Haberin yayım tarihi
2015-03-09
Haberin bulunduğu kategoriler

İSLAM'DA KADININ YERİ.

Ali KOÇ Yazdı..

Dişiliğini Değil Kişiliğini Sergileyen İslam da Kadının Yeri

8 Mart Dünya Kadınlar Günü geride kaldı, ama konunun geride kalması mümkün değil. Nedir kadınlar günü? 8 Mart 1908 yılında ABD de bir tekstil fabrikasında çalışan kadın işçiler grev yapar, grevi engellemek için işçiler fabrikaya kilitlenir, çıkan yangında 129 kadın yanarak can verir. 1977 yılında BM Genel Kurulu 8 Martı Dünya Kadınlar Günü olarak ilan eder. Kısaca söylemek gerekirse kadınların haklarını gasp edip sonra da onları diri diri yakanlar, senede bir günü kadınlar günü ilan ederek adeta günah çıkarıyorlar. Gelinen noktada bugün en fazla dayak yiyen kadın ABD de, en az dayak yiyen kadın ise İslam ülkelerin`de yaşıyor.

Şimdi de şu verilere bakalım: Dünyadaki işlerin %66’sı kadınlar tarafından görülüyor. Buna karşın kadınlar dünyadaki toplam gelirin ancak %10’una sahipler. Dünya’daki mal varlığının ise % 1’ine sahipler. Memleketimizde şehirlerde evli kadınların % 18’i, köylerde de % 76’sı eşleri tarafından dövülüyor. Kadınların % 57,7’si evliliklerinin ilk gününde şiddetle karşılaşıyor. Aile içi suçların % 90’ını kadına karşı işlenen suçlar oluşturuyor.

Bugün kadınlar eziliyor, erkekler de. Ama kadınlar daha çok eziliyor. Kadın istismar ediliyor, dövülüyor, şiddete ve mağduriyetlere maruz kalıyor. Bugün çalışan kadın denilince, evinin dışında çalışanlar anlaşılıyor ve evlerde, bahçelerde, tarlalarda sabahtan akşama kadar çalışan kadınların çalışmaları görmezden geliniyor. Peki suç kimin? Bazılarının dillerine doladıkları gibi dinin mi? Elete suç dinin değil, belki yanlış ve sakat din anlayışının. Yani suç, İslam`da değil, bizim Müslümanlığımızdadır.

Şöyle ki İslam`a göre her şey insan içindir. Kainat insan için yaratılmıştır, peygamberler insan için gelmiş, kitaplar insan için inmiştir. Melekler bile insanın emrine verilmiştir. İnsan, evrenin en mükemmel varlığıdır. Kadın da insandır. Kadın erkek, birbirini tamamlayan bir bütünün iki parçasıdır. İlk insan Hz. Adem`in yanında eşi Hz. Havva vardır. Onlar bay bayan birlikte hayata merhaba demişler, cennetti birlikte yaşamışlar, yasak meyveden birlikte yemişler, dünyaya birlikte gelmişler, birlikte tevbe edip bağışlanmışlar ve dünyadaki hayatı birlikte yaşamışlardır.

İslam`da kadının mülkiyet hakkı vardır, mehir kadının hakkıdır, miras paylaşımında kadın da hak sahibidir. İslam`ın peygamberi Hz. Muhammed, kadın yahut kızlarından bir fiske vurmamış ve kadınları dövenleri şiddetle kınamıştır. O`nun son sözleri "Namaza dikkat edin, kadınlar konusunda Allah`tan korkun!" cümlesi olmuştur. Din, kadının sosyal hayatta yer almasını ister. Ama onun kişiliğiyle yer almasını ister, dişiliğini sergilemesini değil.

Kur`an`ın "Ey insanlar ve ey inananlar" diye başlayan ifadeleri kadın erkek herkesi kapsar. Yanı sıra Kur`an`da kadınlarla ilgili pek çok ayet yer alır ve uzun bir sure olan `kadınlar (Nisa)` suresi vardır Kitabımızda. Peygamberlerin dışında sadece bir kadının ismi (Hz. Meryem) bir Kur`an suresine isim olmuştur. Kur`an, Sebe` kraliçesi (Belkıs)i örnek bir kişilik ve yönetici olarak anlatır. Yine Kur`an, Karınca Vadisinde karıncaları yöneten Kraliçe Karınca (Nemle)den bahseder.

