Haberin yayım tarihi
2008-07-12
Haberin bulunduğu kategoriler

Hocalar ve Biz

Fuzuli bir dizesinde, " Söylesem tesiri yok; sussam gönül razı değil" der...

Az da olsa kısa vadede söylediklerim, yazdıklarımın tesiri olduğunu görüyorum; bu yüzden susmayı düşünmedim hiç!...

Ben yazayım da anlayan anlar, ders alan alır, gerisi beni ilgilendirmez; diye düşündüğüm de olmadı...

Öyle olaylar var ki, söylemeden edemiyor insan ve birileri çıkıyor; " Helal olsun, tam düşündüklerimi yazmışsın" demiyor mu işte o an kendimi dünyanın en bahtiyar insanı hissediyorum... Bu da bana yetiyor da artıyor bile...

Yukarıdaki dizeyi yazan Fuzuli Şikayetname'sinde ise " Selam verdim rüşvet değildir diye almadılar" demiyor mu?

Fuzuli gibi selamım alınmasa da, yarası olanlar gocunsa da susmamaya, yazmaya kararlıyım...
***

Mehmet Karahan, dört sene önce Rotterdam Kocatepe Camii'ne gelen bir Hoca...

Rotterdam, yabancı gençlerin suça yöneldiği, suç oranlarının yüksek olduğu bir şehir...

Cami Hocalığının sadece namaz kıldırmaktan ibaret olmadığının bilincinde olan Mehmet Hoca'nın İngilizcesi de vardı...

Bazı Hoca'lar gibi "Kıldır namazını, al maaşını" diye düşünenlerden değildi Mehmet Karahan...

Çeşitli sosyal, kültürel ve sportif faaliyetlere öncülük ederek gençlerin kötü yola düşmemeleri için gece gündüz çalıştı, başarılı da oldu...

Toplumsal barışa ve huzura katkı için şehrin yöneticileri ile bire bir ilişkilere önem verir; Müslümanlığın özellikle son yıllarda "Öcü" gibi gösterildiği bir dönemde vazifesini kelimenin tam anlamıyla yaptığını bilenlerdenim....

Geçtiğimiz günlerde Rotterdam'daki görev süresi dolan Mehmet Hoca, sessiz sedasız Türkiye'ye döndü...

Rotterdam'ın en düzey yöneticileri başta olmak üzere, anakent belediye başkanı, güvenlikten sorumlu müdürü, Güney Rotterdam İlçe Belediyesi hocamızı çeşitli plaket ve hediyelerle uğurladılar...

Biz ne yaptık peki, kocaman hiç! Ne bir gazete iki satır yazdı, ne bir köşe yazarı bahsetti... Şapkamızı önümüze alıp, biz ne istiyoruz, nasıl görevli bekliyoruz" diye düşünmek zorundayız...

Tesiri olmayacak diye söylenmez mi, gönlün razı olmayacağını bile bile susulur mu?

Güle güle Mehmet Hoca, " Elli bin kez hacca gitse, yine merkep yine merkep" der babam... Bizim halimiz de öyle bir şey işte...
***

Prof. Dr. Faruk Şen... Çalışma, ihtisas alanı farklı da olsa; o'da bir Hoca..

Kendisini şahsen tanımam... Yıllardır ben de çoğunuz gibi basına yansıyan yönüyle tanıyor/biliyorum... 1967 yılında Almanya'nın Münster kentinde bulunan Vestfalya Üniversitesi'ne okumak amacıyla geliyor... 1971 yılında da bu okulu bitiren Şen, 1985 yılında Almanya'nın Essen kentinde Alman hükümetinin finansal desteğiyle Türkiye Araştırmalar Merkezi'ni kuruyor... 1990 yılında Essen'de bulunan bir üniversiteden Profesörlük ünvanını alan Şen, yaptığı çalışmalarla, araştırmalarla Türkiye ile Almanya arasında adeta köprü vazifesi görüyor... Bu yüzden Şen'e 1997 yılında Almanya'da verilen en önemli ödüllerden sayılan Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti Onur Ödülü; 2005 yılında ise Türk-Alman Dostluk Ödülü veriliyor...

Geçtiğimiz günlerde yazdığı bir makaleden dolayı Prof. Dr. Faruk Şen'in görevden alındığını öğreniyoruz...

Kimse kusura bakmasın ama Şen olayının bana öğrettiği kısaca şu: " Düşenin dostu" olmazmış... İyi dost, kötü dost zor günde belli olurmuş... Bakıyorum bizim gazeteden başka, haber müdürümüzden başka kimse Sayın Şen'i tanımıyor, kimse yanında değil... Görevi başındayken kapısını aşındıranlar belli ki Şen'in başına bu iş geldiği günden itibaren kör ve sağır oldular...

Sözün aslı "Her şeyde" olmasına rağmen çoğumuzun bildiği ve söylediği gibi " Her şer'de bir hayır vardır" diyecek olursak; bu "şer" de ki hayır bence Sayın Şen'in gerçek dostunu, sevenini öğrenmesi bakımından hayırlıdır...

"Dilencileri toplayıp götürdüler sesimi çıkarmadım; Yahudileri götürdüler ağzımı açmadım... Sonra yaşlıları, sonra eş cinselleri, sonra sakat insanları... Sıra bana geldiğinde ise sesimi duyacak kimse kalmamıştı" diyen 2. Dünya Savaşı sırasında bir papazın durumuna düşmekte var...

Konuyu fazla uzatmaya gerek yok! Geçen hafta Zeki Şahin yazısının başlığı bile konunun önemini anlatmaya yeterli Şahin, " Sıra Kimde?" diye soruyordu... Elbette anlayana!

Sırayı beklemeden, "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" safsatası ile kendimizi kandırmadan; tesiri olsun olmasın, en azından gönlümüzün rahat etmesi için söylemek/yazmak/susmamak zorundayız...


Yavuz Nufel/Hollanda
 

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.