Haberin yayım tarihi
2008-12-20
Haberin bulunduğu kategoriler

Eğri Otur, Doğru Konuş…

Bugünlerde Başbakan R.Tayyip Erdoğan'ın neredeyse her söylemi, ya bir yerlere çekiliyor, ya eleştiriliyor, ya abartılıyor, ya çarpıtılıyor, ya da magazinleştirilerek sürekli gündeme oturtuluyor.
 
Erdoğan'ın Hakkâri gezisinde yapmış olduğu konuşmasında sarf ettiği "İstemeyen buyursun istediği yere gitsin" sözü, epeyce bir konu olmuştu basınımızda ve "Ya sev, ya terk et" malum sözüyle özdeşleştirilmişti hemen.
 
DTP'liler, "Bu topraklar bizim" anlamına gelen, "Kimi nereden kovuyorsun" diyerek tepki gösterdiler.
 
Ulusal basındaki bazı Erdoğan ve AKP karşıtı bilinen kalemler de "Tehlikeli, radikal ve faşizan bir söylem" olarak değerlendirerek eleştirilerini ortaya koydular. 
  
Başbakan'ın Hakkâri'deki bu söylemi, TBMM Genel Kurulu'nda yapılan 2009 yılı bütçe görüşmelerinde yeniden gündeme geldi. Erdoğan, burada yaptığı konuşmasında, Güneydoğu ziyaretleri ve yapılan yatırımlar hakkında bilgi verirken, "Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak orada açılışlar yaparken, bunu hazmedemeyenler arabaları yaktılar. Teşkilat binalarının cam-çerçevelerini indirdiler. Bu mu demokrasi, insan hakları, bu mu özgürlük?" diye konuştu.
 
Bu konuşmaya DTP'lilerden sert tepkiler geldi. Başlayan karşılıklı sataşmalarda DTP'liler Erdoğan'a; "Bir Başbakan 'Ya sev ya terk et' diyemez. Faşist Le Pen gibisiniz" sözünü sarf ettiler. Başbakan ise sinirlenerek, "Le Pen sizsiniz. Siz, bu ülkede Nazizmi hortlattınız. Hakkâri'deki konuşmamda böyle bir ifadem yok. Bu ülkeye ayrımcılık tohumları ekenler, kendilerini çek etmeli. Tehditle oy topluyorsunuz. Demokrasinin, özgürlüklerin yolu oradan geçmiyor. Bu ülkeyi böldürtmeyiz" karşılığını verdi.
 
Hakkâri konuşmasını bir kez daha tekrarlama ihtiyacı duyduğu anlaşılan Erdoğan; "Biz Hakkâri'de, tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet dedik. Buna karşı çıktılar. Buna karşı çıkanın, Türkiye'de yeri yok. Buyursun, istediği yere gitsin dedik ve tüm bu sözleri terör örgütü yandaşları için söyledik. Siz de bu örgüt gibi düşünüyorsanız, yandaşıysanız, söylenecek başka bir şey yok" diyerek sözlerini tamamladı.
           
Karşılıklı atışmalar, atışmalar, atışmalar …

Genel Başkan sıfatı nedeniyle, DTP'li Ahmet Türk'ün bu konudaki görüşlerinin önemli ve belirleyici olması gerekir.

Türk, "Bu ülke ve bayrak, elbette ki bu değerleri yaratan Kürtlerin, Türklerin ve diğer kesimlerin (!!!) ortak değeridir. Bu ortak değerler, hiç kimsenin tekelinde değildir. Ancak, Erdoğan'ın tekçi ve ırkçı yaklaşımını reddedenleri, bu ülkeyi terk etmeye davet etmesi, tam bir aymazlıktır. Bu vatan, hepimizin ortak vatanı (!!!) değil mi? Kim kimi, kimin vatanından kovuyor. Diyalog çağrılarımıza ret cevabı veren Sayın Başbakan'dır. Buyurun, bu halkın iradesine (!!!) saygı duyduğunuzu gösterin. Bir araya gelip, sorunun çözümünü tartışalım.

DTP, bu sürecin önünü açacak diyaloga hazırdır. Demokratik çözüm ve barış adına (!!!) hodri meydan diyoruz" diye konuştu.

DTP'nin ikinci adamı, aynı zamanda birinci kadını olan Emine Ayna ise, DTP'nin yerel seçim startını verdiği Hakkâri'de (Ne tesadüf, start Hakkari'de veriliyor!!!); "Başbakan gelip bu halka, ya sev ya terk et diyor. Oysa bu halk, yaşanan onca zulme (!) rağmen bu toprakları terk etmedi" dedi.
 
Bakın, öncelikli olarak şu malum sözü tekrar ele alalım.
 
