Haberin yayım tarihi
2006-06-19
Haberin bulunduğu kategoriler

Objeden subjeye kadının siyasi kronolojisi..

Osmanlı'dan günümüze,kadının seyir defterinde dalgalarla sürüklenen bir rota izlenmiştir.Her dalga sahile doğru savurduğundan  belli kazanımlar sağlanmış ama, kara göründüyse; bunda  kadınımızın kulaçlarından daha çok dalgaların etkisini görüyoruz.
 
Kronolojik olarak bazı işaret taşlarını rehber alıp,bugüne doğru yürümek gerekirse:1843 yılında ilk kez ebelik eğitimi alarak kadınlar sosyal yaşamda yer almaya başladılar.Çok kimse kız ve erkek çocukların eşit miras hakkına medeni kanunla cumhuriyet döneminde kavuştuğunu bilir yada tahmin eder, doğrusu bu hak 1847 yılında verilmiş bir haktır.Kanunu da 1858 yılında çıkarılmıştır.1856 yılında ise Osmanlı topraklarında kadınların köle ve cariye olarak alınıp satılmaları yasaklanır. Bunlar başlangıçta önemli aşamalardır.
 
Bu topraklar üzerinde Kadınlar ilk dergilerine,tarihi kayıtlara göre 1869 yılında kavuştular,Aynı yıl kızların eğitimine yasal zorunluluk getirildi ve 1870 yılında ilk kız öğretmen okulu açıldı.
 
Osmanlı medeni kanunu (mecelle) ile,evlilik sözleşmesinin memur önünde yapılması,evlenme yaşının erkeklerde 18,kadınlarda 17 olması,zorla evlendirmelerin geçersizliği yasal koruma altına alınmıştır.
 
Kadınlar ücretli işçi olarak 1897 yılında çalışmaya başlayabildiler.memur olabilmek içinde 1913 yılına kadar beklediler. 1914 yılında ise  kadınlar için ilk yüksek öğretim kurumu açıldı.1921 yılında da karma öğretime geçildi. (Burada çok önemli bir not düşmek gerekir.O da: 1921'de kız öğrenciler, erkek öğrencilerin sınıflarını işgal ederek, erkeklerle birlikte derse girmeyi talep ederler. Bu boykot sonucundadır ki; üniversitede karma eğitim başladı.)
 
Artık kadınların bir obje olmadıklarını,bir subje olduklarını ortaya koyma zamanı gelmişti.1923 yılında Nezihe Muhittin'in öncülüğünde ilk kadın partisi olan Kadınlar Halk Fırkası'nın kurulması girişimini başlattılar,seçim kanunu'nun  kadınlara oy hakkı vermemesi nedeniyle bu girişim başarısız olmuştur.İlk deneme başarısız olsa da, kadınlara yukarıdan düzenlemelerle haklar verilmesi bir birini takip eder olmuştur.
 
1930 Yılında çıkarılan Belediye yasası  ile kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı verilir.Bundan tam yirmi yıl sonra 1950 yılında Müfide İlhan (Mersin) İlk kadın belediye başkanı olarak siyasi tarihimizde yer aldı.
 
1933 Yılında ise yapılan düzenleme ile kadınlara köylerde muhtar olma ve ihtiyar meclisine seçilme hakları verildi. Ve 5 Aralık 1934. Anayasa değişikliği ile kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildi. 1935 yılında yapılan seçimler sonucunda 17 kadın milletvekili, ilk kez Meclis'e girdi.Bu tarihten tam 36 yıl sonra Türkan Akyol 1971 yılında İlk kadın bakan,Tam altmış yıl sonra da Tansu Çiller İlk Kadın başbakan olarak siyasi tarihimizde yer aldılar. Bu arada bir not daha düşmek gerekirse,1945 yılına kadar Avrupa'da, aralarında Fransa ve İtalya'nında bulunduğu  birçok ülke, kadınlara  oy hakkı vermemiştir.İsviçre kadınlara oy hakkı vermek için 1971 yılına kadar beklemiş bir ülkedir. Liechtstein ise 1984 yılında bu hakkı vermiştir.
 
Türkiye'de takvimler 1989 yılını gösterirken Kadınlar'a kaymakam olma hakkı'da verildi.1991 yılında ise Lale Aytaman İlk Kadın vali olarak Muğla'ya atandı.1996 yılında Danışatay başkanı seçilen Firuzan İkincioğulları ile başlayan yüksek yargıda kadın başkan kervanına 25.Temmuz.1925 tarihinde Tülay Tuğcu Anayasa Mahkemesi başkanı olarak katıldı 2.mayıs.2006 tarihinde de Sumru Çörtoğlu  Danıştay başkanlığında seçimi kazanan ikinci kadın başkan olarak yer aldı. 1935 seçimlerinde meclise giren kadın milletvekillerinden bir tanesi de Bursa Milletvekili Şekibe İnsel'dir.(1886 İstanbul doğumlu,Ortaokul mezunu yabancı dili Almanca mesleği çiftçilik),Yine 1895 Bursa doğumlu, Amerikan Kız Koleji Mezunu, Fransızca ve İngilizce bilen,Robert Kolej'de İngilizce öğretmenliği de yapmış olan Mihri Bektaş :5,6 ve 7. Dönemlerde Malatya Milletvekilliği yaptı.Gerçi o dönemde tek parti sistemi vardı ve seçim sistemi farklıydı.Bu günki ABD başkanlık seçimlerine benzer bir sistemle,ikinci seçmenler seçiliyor onlarda milletvekillerini seçiyorlardı. Yinede kadınların meclise girdiği bu ilk dönemde oran %4.6 idi.Siyasi tarihimiz boyunca bu oranı hiç geçemedik.Buna en yakın rakam 2002 yılında oluşan meclis yapısıdır ki; oran %4,4 tür.
 