Bizim dinimiz cenneti kadınların/ annelerin ayağı altına sermiştir. Ana-babaya `üf` demeyi bile yasaklamıştır. Kur`an, Peygamberin eşlerini tüm müminlerin anneleri ilan etmiştir. Annelik, başka hiçbir iş ve meslekle mukayese edilemeyecek kadar büyük ve yüce bir meslektir, sanattır. Her Müslüman günlük olarak kıldığı namazlarında okuduğu `Rabbena` duasında anne-babasının bağışlanması için dua eder.

Kur`an, anneliğe ayrı bir değer ve önem verir. Kur`an`ın en anlamlı suresi Fatiha`nın bir adı da Ümmü`l-Kitab (Kitabın Anası)dır. Kur`an`ın çoğunluğunu oluşturan muhkem ayetlere `Ümmü`l-Kitab adı verilir. Levhi Mahfuz da denilen İlahi arşivin adı da Ümmü`l-Kitab`dır. Kur`an`da Tevhid tarihinin merkezi olan Mekke, `Şehirlerin Anası` (Ümmü`l-Kura) diye adlandırılır. Müminler topluluğuna isim olan ümmet kavramı da aynı kökten türemiştir. Önder anlamına gelen imam kavramı da öyle. Hz. Peygamberin bir sıfatı olan ve temizlik, saflık, bozulmamışlık anlamına gelen ümmi kavramı da öyle. Kısaca hepsinin temelinde ana vardır.

Peygamberimize ilk iman eden, İslami hareketin finansörlüğünü yapan bir kadındır (Hz. Hatice). Mekke`de ilk İslam şehidi de bir kadındır (Hz. Sümeyye). İslam tarihinde ilim, irfan, cihad, sanat, sosyal hayat vb. pek çok alanda çok sayıda kadın şahsiyet yer almıştır.

Bitirirken şu gerçekleri bir kez daha tekrarlayalım:

Dine muhatap olma, onu anlama ve gereklerini yerine getirme konusunda kadın erkek eşittir.

Kulluk yarışında cinsler arasında bir fark yoktur.

Hikmetin gereği olarak kadın olsun erkek olsun kişilere, farklı sınav soruları sorulabilir, kişilerin farklı yükümlülükleri olabilir.

Ama sonuçta, her iki cinsin asıl hedefi de Allah`ın hoşnutluğunu kazanıp cennetine girebilmek olmalıdır.

Bu yarışta kadın erkek herkes yarışmalı, çalışıp gayret etmelidir. Zira Ahiret yurdunda cennet ve cehennem/ödül ve ceza da kadın erkek herkes içindir.

İslam`ın ilk döneminden itibaren bu kutlu yarışta erkekler kadar kadınlar da yerlerini almışlardır. Tarihin görünen sayfalarına kadın kahramanların isimleri çok fazla yazılmamış olsa bile, elde edilen başarı ve başarısızlıklarda erkekler kadar, görünmeyen ya da görmezden gelinen kahramanlar olarak kadınların da katkısı ve sorumluluğu vardır.

Aklı olan karı koca, birbirini üzmez. Hayat arkadaşını üzmek, incitmek, ahmaklık alametidir. Zalim, huysuz kimsenin eşi, devamlı üzülerek sinirleri bozulur. Sinir hastası olur. Sinirler bozulunca, çeşitli hastalıklar hasıl olur. Hayat arkadaşı hasta olan bir eş, mahvolmuş, mutluluğu sona ermiş demektir. Eşinin hizmet ve yardımlarından mahrum kalmıştır. Ömrü, onun dertlerini dinlemekle, ona doktor aramakla, ona alışmamış olduğu hizmetleri yapmakla geçer. Bütün bu felaketlere, bitmeyen sıkıntılara kendi huysuzluğu sebep olmuştur. Dizlerini dövse de, ne yazık ki bu pişmanlığının faydası olmaz. O halde; eşine yapılacak huysuzluğun zararı kendine olur. Ona karşı, hep güler yüzlü, tatlı dilli olmaya çalışmalı! Bunu yapabilen, rahat ve huzur içinde yaşar, Allahü teâlânın rızasını da kazanır!

