, yani AKP'li bölge milletvekilleri Kürt değilse, baştan bir tespit yapmak gerekir ki; onlara oy veren, Kürt halkı dedikleri Doğu ve Güneydoğu insanının % 72'si (toplam 111 bölge milletvekilinin 80'i) de Kürt değil veya en azından onlardan yana değil. DTP'nin de içerisinde bulunduğu Bağımsızlar da toplamda 26 milletvekili çıkarttığına göre (111 milletvekilinin 26'sı) oy oranı yaklaşık % 23.6'ya tekabül ediyor.
 
Ayrıca, tüm oyların çeyreğini dahi bulmayan 1 milyon 800 bin oy almış DTP de Kürt sorununun asıl sahibi değil ise, ortada ne kalıyor? Matematik bizi yanıltmıyorsa sonuç; kıyıda köşede kalmış, "Kürt Sorunu" diye tutturan içi boş bir PKK. Öyle ya, DTP'ye verilen oyların tamamının PKK'ya gittiğini düşünsek dahi, oran ancak % 23.6'da kalıyor. Dolayısıyla, dörtte bir dahi oy oranına ulaşılamadığı görülen bir grubun, "Biz Kürt halkının temsilcisiyiz" gibi son derece komik iddialarının ne kadar gerçek dışı olduğu bir kez daha ortaya çıkıyor.
 
Sonuca gelindiğinde; yıllardır iddia edilen ve arzu ettikleri o aşamaya getirilmeye çalışılan, dayatılan, bu konuda dış bazı bilinen destekler de arkasına veya yanına alınarak sürekli gündemde tutulmaya çalışılan, iyileştikçe kaşınılan "Kürt sorunu" dedikleri şeyin, gerçekte ne olduğu veya ne olmadığı bir kez daha anlaşılıyor. Türkiye'de bir "Kürt Sorunu"nun olmadığı, yaşanan veya yaşatılan sorunun, gerçekte PKK örgütünden kaynaklı bir "Terör Sorunu" olduğu, PKK'nın, DTP'nin ve benzeri geçmişteki diğer partilerin Kürt halkını temsil etmediği, etmesinin de mümkün olmadığı, açıkça, bütün çıplaklığıyla, bir kez daha ve tekrar tekrar karşımıza çıkıyor.
 
Sabahattin Talu
Global Yorum İnternet Dergisi
stalu@globalyorum.com 
  
  
 

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.