Haberin yayım tarihi
2007-01-17
Haberin bulunduğu kategoriler

Deniz ,yaşlı adam ve çocuk ..

Buruşuk parmaklarıyla kumsaldaki taşların arasından ince ,ensiz olanları seçmeye çalışıyordu. Avucuna aldığı taşların pürüzsüzlüğü ile ellerinin kırışıklığı öylesine tezat yaratıyordu ki kendisi bile şaştı bu duruma.

Demek ki zaman böyle bir şeydi.

"Kıyısı olmayan nehir.Sürekli akıyor ve hiç bir yere tutunamıyorsun."
Ve en büyük kumandanların bile yenemediği yegane şey zamandı .
"Takma kafanı" diye düşündü yaşlı adam ,hala böyle genç sözlerle düşünebiliyordu demek ki hala genç sayılırdı.
"Zamanla mücadale etmek için,kendi yaşını düşünürsek fazla yaşlı,zamanın yaşını düşünürsek fazla genç, küçük kalırsın beyefendi "diye gülümsedi kendi kendine
Yaşlılık biraz da bilgelik demekti.
Ve eğer o da olmasa bu ağrılar hiç çekilmezdi.
Yine gülümsedi.
Hala kendi kendisiyle dalga geçebiliyordu demek.
Çaktırmadan etrafı kolaçan etti .
Doğrusu bu yaşında kendi kendine konuşup,gülen bir deli olarak anılmak istemezdi.
Tekrar ciddi yüzünü takındı.
Eline aldığı kaymak taşları,küçükken arkadaşlarıyla aralarında ince, ensiz taşlara öyle derlerdi,avucunun içinde o günleri hatırlamak istercesine şöyle bir okşadı.
Gülümsedi.
Bu kez kendisine engel olmadı.
Denizin kenarında yalnızca ikisi vardı.
Yaşlı adam ve küçük çocuk
Kim daha gençti acaba ?
Güneşin sapsarı ışınları ile altın rengi parlayan masmavi deniz mi,ikide bir gülümsemesine neden olan ve derisinin üzerinde kahverengi noktaların aksine hala ölmeyen duyguları mı,yoksa kaymak taşların minik ellerinden taştığı bu çocuk mu?

Onun gözlerini taşıyan bu çocuk.

Bilemedi.
Gülümsedi.
Daha denizin üstünde taş bile sektiremeyen biri için fazla mağrur sayılırdı bu küçük bebek.

"Hadi bana taş ver !"

İşte bir emir daha.
Hayatı boyunca emir almaktan nefret etmiş ve bunun için neredeyse her girdiği işte birileri ile kavga etmiş,istifa etmiş,ayrılmış hatta sırf bu yüzden yani huysuzluğun getirdiği mecburiyetten kendi işinin sahibi olmuş biri için şimdi bir çocuktan emir işitmek ne acayip bir durumdu.

Emre uydu.

Sızlayan beline,kaya gibi sert geçmişine rağmen ağır ağır eğildi ve bir kaymak taş daha buldu ve bulduğu an hissettiklerine bir kez daha şaşırdı.
Emir almış olmaktan gocunmadığı yetmiyormuş gibi bulduğu taşın özelliğini anlatarak sanki daha da yaranmaya çalışıyordu bu bacaksıza.

"Evlat, bu bir kiremit taşı" dedi.
"Bunlarla çatılarımızı kaplarız ki sular evimizin içine girmesin ya da üstüste koyar tuğladan duvar öreriz.Bak, bununla yere çizgi bile çizebilirsin!"
"Örmek ne demek"dedi çocuk.
Sonra cevabı bile beklemeden onca yorgunlukla eğilerek aldığı taşı bir çırpıda denize atıverdi.

"Bak, ben daha uzağa attım!"

Bu, kıyıya vuran küçük dalgalarda yuvarlana yuvarlana kenarı, köşesi erimiş,ovalleşmiş kiremit taşının özelikleri anlaşılan hiç mi hiç ilgisini çekmemişti.

"Hadi yenisini bul."

Bir kez daha emre uydu
Bu kez farklı bir şey bulmalıydı.İlgisini çekecek bir şey.Yıllarını deniz kenarında geçirmiş biri için bir çocuğun merakını uyandırıcak bir şey bulmak zor olmamalıydı.