İslamda Kadın Hakları Nelerdir - İslam Dininde Kadın Hakları

SUAL:

Günümüzde (Hayat müşterektir) denilerek, kadına zulmediliyor. En ağır, en adi işlerde bile çalıştırılıyor. İslamiyet’te kadın ev içinde ve dışında çalışmak, para kazanmak zorunda mıdır? Dinimizde kadın hakları hususunda bilgi verir misiniz?

CEVAP:

İslamiyet’ten önce kadının hiç değeri yoktu. Araplar, kız çocuklarını diri diri gömüyorlardı. Kâbe etrafında bile kadınlar çıplak dolaşırlardı. Müslümanlık gelince bu kötü âdetler son bulmuştur.

Bugün de dünyanın birçok yerinde kadınlar horlanmaktadır. Rusya’da da kadına zulmedildi. Zorla Kolhozlara sokuldu. Erkek gibi, en ağır işlerde, erkek şeflerin baskısı altında, insafsızca boğaz tokluğuna, hayvanlar gibi, en ağır işlerde zorla çalıştırıldı. Fakat zulüm payidar olmadı. Bilinen akıbete uğradı.

Hür dünya dedikleri Hıristiyan ülkelerde ve İslam ülkeleri denilen Arap ülkelerinde, (Hayat müşterektir) denilerek, kadınlar da, fabrikalarda, tarlalarda, ticarette, erkekler gibi çalışıyorlar. Çoğunun evlendiklerine pişman oldukları, mahkemelerin boşanma davaları ile dolu olduğu, günlük gazetelerde sık sık görülmektedir.

Bir kadın yazar da diyor ki:

(Ne zaman bir fuara gitsem, bacaklarını açıp son model arabaların üstüne oturmuş mini etekli mankenleri görsem içim kalkıyor, midem bulanıyor. Ve şaşıyorum: İyi kötü birer kişilikleri olan bu kadınlar, orada öylece durup o arabaların birer aksesuarı gibi pazarlanmayı nasıl içlerine sindiriyorlar? Hem, kadın cinsini bu kadar aşağılatan o kadınlara karşı, hem de onları oraya oturtup müşteriyi kandırarak mal satmaya çalışanlara karşı öfke doluyor içim.)

Kadınlar, İslam dininin kendilerine verdiği kıymeti, rahatı, huzuru, hürriyeti ve boşanma hakkına malik olduklarını bilmiş olsalar, bütün dünya kadınları, hemen Müslüman olurlardı.

Müslümanlıkta kadın sultandır. Dinimiz kadına çok değer vermiş, erkeğe de çok mesuliyet yüklemiştir. İslamiyet’te kadın ev içinde ve dışında çalışmak, para kazanmak zorunda değildir. Evli ise erkeği, evli değilse babası, babası da yoksa, en yakın akrabası çalışıp onun her ihtiyacını karşılamaya mecburdur. Kendisine bakacak hiç kimsesi bulunmayan kadına, devletin yardım sandığı bakar.

İslamiyet’te geçim yükü erkek ve kadın arasında paylaştırılmamıştır. Bir erkek, hanımını tarlada, fabrikada veya herhangi bir yerde çalışmaya zorlayamaz. Eğer kadın isterse ve erkek de razı olursa, kadın kendine uygun bir işte çalışabilir. Fakat, kadının kazancı kendisinindir.

Müslüman kadının ev işi yapması bir ihsandır, çok sevaptır. Yapmazsa, günaha girmez. Zorla yaptırılamaz. Resulullah efendimizin zamanından bugüne kadar, Müslüman kadınlar bu ihsanı yapmıştır.

Her kadın, bir erkeğin ya kızıdır, ya kardeşidir, yahut hanımı veya annesidir. Kadınlara kötü şeyler reva görülmemeli, onlara layık olduğu değer verilmelidir. (R. Nasıhin)

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:(Bir mümin, kötü huylu diye hanımına kızmasın! İyi huyu da olur.) [Müslim]

(Kadın, zayıf yaratılışlıdır. Zayıflığını susarak yenin! Evdeki kusurlarını görmemeye çalışın!) [İbni Lal]

(Hanımı ile iyi geçinip şakalaşanı Allahü teâlâ sever, rızklarını artırır.) [İ.Lâl]

(En iyi Müslüman, hanımına en iyi davranandır. İçinizde, hanımına en iyi davranan benim.) [Nesai]

(Hanımına güler yüzle bakan erkeğin defterine, bir köle azat etmiş sevabı yazılır.) [R.Nasıhin]

(Kadınlara ancak asalet ve şeref sahibi kimse değer verir. Onları ancak kötü ve aşağılık kimseler hor görür.) [İ.Asakir]

SUAL:

İslamiyet kadına değer vermiyor deniyor. İslam’da kadının yeri nedir?

