Haberin yayım tarihi
2009-03-18
Haberin bulunduğu kategoriler

Çanakkale'de Aynalı Çarşı

1983-1985 yılları arasında Çanakkale Müftülüğü'ne bağlı olarak  görev yaparken Çanakkale'nin neresine baksam duygulanırdım. Hollanda'daki görevimden 1989 da tekrar Çanakkale'ye döndüğümde aynı duyguları yeniden hissettim.
        
O görkemli dağın yamacına bulunan resimde Türk askeri bir elinde tüfeğini kahramanca tutuyor, diğer eliyle de şu müthiş mısraları göstererek adete oku diyordu.

Dur yolcu!

Bilmeden gelip bastığın,

Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.


Gel de duygulanma!
       
Çanakkale'de kaldığım sürece bu dizeleri okumaktan kendimi hiç alamazdım.  Onu okudukça duygularım kabarır, okuduğum çanakkale savaşı hatıraları, gezip gördüğüm şehitlikler beni adeta savaş yıllarına götürürdü.
       
Neyin nesiydi bunca kıyamet?

Kim neyin derdindeydi?
      
Mehmet Akif'i dinliyorum
      
Şu Boğaz harbi nedir? Var mi ki dünyada eşi?
        
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi. 

Eski Dünya, yeni Dünya, bütün akvam-ı beşer,
        
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer 
  
Kimi Hindü, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela...
     
İngliz'i, fransız'ı, Avustralya'lısı,  Kanada'dalı'sı, Yeni Zelanda'lısı, Hintlisi ne varsa tümü çanakkale'de. Dertleri de bir. Niyetleri de.  Koskoca bir "rezil istilâ!", sömürmek. Böylece şu Müslüman Türk milletine iyi bir ders vermek, onu etkisiz hale getirmek ve İstanbul'u almak.
     
İstila etmek, yakıp yıkmak, sömürmek her zaman kimi batılı ülkelerin hep edindikleri yol olmuştur. Tarih boyunca haçlı seferleri hiç durmamıştır. İşgal ettikleri yerleri yakıp yıkmışlar, yağmalamışlar, çoluk çocuk, yaşlı, hasta, kadın demeden öldürmüşlerdir. Çıkarlar uğruna ülkeler yok edilmiştir.
     
Keşke günümüz dünyasında bunlardan hiç söz etmeseydik. Bunlar artık geride kalmış olsaydı. Keşke hep hoş görüden, haktan-hukuktan, sevgi ve insanlıktan konuşsaydık. Ancak görüldüğü gibi yaşadığımız bugünkü dünyada da gene işgal edilen, istilaya uğrayan, sömürülen ülkeler hiçte az değil. Çok uzakta değil, daha dün Filistin'de, Bosna'da, Çeçenistan'da, kıbrıs'ta, Afrika'nın ve dünyanın bir çok bölgesinde aşağı yukarı aynı çıkarlar için çocuklar, yaşlılar, hastalar, kadınlar en modern silahlarla öldürülmekte ve de öldürülmeye devam edilmektedir.
     
Hiç bir dönemde müslümanlar başkalarının ne toprağını, ne gelir kaynaklarını ve ne de inancını hedef almıştır. Onlar savaşmak zorunda kaldıkları ülkelerin savunmasız halkına asla en ufak bir zarar vermemişlerdir. O yöre halkına zarar vermek bir tarafa, ekili tarlalarından geçerken  mahsulü çiğnememek için gereken titizliği göstermişler, öyleki askerler bağların, meyve bahçelerinin bulunduğu alanlardan  geçerken almış odukları meyvelerin ücretini sahiplerine ödemişlerdir.
     
Peygamber Efendimiz düşmanla savaşmaya giderken askerlerine savaş esnasında kesinlikle çocukları, yaşlıları, hastaları, din adamlarını öldürmemelerini, eli silah tutamayan hiç kimseye dokunmamalarını söylerdi.
     
İslam Dini, savaştan değil, barıştan yanadır. İslâm'da savaş savunma eksenlidir.
    
İyi araştırma yapılınca görülecektir ki tarih boyunca müslümanlar, ya zulümdem, kötü yönetimlerden kurtarılmasını isteyen o ülke insanları tarafından ülkelerine davet edilmeleri üzerine yardıma gitmişler ya tehdit edilmeleri yahut saldırıya uğramaları karşısında savaş durumuna geçmişlerdir.
    
Güçlülerin mazlumları ezdiği, haklarını gasbettiği ve mallarını mülklerini yağmaladığı bir dünyada caydırıcı bir güce kesinlikle ihtiyaç vardır. İşte böyle bir ortamda müslümanlar özellikle Osmanlı Devleti bu kötü durumu, gerginliği barışçıl yollardan çözebildikleri durumlarda asla savaşmayı tercih etmemişlerdir. Gittikleri ülkeleri kesinlikle işgal etme niyeti taşımamışlardır. Mağlup ettikleri ordulara ve halklara hiç bir haksızlık yapmamışlar ve hiç bir konuda baskı uygulamamışlardır.. Her alanda tam bir özgürlük sağlamışlar, adaletli olmuşlardır. [OpicC:10303]
     
Daha sonra o yöre halkı müslümanların adaletinden, hoş görüsünden, sosyal davranışlarından ve insani ilişkişlerinden memnun kalarak.birlikte kalabileceklerini, beraber yaşıyabileceklerini kendileri kararlaştırmışlardır. Dolayısıyla müslümanlar da kaldıkları yerleri kalkındırmışlar, ilim, kültür, sanat, teknik ve ekonomik yönden o ülkeleri verimli hale getirmişlerdir.
      
Düşman hiç bir zaman yukarıda sıraladığımız ilkeleri taşımadığı gibi sürekli işgal edip, ülkeleri harabeye çevirmek, gözüne kestirdiğini tarihten silmek düşüncesinde olduğunu tutum ve davranışıyla göstermiştir.
     
İşgalci devletlerin Çanakkale'ye gelişleri de bu düşüncelerle olmuştur. Ancak karşılarında  birlik beraberlik içinde hareket eden, iman dolu kahramanca göğüs taşıyan topyekün bir milleti bulunca neye uğradıklarını şaşırmışlardır. [OpicC:10304]
      
Çanakkale sahillerini dolaşırken yerleri belirlenmiş ve yapılmış bir çok şehit mezarına rastladım. Her birine fatiha okudum. O anda Mehmet Akif'in mısraları dilime geldi
     
Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
       
İste çignetmedi namusunu, çiğnetmiyecek.
                     -------- 
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
       
Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın

     
Çanakkale'de kaldığım yıllarda aynalı çarşıya çok giderdim. Küçük kapalı bir çarşı. Öyle çok miktarda ayna da yoktur. Olan aynaların da tarihle bir alakası bulunmamaktadır. Bununla birlikte çanakkale savaşında buranın kullanıldığından söz edilmektedir.
      
Kapalı çarşının sağında ve solunda küçük dükkanlar vardı. Orada bulunan kimi esnafla zaman zaman çay sohbetlerimiz olurdu.
      
Asıl Çanakkale Şehitliğinin bulunduğu alan o yıllarda çok bakımsızdı. İlgi bekliyordu. Neyseki daha sonra sahip çıkıldı da Çanakkale'yi geçilmez yapan kahramanlara lâyık hale getirildi.
     
Bütün şehitlerimize Cenab-ı Hak rahmet eylesin. 
  
Bekir DEMİR 
Houthalen Camii Din Görevlisi

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.