"Deniz minaresi?I ıh olmaz ,yutar."
"Midye kabuğu?Kırılıp elini kesebilir."
"Kaymak taşlar da işe yaramadı,zaten kaydıramıyor da ,kiremiti de umursamadı."

Hah işte !

Yeşil renkte bir şişe parçası.
Belki bir zamanlar soda yada gazoz şişesiydi.
Şimdi ise çakıl taşlarının arasında tuzlu suları yiye yiye matlaşmış,taş şeklini almış,hatta belki de kendini gerçekten taş sanmaya başlamış bir cam parçası .

"Bir cam parçasını mı eleştiriyorsun" diye kendi kendine hayıflandı.
"Senin bir zamanlar o asık suratınla yönettiğin onca şirketi,girip çıktığın çetrefilli işleri düşünürsek şimdi deniz kenarında bir taş parçası buldun diye sevinmene ne demeli?Hiç olmazsa, şu gariban cam parçası ,senin gibi ,beni buldular diye sevinç gösterileri düzenlemiyor!"

"Hadi ama, taş bul bana."

Çocuğun uzaktan sızlanma tonundaki son emiri ile daldığı düşüncelerden koptu.
"Bak,yeşil bir taş" diye seslendi çocuğun ilgisini çektiğini umarak.
"Ama gerçekten fazla oluyor artık" diye geçirdi aynı anda içinden.
"Bir saniyelik ilgisi için şurada çırpınıp duruyorum ve …"

"Hani? Ver bana yeşil taşı."

Olmuştu işte, sonunda bu, dünya yıkılsa umursamadan saf saf kumsalda koşturmaya devam edecek yumurcağın merakını uyandırmayı başarmıştı galiba.

"Ne yapıcam bu yeşil taşla?Hadi bana öğret!"

Demek ki o kibirli dudak bükmelerin altında böyle kolayca ortaya çıkıveren bir tevazu da vardı."Hadi bana öğret!"Yaşlı adamı teslim alan da bu masumiyetti zaten. Öğretmeyip ne yapacaktı ki ?


"Bu aslında taş değil cam…"dedi yaşlı adam.
"Bu aslında taş değil cam."Tekrarladı çocuk.
"Evet cam,şimdi taş gibi gözüküyor üstü mat ,ama bak böyle ayaklarını denize sokmadan suda ıslatırsan"yeşil cam parçasını çocuğun eline tutturup suya soktu "işte böyle aferim,rengi değişir ve şimdi işte böyle güneşe bakabilirsin."

Güzel,yeterli ve pratik bir açıklama yapmıştı işte.İşin aslı küçük bir çocuğa yeşil taşın renginin neden ve nasıl değişeceğini anlatabilmek,büyük bir adama vergi kanunu ezberletmekten daha zor olabilirdi.Ama o kolayca başarmıştı bunu.
"Bende iş bitmemiş hala" dedi. Eski toprak başka oluyordu.
Gülümsedi.

"Çok güzelmiş yeşil taş."

Ve işte büyük ödül.Bunca çabanın sonunda bir beğeni sözü ,bir aferim alabilmişti.
Küçük çocuğun soğuk yanaklarından öptü,sonra minik elinden tutu.
Sahil boyunca yürüdüler.
Yaşlı adam yürürken "acaba mutluluğu yeşil bir cam parçasında bulacağımı bilseydim bunca yıl çabalar didinir miydim "diye kendi kendine düşündü.
Ya da o yeşil cam parçasını yıllar önce kendi çocukluğunun geçtiği sahilde bulmuş olsaydı hiç elinden bırakır mıydı?

Gülümsedi.
Yaşlılık bazen anafikri es geçip kelimelerle oynayabilme keyfiydi.

İşte tam bu sırada küçük çocuk yaşlı adamın elinden kurtulup denize doğru koştu, yaşlı adam"dur, dikkat et" demeye kalmadan, yeşil cam parçasını olanca gücüyle suya fırlatıverdi.

"Dede bak,senden uzağa attım,babamdan da daha uzağa atıcam."

Yaşlı adam hiç tereddüt etmedi.
"Evet oğlum, benden daha uzağa attın, babandan da daha uzağa atacaksın…"

Ve ardından yine gülümsedi.
Bilgelik belki de herkesin kendi yeşil taşını bulmasına izin vermek demekti.

Kerimcan KAMAL

NOT:Fırsat buldukça bir öykü benden size. İlk öykü olarak çok sevdiğim bu öyküyü yolluyorum.

Derleyen:Emine Çelik

 

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.