Her ne kadar  "cennet anaların ayakları altındadır" kültürümüzde dini bir referans olarak temel oluştursa da,"bu sadece analar içindir,kadını da erkeği de bağlar" der ve çıkarız işin içinden.Oysa aynı şey babalar içinde söylenebilirdi.Burada ana bir kadın olarak düşünülmez hiçbir zaman.Hatta erkekler karşılık olarak başka dini referanslar bulmaya çalışırlar. Keza la dini bir çizgide olup,kadına daha çağdaş baktığını iddia edenlerde de, kadının bir obje olmaktan sıyrılamadığını görmekteyiz. Burada batılı ülkelerin kadınlarla ilgili karanlık geçmişlerini anlatmıyorum,konumuz Türk kadınının siyasal serüveni olduğu için,bir nebze zemin detayı veriyorum o kadar.
 
Genel bir bakış açısıyla,toplumumuz bir tarım/köylü toplumu olmaktan hala sıyrılabilmiş değil.En azından bu kültür etkisini hala sürdürmektedir.İlişkilerdeki feodal tonlar koyuluğunu kaybetmiş değil.Bunun sonucunda da bir ürün olarak gayri insani bakış ve davranışlar ortaya çıkmıştır.(töre cinayetleri,şiddet gibi).Kadını bir obje olarak görmenin doğal sonucu budur zaten.Aşağıdaki cümlenin telaffuzu bile yüz kızartır! "kadının karnını sıpasız,sırtını sopasız bırakmayacaksın" böyle bir düşüncenin, akli hiçbir referansı yoktur.
 
Kadınımızdan, bu yapı içerisinden çıkıp statü yükseltme mücadelesi vermesini istemekteyiz.Gerçi 1980 sonrasında Türkiye de feminist bir dalga kendini belli etmeye başlamıştır.Karşısında ise organize ve bilinçli bir direnç te yoktur.Hatta aydın, entelektüel bir destekte vardır.Ama en önemli direnç kültürel yapının katılığıdır.   Bundan daha önemlisi "pasif karşı koyma/pasif direniş"tir.Bu son kitle,Türkiye'de her şeyin önünü tıkayan,gecikmelerin kaynağı,en kalabalık ve en güçlü kitledir. Bu yığınlar hiçbir şeye açık destek vermeyen,tepki koymayan,"bana dokunmayan yılan bin yaşasın" ilkesizliğini yaşam tarzı edinmiş sinmişler çoğunluğudur.Türkiye'de bu kitle varolduğu sürece,hiçbir şey istenilen hızda gerçekleşemiyor..
 
Yine de bu gün gelinen noktada,gerek Avrupa ülkelerinde gerek ülkemizde  siyasi partilerin, program,tüzük ve örgüt yapılarında kadınlar ve kadın kolları özel önem kazanmıştır. Kadın kotası, siyasi literatüre girmekle kalmadı, artık pratik aşamasında.Her siyasi parti bu konuda belirlediği ölçüde örgüt yapısını oluşturmakta. Hatta iktidar partisi Ak Parti'de yönetim kurullarında asgari limit olarak %20 kadın yönetim kurulu üyesi olmasının ilkesel bazda zorunlu kılınması iyi bir gelişme. Sevindirici yönü bu rakamın asgari rakam olması,azami rakam da ise sınır olamayışıdır.
                                                                                                                                        Sonuç olarak şunu söylemek mümkün,Türkiye'de sosyo kültürel yapıda erkek egemen nabız dominanttır. En alttan piramitin tepesine doğru, masculen bir tiranlığın varlığını inkar etmek keşke mümkün olsa. Kadının  siyasal statüsü,sosyal statüsü ile doğru orantılıdır.Bu da kentlileşmekle mümkündür.Toplum olarak ne ölçüde kentli olabildiysek , kadınımızdan da o oranda kentli olmasını bekleyebiliriz.Siyasette kadının daha fazla edinimler sağlayabilmesi ve etkin olması da,siyaset etmek için,gerekli zeminin oluşması ve siyaset için gerekli enstrümanları erkekler gibi kadınlarında özgürce kullanabilmesiyle mümkündür.

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.