Haberin yayım tarihi
2010-03-16
Haberin bulunduğu kategoriler

Zaman Tünelinde Anvers Konsolosluğu..

Avrupa'da yaşayan Türk insanının yaklaşık elli yıldır süregelen bir çilesi var(dı): Konsolosluk Çilesi. Son onbeş yılına, Anvers Konsolosluğu nezdinde, bizzat tanık olduğum bu durum, bugunkü yazıma konu oldu. İnsanımızın genellikle unutkanlığından şikayet edilir. Bu nedenle, herkesin çok iyi bildiği ya da yaşadığı bir kaç tecrübeyi hatırlatmak istedim.
 
Öncesini bilmiyorum ama, doksanlı yılların ortalarında konsolosluğa gitmek için, özellikle de yolunuz biraz uzaksa, saat sabah altılarda yola çıkmanız gerekirdi.
 
Önce kapalı olan konsolosluk giriş kapısının önünde gayri resmi bir sıra yapılır. Bayanlar arabada bekletilir, baylar arada bir nöbet değisimi yapardı.
 
Daha sonra saat sekizlerde konsolosluğun ilk çalışanları gelir, bahçe kapısını açarlardı. Ve aynı sıra olduğu gibi, birinci katın merdiveni dahil kapı önüne kadar ikili sıra oluşturulur.

Grubun içinde aktif ve ön sıralardan bir kişi kağıt kalem alır ve sıra kaydı yapar. Bu kayıt sizi biraz rahatlatır, ne de olsa işleminizi yaptırabilme ihtimali belirir.
 
Saat dokuz gibi açılan kapıdan girer ve en resmi kayıt numarası alınır: her işlem için ayrı bir numara ve bekleyiş başlar…
 
Özellikle karşılıklı sataşma ve şikayetlere tanık olduğunuz bekleme süresi sonunda gelen sıranız sizi sevindirir. Evrak çantanıza evde bulabildiğiniz bütün resmi kağıtları doldurmuşsunuzdur, tehlike yaşamak istemiyorsunuzdur…
 
Evraklarınızı büyük bir hassasiyetle memura verirsiniz. O kağıtlarınızda eksik bulmaya çalışırken, sizin kalbiniz daha şiddetli atmaya başlar, ya eksik varsa…

Evraklarınız tamamdır, içiniz rahatlar ancak yine de bazı eksikleriniz bulunur tamamlamanız gereken. İki evrakınızın kopyası eksik. Basit ama çok külfetli bir iş, bir de bozuk paranız yoksa…
 
Neyse zemin kata iner, o işlere bakan uzman arkadaşı bulursunuz, öyle ya kopya yapmak o kadar kolay bir iş değil, uzmanlık gerektirir… Adamını bulur kopyayı yaptırırsınız, biraz eliniz açılırsa kopyalama işlemi çok ciddi şekilde hızlanır…

Kopyalama işinden sonra beklersiniz, memur da bekler… Kağıdınızı işlemden alıp vezneye gider, ücretini öder, tekrar aynı çalışana iade edersiniz… Bu arada yanınızda küçük çocuğunuz varsa ve biraz sesi çıkıyorsa, azar işitir, uyarılırsınız. Yol yordam dersi alırsınız…

Öyle ya çocuğun ne işi var konsoloslukta?

Evrak tesliminden sonra, imza onayı beklenir… Bir saat süresince yapılan işlem evrakları toplu olarak imzaya gider…

Öğle molasına on dakika kalınca heyecanla mikrofondan isminizin okunmasını beklersiniz…

Yoksa kalırsınız öğleden sonraya…

Ve ismi okunan şanslı kişilerdenseniz, işleminiz oniki otuzda biter ve eve hareket edersiniz..

Bu sıkıntıyı her yıl bir kaç kez yaşarsınız. Her gördüğünüz devlet adamına anlatır, çözüm aramaya çalışırsınız ama yıllar geçer hiç bir şeyin değişmediğini görürsünüz…

İstisnalar olmakla birlikte, bu ve benzeri hikayeler yaşandı 2010'lu yıllara kadar Anvers Konsolosluğu'nda.
 
Bir süre önce üç farklı işlem için yolum oraya düştü yeniden…

Şaşırdım… Sevindim… Öfkelendim….
 
Herşeyin harika olması beni şaşırttı: bekleme salonları mükemmel, bütün işlemler için tek numara, aynı lokette tüm işlemlerin yapılabiliniyor ve biten işlem evrakı anında imzaya gönderiliyor, hem de işlemi yapan tarafından.
 
Oysa her şey aynıydı: bina, yerleşim, çalışanlar, ……

Sevindim, çünkü mantalite değişti… Olması gereken oldu.
 
Öfkelendim, neden elli yıl beklendi bu değişim için?

Neden bu halka bu kadar çile çektirildi.
 
Mesele eskiyi öne çıkartmak değil. Eskiye bir göz atmak ve teşekkür etmek.

İsteyince yapılabiliyor, yeter ki herkes işini iyi yapsın… Problem olan değil, çözüm üreten bir düşünceye bürünsün…
 
Bu yeni uygulamalar görüldüğünde, geçmişteki uygulamalar için üretilen mazeretlerin  savunalacak bir tarafı olduğunu düşünemiyorum.
 
Anvers Konsolosluğu'nda bu çağdaş yönetim anlayışını yerleştiren ve halkın hizmetine sunan, başta Başkonsolosumuz olmak üzere tüm emeği geçenlere, bu kurumdan hizmet alan bütün bireyler adına,  tebrik ve teşekkürlerimi sunuyorum.
 
Bu toplum iyi işleri alkışlar, kötüleri arşive kaldırır ama unutmaz…
 
"Kendini daima iyi idare eden bir millet, idare edilmeye ihtiyaç göstermez" (J Rousseau)
 
Sebahattin YILMAZ
12.03.2010, Maasmechelen
yilmaz_seba@hotmail.com  
 

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.