Haberin yayım tarihi
2006-08-26
Haberin bulunduğu kategoriler

Yahudiler, Osmanlı'yı Arkadan Vurdu/Tarık Tavadoğlu

Ortadoğu'da yanan ateşi söndürmek için en fazla çaba harcayan ülkelerin başında gelen Türkiye, savaştan kaçanların da ilk sığındıkları liman olarak tüm dünyanın takdirini topluyor.
Tarih boyunca, zulme uğrayanların sığınacakları ilk kapı olarak gördükleri Türkler, bugüne kadar yüzbinlerce mazluma kucak açtı.

Din, dil ve ırk ayrımı yapmadan, gördükleri zulümden kaçan binlerce kişiyi bağrına basarak insana verilen değeri en iyi şekilde sergileyen Türkler, örnek tutum ve tavrıyla tarihteki en büyük insanlık derslerini veren millet oldu İspanya'da zulme uğrayan Müslüman ve Yahudiler, Osmanlı Devleti'ne gönderdikleri bir elçi ile içler acısı durumlarını anlatır ve yardım isterler.

Katliamdan kaçış

Osmanlı Devleti, 1505 yılında İspanyol sahillerini vurmak için Kemal Reis kumandasında bir filo gönderir, zulme uğrayan bir kısım Müslüman ve Yahudi Türkiye'ye getirilerek katliamdan kurtarılır. İspanya'daki insanlık dramı ve yapılan zulümler iyice artınca Kaptan-ı Derya ve Cezayir Beylerbeyi Kılıç Ali Paşa'ya gönderilen bir fermanla İspanya'da zulme uğrayanlara yardım edilmesi emredilir.

Birçok Müslüman ve Yahudi'nin, İspanya'dan önce Afrika sahillerine aktarıldığı daha sonra bunlardan bir bölümünün Adana, Tarsus gibi sancaklara yerleştirildiği tarihi kaynaklarda yer alıyor. Zulümden kaçarak sığınan bu insanlar, durumlarını toparlayıp verimli hale gelene kadar 5 yıl vergiden muaf tutulurlar.

Bernard Lewis diyor ki

Tarihçi Bernard Lewis, bir eserinde, Avrupa'da baskı görüp kovulan Yahudilere Osmanlı'nın kucak açtığına dikkati çekiyor. Lewis, Osmanlı'nın, kovulan ve baskı gören Yahudileri her zaman kabul ettiğini, hatta baskılardan kurtulmaları için Osmanlı topraklarına çağrıldıklarını ifade ediyor.
 
İkinci Dünya Savaşı sırasında zulme uğrayan binlerce insan yine Türkiye'ye sığınır. Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden 10 bini aşkın insanın, öldürülme ve eziyet görme korkusuyla kendilerini güvencede hissedebilecekleri tek ülke olan Türkiye'ye geldikleri biliniyor. Bunların çoğu da Yahudi idi.
 
Çanakkale'de yaşananlar

1490'lı yıllarda İspanya ve Portekiz'den kovulan Yahudiler'i Sultan Bayezıt, yağlı kazıklardan kurtarmış ve kutsal topraklarımızda bir misafir gibi ağırlamıştır...

Dünya üzerinde tek hoşgörüyle karşılandıkları yer Türk toprakları olmuş ve Yahudiler de bunun karşılığı olarak bizlere neyi reva görmüşler tarihe ibretle bir göz atalım:
Yahudi cemaati, Birinci Dünya Savaşı'ndan İngilizler'in galip çıkacağı düşüncesiyle Filistin topraklarında hak kazanmak için birşeyler yapmak niyetindeydiler...

İngilizlere yaranmak maksadıyla, Çanakkale Boğazı'ndaki düşman ordularına katılmak ve Türkler'e karşı savaşmak üzere karar aldılar... Bu sevda uğruna Mısır'da bulunan Yahudiler arasından işsiz gençlerden oluşan bir gönüllü taburu kurarak Çanakkale'ye sevkettiler...

