Haberin yayım tarihi
2006-06-16
Haberin bulunduğu kategoriler

Kim sağcı, Kim solcu?/Hayrettin Çakmak/Türkiye

19.yüzyılın son çeyreğine Osmanlı'nın parçalanması hesapları, 20. yüzyılın ilk çeyreğine de Osmanlı terekesinin taksimi belirgin bir şekilde göze çarpar. Birinci dünya savaşından sonra kurulan yeni dünya'da asli varisler olarak bizde T.C.Devletini kurduk. Cumhuriyetin ilk yılları reformlar ve devrimlerle geçti. O dönemde İstanbul'da kalan Osmanlı aydın ve bürokratı (daha sonra onlarda Ankara'ya taşındılar) devleti kuran erk karşısında muhafazakar bir kanat görüntüsü vermekteydi. Devleti kuran kadro ise değişim yanlısı olarak, ilerici/ilerlemeci sınıfı temsil ediyordu.


Sol ve sağ kavramı ise Fransa Ulusal meclisindeki oturma düzeniyle siyasal literatürde kendine yer bulur.Ulusal Meclis'te yeni düşünceleri savunan burjuvazinin temsilcileri durumundakiler, Meclis'in solunda, eski düzenin savunucusu durumunda olan kral yanlıları ise sağında oturmuşlar. Bundan sonra da sağcı denince; kurulu düzenden, eskiden yana olan; solcu ise mevcut düzeni eleştiren,değişimden,hatta ilerlemeden yana olan şeklinde algılanmıştır.


Özetle daha ilerici bir toplum düzeninden yana olmak devrimci bir vasıftır. Fransa'da feodal yapılanmaya baş kaldırıp kapitalist toplum düzenine geçen burjuva  değişimcidir ve devrimcidir. Çünkü o dönemde burjuva, feodalizmden daha ileri ve insani bir toplum düzenini savunmaktadır.Bu konu iktisadi doktrinler tarihi kitaplarında da burjuva demokratik devrimi diye anlatılır.                                                                                                        
 
Sol değerlendirmeye göre, burjuvazinin bu devrimciliği, sosyalizmin ana rahmine düştüğü anda bitmiştir. çünkü sol düşünce,sosyalizmi kapitalist toplum düzeninden daha ileri bir toplumsal düzen olarak gördüğü için savunmaktadır. Bu kez feaodalizmi deviren burjuva, sosyalizm tehlikesine karşı adrenalin salgıladığı için muhafazakardır/statükocudur.                                                                                                                    
Komünist sistemin iktidar olduğu Rusya'da doğmuş, ömrünü komunist partide geçirmiş,devrimin çocukları Mihail Gorbaçov ve arkadaşları, perestroika ve glasnost projeleri ile kapitalizme dönüşü sağladıkları için ilerici/ilerlemeci,adedilmekte, solun kapıtalizmden daha ilerici bir toplumsal düzen olarak gördüğü sosyalizmden yana olanlar ise muhafazakar addedilmektedir. Sol öğretiye göre bu bir paradokstur.Geriye gidiştir. Ama işin özünde değişim var, değişime karşı da bir defans vardır.                                                                                                                 
Olaya dini perspeltiften bakınca da aynı şeyleri görürüz. Toplumlara gelen peyganberler,statükonun devamından yana olanların koruma refleksiyle karşılaşmışlar, Atalarının dinlerine sahip çıkanlarla mücadele etmişlerdir.


Türkiye ölçeğinde de örnek olaylar bir hayli var. Monarşiden Cumhuriyet'e geçiş,yaşanan süreç,sistemi sorgulama,ikinci cumhuriyetçilerden cumhuriyete eleştirel bakış gibi örnekler. Analitik bir biçimde nedenselliğini irdelersek;bizde net bir biçimde kast sisteminin varlığını görürüz.en azından yaklaşımlar ve zihinlerde var olan yargı bizi bu noktaya götürür. Bu güne kadar yapılan mücadele de; bireysel, hatta sınıfsal bir kabuk kırma, kast değiştirme gayretlerinin payının yadsınamaz olduğunu görürüz. Bütün bunların karşısında muhafazakar bir direncin/defansın olduğu da ortada.


