Haberin yayım tarihi
2010-03-22
Haberin bulunduğu kategoriler

Prof. Dr. Üstün Dökmen'i vatandaşlarımız dikkat ve ilgiyle dinlediler.

21 Mart Pazar günü Beringen Alyans düğün salonunda Prof. Dr. Üstün Dökmen'i vatandaşlarımız dikkat ve ilgiyle dinlediler.

Kendisini TRT-İnt kanalında 'küçük şeyler' adlı programla tanımıştım. Uzun zamandan sonra kendisini dinlemek gerçekten çok güzeldi.

Hayata ve yaşama dair kendisinden çok şey öğrenebileceğimiz biri şüphesiz. İzleyicilerin genciyle, yaşlısıyla, kadınıyla, erkeğiyle birlikte dinlemekte ayrıca güzeldi.
 
Yıllardır söylenir durulur.  Hocamızda tekrarladı. Hiç şüphesiz hepimiz çocuklarımızı yetiştirirken kız ve erkek ayrımı yapılmaması gerekiyor.

Erkek çocuğunu aslanım, kaplanım diyerek boş yere egosunu şişirmemeli. Kız ve erkek çocukları eşit düzeyde eğitimlerine kişisel gelişmelerine özen gösterilmeli.
 
Bazı insanların yılgın ve yılmaz yönlerinin olmaları, yılgın insanları biliriz tipik hayattan bezmiş, mücadeleci olmayan her şeyi başkalarından bekleyen pasif insanlar.

[ZpicL:15060]Yılmaz insanlar ise hayatta karşılaştıkları her zorlukta çıkar yol aramaları. Düştüğümüz çukurdan biri gelse de bizi kurtarsa diye yılgın bir şekilde beklersek hayatta daha çok bekleriz.

Oysa ben buradan bir an önce nasıl kurtulurum diye çıkar yolu ararsak hayatta daha azimli ve başarılı olabiliriz. En küçük zorlukta da yılmayız.
 
Üstün beyin değindiği diğer önemli unsur ise hayatta bağlı olmak ancak kesinlikle bağımlı olmamak. Annemize, Babamıza vs...  bağlı oluruz ama kendi hayatımızı engelleyecek şekilde bağımlı olmamak gerekir. Bağımlılık deyince aklıma bağımlı olduğumuz maddeler geldi. Örneğin sigara, kumar, alkol, esrar gibi maddelere bağımlı olduğumuz da hayatımız olumsuz bir şekilde etkilenir değil mi?
 
Birde gençler evlenip evlerine yerleştiğinde onlar hayata iki kişi olarak başlamadıklarını, evde kalabalık bir ailenin olduğuna değindi.

Bunlara suflör deniliyor. Kadının ailesi, kocanın ailesinin yeni çiftin hayatına istemeyerekte olsa müdahale etmeleri.

Buraya ben çevreyi de eklemek istiyorum. Mahalle baskısı ve sosyal baskıyı da unutmamalıyız.
 
[ZpicL:15063]Geçen yaz döneminde yaşlı bir komşumuz ağır hastalanmıştı. Uzak bir yerde hastahaneye kaldırılmıştı. Bilincini kaybetmişti. Yaşlı teyze çocukları dahil, kimseyi tanımıyordu. Tatil dönemi olduğundan oğlu ve gelini tatil için çok önceden rezervasyon yaptırmışlardı.

Annenin güvenli ellerde hastane de bakımının yapıldığı kanaatiyle tüm yıl çalışıp yorgunluk atmak için tatillerini ertelemeyip gitmişlerdi.

Mahalleli durur mu. Annelerini bırakıp tatile gittiler diye dedikodular başlamıştı çoktan. Oysa ne hakları vardı bu ailenin hayatına müdahale etmeye.

Kimse düşünmemişti bunlar karı, koca tüm yıl çalışıp kendilerine de zaman ayırma ihtiyaçları olduğunu. Halbuki dinlenmiş bir beyinle Annelerine daha faydalı olabileceklerdi.
Üstün beyinde değindiği gibi uçakta oksijen maskesini önce Annenin kullanıp sonra çocuğuna vermesi gerektiğini biliriz. Anne kendine bakacak ki çocuğuna bakabilsin.
 
[ZpicL:15062]Diğer önemli noktada hayatımızda karşılaştığımız olumsuzlukların sorumluluğunu başkalarına yüklemek. Parmakla bir suçlu gösteririz sürekli. 'Beni sinirlendirme' diyerek sinirine hakim olamıyorsan, o halde sorun sende .

En önemli sorunlardan biride şiddet. Şiddet gören çocukların arsız  olabileceği hatta şiddetin, çocukları suça teşvik edebileceğine değindi. Üstün hoca hata olduğunda çocuklarla konuşup empati kurmalarını sağlamanın daha sağlıklı olacağını belirtti.
 
Üstün beyin dikkatini çeken bir diğer konu ise Avustralya'da konferans için bulunduğunda çok az dinleyicinin olması olmuş. Bunun en büyük nedeninin ise orada bulunan 50 Türk derneğinin olması, ancak hiç birinin birbiriyle konuşması.

Bu gibi sorunları azda olsa Belçika'da da rastlamaktayız.

Sevgili okurlarım,

Bu durum beni her zaman üzmüştür. Bu dernekler sonuçta bizler için, toplum yararına çalışmalar yapmak için yola çıkmıyorlar mı?

Aslında öyle ama kim başkan olacak, kim pastayı paylaşacak derdine düşülünce toplum ikinci plana düşmekte, ve dernekler birbirileriyle rekabete düşerek değerli zamanlarını boşa harcamaktadırlar. Oysa benim bildiğim en verimli rekabet kendimizle olan rekabettir. Ben toplum yararına faydalı olmak için neler yapabilirim diye düşünürsek daha verimli olabiliriz. Başkan ve pasta sevdası, gönüllü çalışanları da demotive etmektedir.
 
Yazım biraz uzun oldu biliyorum; ama sizlerle paylaşmak istediğim o kadar bilgiler var ki hocamızdan öğrendiğim.

Son olarak size aktarmak istediğim ise hayatımızın başlangıcından biz sorumlu değiliz. Nerede ve ne zaman doğduğumuz elimizde değil.

[ZpicL:15061]Ama hayatımızın finali elimizde. Onun için hayatımızın ne kadar uzun olduğu değil ne kadar kaliteli olduğudur. Kaliteli bir yaşam benim için kendinle barışık olman, kıskanç, fesat, çıkarcı olmadan faydalı bir birey olarak hayata positif bakıp, negatiflerle hayatımızı zehir etmememiz.
 
Bizlere böylesi anlamlı eğitici bir zaman yaratan sayın İsmail Erdoğdu beye ve emeği geçen tüm sorumlulara teşekkür ederim.

Ayrıca Alyans düğün salonu sahibine de böylesi güzel mekanı vatandaşlara sunduğu için ayrıca teşekkür ederim.

Hayat basamaklarınız güllerle bezensin, dikenli olsa da  bir o kadar renkli ve güzel olsun.
 
Nebahat Acar
Evere belediyesi meclis üyesi
CD&V partisi MYK üyesi  
    

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.