İşte vefa borcu

Onbeşinci asrın sonunda İspanya'da Hıristiyanlar tarafından kızgın taşlara oturtulan Yahudilere Osmanlı İmparatorluğu kucak açmış ve beşyüz yıl onları kendi sıcak bağrında beslemişti.

İşte şimdi Yahudiler tıpkı Şerif Hüseyin'in Hicaz çöllerinde yaptığı gibi, genlerinin emrine girip Türk milletini arkadan vuracaktı...Yahudinin vefa borcu ödeme usulü böyleydi tabi...

Kendilerinden itiraf

Bu ihanet karşısında, gaddar Yahudi yüreğinin bile kısa da olsa bir an tereddüt geçirdiğini gene onların kitaplarından okuyoruz...

İşte Siyonizmin tetikçilerinden M.Samuel Nissembaum'un "Yahudi Lejyonunun Doğuşu" adlı kitabında, bu ihaneti açıklayan satırlar:


"Büyük harp başladığında Mısır'da bulunan Yahudi gençlerden meydana gelen bir güç oluşturulmuştu. Bu kuvvetin başına, Çar ordusunun kahraman subaylarından iki Yahudi olan, Viladimir Yalinstisky ile Trumpeldor geçtiler. Bu suretle Yahudi kuvvetlerinin ortaya çıkmasına hiç bir engel kalmamış olduğu zaman, birdenbire içimizde bir endişe, tuhaf bir tereddüt doğuvermişti. Bunca yıldır başka memleketlerden eza ve cefa görerek koğulmuş Yahudilere karşı Türkiye'nin her zaman o en geniş ölçüde gösterdiği konukseverliğin hatırası!.. Fakat Filistin neredeyse İngilizler tarafından işgal edilecekti. Bu pek yakındı. Bir Yahudi kuvvetinin İngiliz işgal kuvvetleriyle yanyana harbe girmesi muhakkak lüzumlu görülmüştü. Bu suretle İskenderiye'de toplanmış olan işsiz fakat güçlü kuvvetli Yahudi gençleri bir gaye bulmuş oluyorlardı. Onlar artık yeni bir ümit yeni bir iman kuşanmış olarak Yahudi ırkına büyük hizmetler verme fırsatının tadını çıkarıyorlardı. Fakat İngiltere hükümeti Yahudilerin bu arzularını hoş görmedi. Bir Yahudi gönüllü kıtasının İngilizlerle birlikte harbe katılmasını uygun görmediler. Bu haber Yahudi gençlere ziyadesiyle büyük bir üzüntü verdi. Nihayet uzun bekleyişler ve müzakereler sonunda 1915 mart'ın onikinci günü (Zion Mule Corps) adındaki Yahudi taburu Çanakkale'ye gönderildi. Harpten sonra bu taburdan geriye dönen olmadı, böylece eriyen bu kuvvet yerine bir Yahudi Birliği daha teşkil edilememiştir".

Siyon Katırcı Birliği

Kendilerine asırlarca kucak açan Osmanlı'ya İngiliz üniformasıyla Çanakkale ve Filistin'de silah çeken "Gönüllü Yahudiler Birliği" kuruldu.

 İlk önce "Siyon Katırcı Kuvveti" adı altında Gelibolu Cephesi'nde, yardımcı birlik olarak görevlendirilen Yahudi Lejyonu, Mısır'dan Çanakkale Boğazı etrafında mevzilenen İngiliz birliklerinin ihtiyacı olan katırların nakledilmesinde kullanıldı. Mısır'da toplanan 650 kişilik Yahudi gönüllüden 562'si bu Katırcı Kuvveti'nde görev aldı

İngiliz Ordusu içinde bir Yahudi Birliği'nin kurulması ve İskenderiye'de ilk gönüllü listesinin ortaya çıkması, 4 Mart 1915 tarihine kadar gider.


