Haberin yayım tarihi
2008-12-25
Haberin bulunduğu kategoriler

Bu İlk ve Son Özürüm Olsun

Kızmayın emekli büyükelçilerim, paşalarım, eşim, dostum, milletvekillerim ve dahi ülkemin aydın neferleri. Ben de bu metne imza attım. Üstelik bunu hiç de öyle gururla bir halt becermiş insan haleti ruhiyesi içinde söylemiyorum. Tek yapabildiği bu olan bir insanın mahcubiyeti ile söylüyorum.
 
İyi kötü tehcir denilen bir şeyi ötelerden beri bilirdim de bu ülkede yaşayan bazı insanların çok acı olaylar, kıyımlar yaşadığı gerçeği ile ilk ne zaman karşılaştım, ne zaman duydum.
Sanırım üniversite iki ya da üçte olmalıyım. Bir gün öğrenci arkadaşların evinde toplanmıştık. Dersim olayları ve tarihteki Kürt isyanları ile ilgili elime geçen bir kitaptan bahsediyordum.

Sözün bir yerine geldiğimde Sivaslı bir arkadaşım benim ninem de bu yüzyılın başında Anadolu'da yaşanmış büyük bir katliamdan kurtulmuş bir çocukmuş. Malatya'dan Sivas'a gelmiş deyiverdi. Israrla soruyordum ne katliamı, Dersim olamaz, bildiğim Malatya'da bir Kürt hadisesi yok. Nedir, kimdir. Bilmiyor muydu, yoksa gizliyor muydu bilemeyeceğim, 'bilmiyorum diyordu ne katliamı olduğunu ama çok büyük bir katliammış ve biz o kadının torunlarıymışız.' Zaman içerisinde Malatya'ya gidip geldikçe başka başka dostlar edindikçe ne çok hikaye dinledim o günlere dair ve ne kadar çok insan söyledi bu benim de babaannem, ninem, anneannemin annesi gibi lafları. Kimi zaman anlatanların yüzü düşük mahçup, 'Ya işte böyle, yazık değil mi kızım o insancıklara, günah değil mi' sözlerini tekrarlar durur, kimi zaman ise "böyle olmuş ama benim ailem iki çocuğu bu katliamdan kurtarmış. Senelerce bakmışlar' diyerek o iki çocuğun hikayesini anlatırdı. Bizler adeta kurtulan o iki çocukta ruhumuzu arıtmaya çalışırdık.
 
Zaman zaman anlatılan şey o kadar ağır ve insanlık dışı olur ki bunun bir yalan olduğuna, anlatıcının bunamış, saçmalayan bir insan olduğuna inanmak isterim. Kendimce o insanın anlattığı hikaye ve tarihler arasında tutarsızlıklar çıkarmaya çalışırım. Eğer o tutarsızlıkları yakalayabilirsem o olayın da hiç olmadığını düşünerek belki bu vicdani ağır yükün altından kalkabilirim diye düşünürüm.
 
Benim en çok ilgimi çeken bu konuda insanların anlatılanlara karşı gösterdikleri reaksiyonlar olur çoğu zaman. Çoğu hiçbir şekilde bu tür bir konunun konuşulmasını istemez hemen sert itham edici çıkışlarla kaplan kesilir. En kibar çıtı pıtı gördüğün bir insan bakarsın aniden şahinleşmiş, bambaşka bir havaya bürünmüş. Bazıları da seninle beraber o olayları dinler ama o ana kadar düşündüğü şeylerde en ufak bir değişim, kıpırdanma olmaz. Dillerinde aynı türkü "tamam kötü de neden …" ya da "ama onlar da…" ile başlayan standart cümleler devam eder durur. Tabi en üzücü olanları alaycı tavırlar. Bir anda konu bırakılmış sen masaya yatırılmışsın aklın, dinin, imanın, hislerin, dostlukların didik didik ediliyor her bir parça ayrı alay konusu oluyor. Sanırım baş edilemeyen durumlarda insanları sindirmenin en etkili yolu olsa gerek alaycılık.
 
Bu metne imza attım çünkü ta 1915'ten 2008'e gelen bu umursamaz, görmezden gelici, zalim tavıra karşı itiraz hislerimi ortak dillendirme fırsatını bulabildiğim yegane metin bu.  Ve gerçekten bu umursamazlık hali bir özrü hak ediyor.
 