CEVAP:

Dinimizi bilmeyen bir kimsenin İslamiyet’in kadına verdiği değerden bahsetmesi, körlerin fili tarif etmesine benzer. Körün biri, filin bacağına dokunur. Fil direk gibi der. Biri karnına dokunur, Fil duvar gibi der. Diğeri de hortumuna dokunur. Fil yılan gibi der. Görenle görmeyen bir olmadığı gibi, bilenle bilmeyen de bir olmaz.

Erkek hep kendini kusurlu görmeli

Kur’an-ı kerimde, insana gelen musibetlerin, günahları sebebiyle geldiği bildirilmektedir. Fudayl bin İyad hazretleri, (Hanımım huysuzluk yapınca, dine aykırı bir iş yaptığımı anlardım. Hemen o işime tevbe edince, hanımın huysuzluğu da giderdi. Böylece tevbemin kabul edildiğini de anlardım) buyurdu. O halde, Müslüman erkek, hanımı ile iyi geçinir. Çünkü kadınların da, erkekler üzerinde hakları vardır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Hanımlarınızı üzmeyin. Onlar, Allahü teâlânın size emanetidir. Onlara yumuşak olun, iyilik edin!) [Müslim]

Eve gelince hanımına selam verip hatırını sormalı, üzüntü ve sevincine ortak olmalı. Çünkü, o başkalarından ümitsiz ve yalnız kendisine alışmış bulunan dostu, dert ortağı, kendinin neşelendiricisi, çocuklarının yetiştiricisi ve çeşitli ihtiyaçlarının gidericisidir.

Erkek, hep kendini kusurlu görmeli, (Ben iyi olsaydım, o böyle olmazdı) diye düşünmelidir. Hanımının iyiliğini, iffetini Allahü teâlânın büyük nimeti bilmelidir. Onun huysuzluklarına iyilikle muamele etmeli, iyiliği çoğalıp, her işi seve seve yapınca, ona dua etmeli ve Allahü teâlâya şükretmelidir. Çünkü, uygun bir kadın büyük bir nimettir. İyi davranmak, sadece hanımı üzmemek değildir. Onun verdiği sıkıntılara da katlanmak demektir. Yani bir erkek, ben iyi bir kocayım diyorsa, hanımından gelen sıkıntılara katlanması lazımdır. Hadis-i şerifte, (Hanımının kötü huylarına katlanan erkek, belalara sabreden Hazret-i Eyyüb gibi mükafatlara kavuşur) buyuruldu. İyi Müslüman olmak için hanım ile iyi geçinmek şarttır. Kur’an-ı kerimde de mealen, (Onlarla iyi, güzel geçinin!) buyuruluyor. (Nisa 19)

Aklı olan karı koca, birbirini üzmez. Hayat arkadaşını üzmek, incitmek, ahmaklık alametidir. Zalim, huysuz kimsenin eşi, devamlı üzülerek sinirleri bozulur. Sinir hastası olur. Sinirler bozulunca, çeşitli hastalıklar hasıl olur. Hayat arkadaşı hasta olan bir eş, mahvolmuş, mutluluğu sona ermiş demektir. Eşinin hizmet ve yardımlarından mahrum kalmıştır. Ömrü, onun dertlerini dinlemekle, ona doktor aramakla, ona alışmamış olduğu hizmetleri yapmakla geçer. Bütün bu felaketlere, bitmeyen sıkıntılara kendi huysuzluğu sebep olmuştur. Dizlerini dövse de, ne yazık ki bu pişmanlığının faydası olmaz. O halde; eşine yapılacak huysuzluğun zararı kendine olur. Ona karşı, hep güler yüzlü, tatlı dilli olmaya çalışmalı! Bunu yapabilen, rahat ve huzur içinde yaşar, Allahü teâlânın rızasını da kazanır!

İslam’da Kadının Değeri, Nedir ?