1915 başlarında Mısır, mülteciler ve düşman ülkelerin özellikle de Rusya'nın vatandaşları oldukları için Osmanlı hükümeti tarafından Filistin'den çıkarılan binlerce Yahudi'nin bulunduğu bir yerdi. Bu durum dolayısıyla özellikle Filistin'e yönelik olarak, Yahudiler'in duygularından faydalanmak amacıyla, İngilizler, Yahudiler'den gönüllü asker toplamaya karar verdiler. Öteden beri Filistin'de bir Yahudi devleti kurmak isteyen Siyonistler de zaten buna teşne idiler. Böylece Yahudi lejyonu için gönüllü listesi oluşturulmaya başlandı.
Listenin birinci sırasında, Filistin'den çıkarılan Yahudiler'den Ze'ev Gluskin vardı. Gluskin, Filistin'deki Yahudi yerleşimlerinden birinin lideri idi. Listenin üçüncü sırasında da Joseph Trumpeldor bulunuyordu. Bu ikisi, İskenderiye'de, listenin ikinci sırasına adını yazdıran Ze'ev Jabotinsky ile buluştular. Jabotinsky, Mısır'a bir Rus gazetesinin muhabiri olarak gelmişti. Üçü birlikte Yahudi mülteciler arasında, İngiliz Ordusu'na gönüllü toplama işine hız verdiler. Amaç, "Eretz-İsrael" dedikleri, Filistin'de kurulacak Yahudi devleti için de bir güç oluşturulmasıydı. Fakat İngiliz askerî yetkilileri, bu durumun farkında oldukları için Yahudi gönüllüleri, "Siyon Katırcı Kuvveti" adı altında ve Filistin yerine Gelibolu Cephesi'nde, sadece yardımcı bir birlik olarak görevlendirdiler. Bu birlik, Mısır'dan Çanakkale Boğazı etrafında mevzilenen İngiliz birliklerinin ihtiyacı olan katırların nakledilmesinde kullanıldı. Mısır'da toplanan 650 kişilik Yahudi gönüllüden 562'si bu Katırcı Kuvveti'nde görev aldı. Birlik, Ocak 1916'da İngiliz kuvvetlerinin bölgeyi terk etmesine kadar Gelibolu'da kaldı.

Siyonist lobi

Yahudi gönüllülere daha aktif görev verilmesi ve Filistin'de Yahudi devletinin kurulması için savaşmak amacıyla yaptığı yazışmalar ve İngiliz Hükümeti ile varılan anlaşma neticesi, Ağustos 1917'de, İngiliz Ordusu içindeki Yahudi Lejyonu resmen kurulmuş oldu. Lejyon, nihai olarak "Eretz-İsrael" için savaşmış olacaktı. Jabotinsky, İngilizler nezdindeki lobi faaliyetlerinde, Siyonist lider Weizmann'ın büyük desteğini görmüştü.

Yahudi Lejyonu, İngiliz Kraliyet (Tüfekli) Alayı'nın 38'inci Taburu olarak adlandırıldı. Lejyondaki Yahudiler'den çoğu Rusya doğumluydu ve İngiliz Ordusu'ndaki bu lejyonu, Rus Ordusu'ndaki benzer bir lejyona elbette tercih ederlerdi.

39'uncu (Tüfekli) Tabur olarak adlandırılan ikinci bir grup, David Ben-Gurion ve İzhak Ben-Zvi tarafından kurulan ve "Hehalutz" denilen öncü gruplardan meydana getirilmiş Amerikalı Yahudi gönüllülerden oluşuyordu. 40'ıncı (Tüfekli) Tabur ise Filistin'den çıkarılan Yahudiler'den oluşturulmuştu. Bu 40'ıncı Tabur, Birinci Dünya Savaşı'nın bitimine çok az bir süre kala kurulduğu gibi, savaşın sonuna kadar da aktif bir görev almadı.