Gelinen noktaya bir göz atmak gerekirse ilginç sonuçlarla karşılaşıyoruz.Önce muhafazakar kesime bakalım:Yalnız buradaki muhafazakarlığın daha çok periferiyi dolayısıyla folk bir muhafazakar anlayışı yansıttığını da belirteyim.Özal döneminde merkeze taşınan önemli bir kitle ve bu kitlenin etkilediği/özendirdiği aday kitlenin sınıf atlama,burjuvalaşma çabaları belirgin bir biçimde karşımıza çıkar.Bu kesim içinde bir dönem köktenci olarak adlandırılanlar, sınıf atladıktan sonra ne kadar inkar etseler de köklerinden uzaklaştıkları su götürmez bir gerçektir.İlk başlarda hem yeni sınıfa uyum hemde özlerine bağlı kalma ikilemi arasında,deyim yerindeyse amfibik bir süreç yaşandı. Ama bugün baktığımızda brovelerini almış burjuvazinin yeni üyelerini görüyoruz.
Yine bu kesim içinde, öncesini protest bir formda eleştiren öyleleri varki bana Ömer Hayyam'ın şu dizelerini anımsatmakta:                           
                                   
Şarap küpü önüne serdik seccademizi;
Şarabın yakutuyla adam ettik biz  bizi; 
Camide, medresede yiten günlerimizi. 
Umudumuz, meyhanede yeniden bulmak,

Sol kesimde de aynı örneklerle bolca karşılaşırız.Sol'un Türkiye'de sorgulama noktasında bir ufuk açtığını kimse inkar edemez.Ama bu gün aynı hassas terazinin yerinde yeller esiyor.Geriye doğru bakınca;yargılanmış,hüküm giymiş 40 yıllık sosyalistlerin de kapitalist bir tövbe ile burjuvazi sınıfına evrildikleri ortada.Solun siyasal ana gövdesini oluşturan CHP ise "Ortanın solu,Sosyal Demokrasi,Yeni Sol, Anadolu Solu,Merkez Sol" figürlerinin yanında  "Liberal–Sol Sentez" ide gündeme getirdi.Fakat siyaset etme biçimine bakınca;özgürlüklerden,değişimden yana olması gereken CHP nin,ekonomik ve sosyal alandan daha çok statükoya önem verdiğine, muhafazakar/sağcı bir refleks gösterdiğine tanık oluyoruz.Aslında bu refleks batıdaki Hıristiyan ve muhafazakar partilerin refleksiyle birebir uyuşmaktadır.CHP bu tesbite  bir gerekçe gösterip cevap verebilir ama burada anlatmak istediğim yukarıdaki örneklerde de görüleceği gibi bir paradoksun varlığıdır.
           
Oysa bu gün AK Partinin yaptığını ve yapmaya çalıştıklarını CHP nin daha çok savunması biraz daha ileri giderek üstlenmesi gerekmezmiydi?.Hatta Ak Pati muhafazakar  demokrat tanımlamasında, "evrimi" öne çıkarmaktadır.CHP ise bu değişimi daha köşeli bir biçimde "devrimi" öne çıkartıp savunmalıydı diye düşünüyorum Bu bağlamda Ak Parti'yi yaptıklarına,yapmayı vaad ettiklerine ve kendini ifade etme biçimine bakarak,İngiltere'deki işçi partisine benzetenler de var.                                                                           
 
O zaman şu noktalara biraz daha dikkatli bakalım.Bir dönem CHP ile koalisyon ortağı oldu diye MSP ve gençliği,ülkücü gençlik tarafından "yeşil komünist" diye yaftalandı.Aynı Ecevit'le MHP koalisyon kurdu.İşçi Partili gençlerle Ülkücü gençlerin ortak beyanatlarını TV ekranlarından seyrettik.Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.                                                                                                                              
Her ne kadar konjonktür gereği yeni siyaset zemininde, siyasal partiler uçlardan merkeze doğru kayıyor olsalar da;bazı kırılmalar yaşanabiliyor,demekki siyasi partilerin sadece söylemlerine değil,aslolan; gösterdikleri duruş ve eylemlerine bakmaktır.Bu nedenle toplumsal kavramları matematiksel bir kesinlikle ifade yanılgıya götürür.Çünkü bu kavramlar belli gerçekliği yansıtırlar,toplumsal ve tarihsel koşullar içinde yerlerini bulurlar.Kendi kişisel ve düşüncelerimize göre yüklemeye çalıştığımız anlamlar bizi doğru sonuca götürmez.                                                                                                                             
Dünya devamlı olarak bir değişim ve gelişim süreci yaşamaktadır.Bu süreçte  seyir yavaş olsada bizde de bir değişim hatta benzeşme/analoji yaşanmaktadır. Bunlar kaçınılmaz gerçeklerdir,her ne kadar kimin sağcı,kimin solcu,kimin değişimci,kimin muhafazakar olduğu noktasında traji komik bazı sonuçlar alsakta!                                                                
                                               
Bu yazıyı biraz ironi katarak, hiciv şairi Nef'i nin dizeleriyle bitirmek istiyorum..            

Bize kafir demiş müftü efendi, 
Tutalım bende diyeyim ona müselman.
Varıldıkta yarın ruzi cezaya, 
İkimizde çıkarız anda yalan.. 

                                             
                                     

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.