İslâm Dîni, kadına en büyük değeri vermiş ve onun namuslu, temiz, vakarlı, haysiyetli ve şerefli bir tarzda yaşamasını sağlamıştır. İslâm nazarında kadın, şefkat, merhamet, hürmet duyulması ve nezâket gösterilmesi gereken asîl ve nezîh bir varlıktır. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, kadınların nârin, nâzik ve kibâr olduklarına işâretle, onların hiç kırılmaması ve incitilmemesi gerektiğini tavsiye etmişlerdir. Bir hadîs-i şerîflerinde:

"... Kadınlar hakkında hayırlı olup nezâketle muâmele etmenize dâir vasiyetime itâat ediniz! Çünkü onlar eğe kemiğinden yaratılmıştır. Eğe kemiğinin en eğri tarafı üst kısmı (ortası) dır. Eğer sen onu doğrultmaya uğraşırsan, kırarsın; kendi hâline bırakırsan, daima eğri kalır. O halde kadınlar hakkında hayır öğüdüme dikkat ediniz!" (1) buyurur.

Hz. Peygamber (s.a.v.)’e ilk defâ inanan ve O’na en büyük desteği veren Hz. Hatîce (r.anha) vâlidemizdir. Nitekim Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz, Hz. Hatîce (r.anha) vâlidemiz hakkında şöyle buyurur:

"Allâh bana Hatîce’den hayırlı bir kadın vermemiştir. Bütün insanlar beni yalanlarken, O beni tasdik etmiş; insanlar benden kaçarken, O beni malı ile desteklemiştir. Ve Allah bana başka hanımlardan değil, O’ndan çocuk ihsân etmiştir." (2)

Kadın, aynı zamanda ilk İslâm şehididir. Hz. Ammâr (r.a.)’ın annesi Hz. Sümeyye (r.anha), Mekke’de müslümanlığı ilk kabul edenlerden ve bu yüzden dayanılmaz işkencelere uğrayanlardandı. Kendisine İslâm’dan ayrılması için yapılan her türlü eziyet ve zulme rağmen, hak yoldan dönmedi. Sonunda Sümeyye (r.anha), Ebû Cehl’in süngüsü altında can vermiş ve Allah yolunda ilk İslâm şehîdi olmak şeref ve mertebesine erişmiştir. (3)

Kur’ân-ı Kerim’de "en-Nisâ"(Kadınlar) isimli, yüz yetmiş altı âyetlik uzun bir sûre olduğu gibi, ayrıca "Meryem" diye Hz. Îsâ (a.s.)’ın annesine atfedilen doksan sekiz âyetlik müstakil bir sûre daha vardır. Bunlardan başka; "en-Nûr, el-Ahzâb, el-Mümtehine, et-Tahrîm ve et-Talâk" sûreleri de kadınlarla ilgili çeşitli konuları içine almaktadır.

İslâm Dîni’nde kadın, âile ocağında temel eğitimi veren ilk öğretmen ve mükemmel bir eğitimcidir. Çocuğun terbiyesi, yetişmesi, her yönden gelişmesi, daha küçük yaşta iken güzel alışkanlıklar kazanması ve faydalı bilgilerle donatılması hususunda annenin rolü çok büyüktür. Baba, evin nafakasının temini için ömrünün ekserisini âilesinden dışarıda geçirmekte, çocuğu ile yeteri kadar meşgul olamamaktadır. Bu durumda, çocuğu asıl yetiştiren ve terbiye eden anne olmaktadır. Nitekim peygamberler, mürşidi kâmiller, veliler, sultanlar ve daha nice büyük insanlar, hep mümtaz annelerin kucaklarında yetişmişlerdir.

Ahlâk kitaplarımızda; çarşıdan alınan değişik yeni bir şeyi, çocuklara bölüştürürken önce kızlardan başlanarak ikrâm edilmesi tavsiye edilmiş, kız çocukları daha hassas ve nâziktirler, diye düşünülmüştür.

Kız çocuklarının bakımı ve terbiyesi için her türlü fedakârlıkta bulunan anne ve babaların, büyük fazîlet ve ecir sâhibi olacaklarını Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, şu hadîs-i şerîfleriyle beyân buyurmuşlardır:

"Kim, (iki veya üç) kız çocuğunu erginlik çağına erişinceye kadar besleyip büyütürse, kıyamet gününde -iki parmağını birleştirerek- onunla şöylece beraber oluruz." (4)

Bu da, yüce dinîmizin kadına verdiği üstün değeri gösterir.

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.