Gerçek olan Filistin rüyası

Yahudi Lejyonu, Birinci Dünya Savaşı'nın sonuna doğru, İngiliz Ordusu'na Filistin'in ele geçirilmesinde yardımcı oldu. Ancak ilk sıcak yardım, gizli Yahudi istihbarat teşkilâtından gelmişti. "Nili" adı verilen ve Aaronsohn Kardeşler tarafından kurulan bu teşkilat, Filistin'in güneyindeki Beerşeva'nın işgal edilmesine vesile oldu.

İngilizler, Aralık 1917'de de Kudüs'ü işgal edip "Kraliyet'e Noel hediyesi" olarak gönderdikten sonra, 38'inci (Tüfekli) Tabur'dan oluşan Yahudi Lejyonu Filistin'in kuzey bölgeleri ile bugünkü Ürdün ve Suriye sınırlarının kontrol altına alınmasında kullanıldı.
İngiliz Ordusu için savaşırkan ölen bu Yahudi gönüllüler için kurulan askerî mezarlıklar, bugün dahi Filistin'in her yerinde bulunmaktadır. Bunlardan biri, İbrani Üniversitesi ve Hadassah Hastanesi yakınındaki Scopus Dağı'ndaki mezarlıktır.

Jabotinsky'nin İngiliz makamları nezdinde revizyona gidilmesi talebine rağmen Yahudi Lejyonu, 1921'de İngiliz yetkililer tarafından lağvedildi.

Nili Cemiyeti

Yahudilerin harp anındaki en büyük icraatlarından biri de, Sina-Filistin-Suriye Cephesinde İngilizler adına casusluk yapmalarıydı. Filistin'in her yerinde, Aleksander Aronsohn'un öncülüğünde Yahudi aydınlar tarafından kurulan Nili Cemiyeti, İngiliz İstihbarat Örgütüne gönüllü olarak çok önemli casusluk faaliyetinde bulunuyordu. İngilizlerin Filistin Cephesi Başkomutanı Allenby, giriştiği hareketlerin başarıyla neticelenmesinde bu cemiyetin hayati önemdeki istihbaratlarından büyük ölçüde faydalanmıştı. Görgü şahitlerinden General Cevat Rıfat (Atilhan) yakalanan çok sayıda Yahudi casusun Şam'a sevk edilip Divan-ı Harb'te yargılandığını belirtmektedir. Medine Müdafii Fahreddin Paşa da, hatıralarında bu olaydan şöyle bahsetmektedir: "Lawrens, bizim nereden ve ne zaman geleceğimiz hakkında bilgiyi, geceli gündüzlü muhabere halinde bulunduğu Yahudi casuslarının merkezi halindeki İngiliz makamlarından alarak hareket ediyordu."
 
Mondros ve Siyonistler

Siyonistlerin de burada sözünü ettiğimiz gayretleri sonucunda, Osmanlı Birinci Dünya Savaşı'ndan mağlup çıkmış ve 1918'deki Mondros ateşkesi ile fiilen dağıllma sürecine girmişti. Filistin'de ise, Milletler Cemiyeti'nin kararıyla, İngiliz manda idaresi kurulmuş; başına da İngiliz vatandaşı Yahudi Siyonistlerden ve Balfour'un mimarlarından Herbert Samuel atanmıştı. Weizman'ın sevincine diyecek yoktu: "Onu bu mevkiye biz getirdik. O, bizim Samuel'imizdir." William Ziff, "2 bin yıl sonra Filistin'e gelen ilk Yahudi yönetici" ifadesiyle tarif ettiği Samuel'in gelişini Yahudilerin "yeni bir Musa sevinci ve çılgınlığıyla karşıladıklarından" söz etmektedir. Artık İsrail'in inşası için hiçbir mani kalmamış; her türlü şart ve zemin en elverişli bir kıvama getirilmişti.

Bütün bunlar da gösteriyor ki, Osmanlı'nın Yahudiler'e yaptığı unutulmuş ve arkadan vurulmuştur.

Kaynak/Tarık TAVADOĞLU

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.