Öte yandan bunun bir gelenek ve kayıtsız bir tavır halinde bundan sonra hayatımda yer eden sıradan imza törenlerine dönüşme tehlikesinden de ürkmüyor değilim. Olaylara olduğu anda müdahale etmeyip ıslık çalarak yanından geçtiğimiz bir dünyada artık o insanlar tüm o acıları yaşamışken ve hiçbir zaman geriye dönüp yitip giden hayatlarını, saadetlerini geri iade etme ihtimalimiz kalmamışken dönüp evet acınızı paylaşıyorum, duyarsızdık, duyarsız ve zalim davrandık özür dileriz gibi bir geleneğin başlaması oldukça ürkütücü benim açımdan.
 
Zira hayat devam ettiği sürece acılar ve zulümler sürüyor. Bütün bir bayramı  17 aydır kuşatma altında olan,  elektrikleri kesilmiş,  yakıt ve yiyecek sıkıntısı had safhaya ulaşmış, Mısır sınırı kapatılmış Gazze'nin  fotoğraflarına bakarak geçirdim. Fotoğraflardan adeta acıları ayıkladım. Kanlar içerisinde bebek resimleri, bir kadının yere çömelmiş önündeki dört çocuğunun cesedine kollarını açmış ağlarkenki görüntüleri, cesetler, kanlı bedenler bunları bir kenara ayırdım. Yıkık evlerin önündeki çocuk resimleri, tel örgü arkasındaki kadınlar, viran olmuş evler, gözleri bağlı kaderlerine götürülen üç genç kız, dört beş İsrail askerinin arasına aldığı korkudan altına kaçırmış küçük bir isyancı çocuk, tencerelerini gösteren sıcak yemeğe hasret insanlar, mısır duvarını yıkıp sınırın öte tarafına yiyecek ve ilaç almaya koşan çoluk çocuk bir halk. Utanmazca, terbiyesizce bu resimleri ayıkladım. Hangileri gözlerimizin önüne serilmeye müsait hangilerini şimdilik bir kenara koymalı diye düşündüm. Ve fotoğraflarda Gazze'ye 55 km. mesafede ışıl ışıl yanan elektrikleri, düzenli caddeleri, bizim Ataköy'ü andıran görüntüleri ile acımasızcasına güzel İsrail şehirlerine baktım.
 
Dostlarımızla bir mektup yazdık Cumhurbaşkanına Gazze'ye sahip çıkmasını talep eden.. 700 civarı imza ile beraber o mektubu Çankaya'ya yolladık. Sessiz, ilgisiz, basının hiç rağbet etmediği küçük bir toplulukla Sirkeci' den hazırladığımız fotoğraflar eşliğinde postaladık. Sanırım denize bir şişede atılmış imdat çağrısı gibi bir şey oldu. Cevap gelme ihtimali çok düşük ama bir umut işte.
 
Birkaç gündür huzursuzluğum iyice arttı. Sanmayın ki bir metne imza koydum birileri parmak salladı, yakınlarım kızdı vs. o yüzden. Hayır bir metne imza koydum. Çünkü hayatları elinden alınmış, topraklarından sürülmüş bir halka yapabileceğim sadece bu kadarcık bir şey. Doğrusu ne ulusal çıkarları düşündüm ne siyaseten doğru olup olmadığı umurumda oldu.
Orada değilim, o günlerde değilim, bir çocuğu gizlice saklama ya da bir zalimin karşısına geçip Allah'tan kork deme şansım kalmadı.
 
Bir metne imza attığım günlerde havalar iyice soğudu. Çoluk çocuk hasta bir bayram geçirdik. Kaloriferleri iyice açtım, evdeki herkese şuruplar, haplar koşturdum. Çorba kaynattım.  Halimize şükrettim…
 
Nicedir Gazze ile ilgili bir yazı da çıkmıyor basında, Mısır'a açılan dehlizler bombalanmış, halk buradan da ihtiyaçlarını geçiremez olmuştu, elektrikleri geldi mi? Ya yakıt? Bu günlerde bir yardım gemisi ablukayı yarıp Gazze sahillerine yanaşmaya çalışacaktı, yanaşabildi mi?
 
Yoksa bir on, yirmi, elli yıl sonra bir mektup da Filistin halkına fırsat varken yardım etmediğimiz günler için yazıp af mı dileyeceğiz. Tamam yapılanlar kötüydü ama diyen koronun gürültüleri arasında… Ben ilk ve son özür mektubum olsun istiyordum oysa.
 
Cumhurbaşkanından da henüz bir haber gelmedi.

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.