Söz aynen şöyle; "Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet. Buna karşı çıkanlar, buyursun istedikleri yere gitsinler". Burada söz konusu olan durum, "İstemeyen, istediği yere gidebilir, sakıncası yok" anlamındadır. Yani, "Sen bilirsin, yollar açık" denilmiş ve keyfiyet karşıya bırakılmıştır.
 
Oysa, "Ya sev, ya terk et"de bir zorlayıcılık, şart koşmak vardır. Yani, "İki seçenekten birini seçmek zorundasın, başka çaren yok" denilmekte ve keyfiyet söz konusu dahi edilmemektedir.
 
Ama, gel gör ki, basına malzeme lazımdır. Hem basına, hem fırsatçılara, öküz altında buzağı arayanlara ve hem de kötü niyetlilere. Aynen, "Askerlik, yan gelip yatma yeri değildir"deki gibi. Burada da bana göre, Başbakan mealen, "Şehit verilmesi üzücüdür, ama gerçektir. Çünkü askerler, çelik-çomak oynamıyor, çarpışıyor ve doğal olarak da hayatlarını bazen kaybedebiliyorlar ne yazık ki" demiştir.
 
Sakın yanlış anlaşılmasın. Kimsenin avukatlığına gerek yok. Ancak, zaman zaman eğri dahi oturulsa, ama her zaman doğruyu konuşmak gerektiğine inanıyorum. Dürüst olmak, demokrat olmak, adam olmak, her ne derseniz deyin, sonuçta insan olmak, ne olursa olsun doğruyu söylemeyi ve daima doğrunun yanında olmayı, hakkını vermeyi, haksızlık etmemeyi gerektirir, sevsek de, sevmesek de, beğensek de, beğenmesek de. Ana fikir, net olarak budur.
 
Gelelim asıl konuya ve belirleyici olan birinci adam A.Türk'ün konuya ilişkin ifadelerine …

Türk, "Bu ülke ve bu bayrak, ortak değerdir" diyor.

Bu ülke ortak değer ise, ve bu vatan hepimizin ortak vatanı ise, yıllardır dillendirilen ve dillendirilmeye devam edilen "Kuzey Kürdistan" ifadesi neyin nesi? Bu ülkede Kürdistan diye bir yer mi var? "Kürt coğrafyası" ne demek? Doğu ve Güneydoğu bölgeleri, Kürt coğrafyası ise, Karadeniz bölgesi mesela "Laz coğrafyası" olabilir mi? Ya, Akdeniz, Marmara, Ege, İçanadolu bölgelerimiz, kim ya da kimlerin coğrafyasına giriyor? Yok, sadece Doğu ve G.Doğu, Kürt coğrafyası diyorsanız, geri kalan diğer bölgeler, A.Türk'ün ifade ettiği gibi "Türklerin ve diğer kesimlerin" mi? "Diğer kesim"den kasıt, bu ülkede birlik ve beraberlik içerisinde yaşayan Laz, Çerkez, Abhaz, Ermeni, Yahudi, Rum, Süryani, Arnavut, Pomak, Balkan göçmenleri gibi vatandaşlarımız mı? İfadeye göre Türkiye'de Türkler, Kürtler ve diğer kesim olmak üzere üç ayrı "kesim" bulunuyor!

Ortak değer "Bayrak" konusunu hiç açmayalım. Çünkü, DTP'nin hemen hemen tüm etkinliklerinde, neyi temsil ettiğini bildiğimiz hangi bayrakların açıldığını hepimiz biliyor ve görüyoruz. "Buyurun, bu halkın iradesine saygı duyduğunuzu gösterin" diyor A.Türk. Hangi halkın iradesi? Onlara göre "Kürt halkı"nın iradesi! Türkiye'de 20-25 milyon Kürt kökenli vatandaşın yaşadığını iddia ediyorlar. Oysa tüm göstergeler, bu rakamın ancak yarısına tekabül eden 10-12 milyon ile ifade ediliyor. Hadi diyelim ki, 25 milyon. Alınan oy belli, bugüne kadar tüm seçimlerde ulaşılan en yüksek rakam 2 milyon bile değil. Yani, bu durumda halkın iradesi dedikleri 25'te 2 olmuyor mu! Geriye kalan 23 milyonluk iradeye kim saygı duymalı? 25'te 2 milyon ile siz, tüm Kürtleri temsil ettiğinizi nasıl söyleyebiliyorsunuz!

Size, "İstemiyorsanız, buyurun gidin" veya çarpıtılan ifadesiyle "Ya sev, ya terk et" de demiyorum. Size diyeceğim şu; çoğu zaman "eğri" oturuyorsunuz, ama hiç olmazsa zaman zaman "doğru"yu konuşunuz veya içinizdeki az da olsa doğrucuların iradelerine saygı duyunuz. 
 
Sabahattin Talu 

sabahattintalu@gmail.com 
  
 

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.