Haberin yayım tarihi
2016-08-17
Haberin bulunduğu kategoriler

BERLİN MACERAMIZ..

Sene 2010, Mayıs ayının son günü…

Ertesi gün 60.cı doğum günüm!

Hiçbir şeyden haberim yok.

Lâkin büyük oğlumuz Cavit’in hinliği, küçük oğlumuz Onur’un cinliği tutmuş ve kimseye söylemeden bana, babaları Yakup’a sürpriz yapmaya karar vermişler.

Ve internetten gerekli işlemleri yaparak bir Berlin gezisi düzenlemişler.

TV’de izledikleri filmin geçtiği beş yıldızlı bir otelden rezervasyon yapmışlar.

Ertesi gün haydi baba, havalimanına, doğum günün için Berlin’e gidiyoruz dediler.

Uçağın kalkışına yakın İngilizce «speedy boarding» diye bir anons geçtiler.

Sordum.

Yakında kalkış var önce binmek isteyen varsa, ödesin binsin demekmiş.

Charter yazılan, çartır okunan bu tür uçakların niçin ucuz olduklarını daha iyi anladım.

Orada olduğumu alışık olmadığım, kuştüyü yatak gömülünce anladım.

Uzandım, yorgunluktan dalmışım, uyandım, etrafı kolaçan etmeye başladım.

***

Evet şaka maka değil, başka bir yerde, tarihi bir şehir olan Berlin’de idik.

Trenle havalimanından şehir merkezine gelirken Postdam’dan geçtik.

2.ci Dünya Savaşı’ndan sonra savaş galiplerinin ideolojilerine ve güçlerine göre dünyayı nüfuz anlamında coğrafi bölgelere ayırdıkları kasaba.

Churchill, Stalin ve Truman o bölüşmede ülkerini temsil ettiler.

Doğu Almanya vatandaşlarının Batı Almanya’ya kaçmalarını önlemek için Doğu Alman meclisinin kararı ile 12 Ağustos 1961 tarihinde yapımına başlanan 46 km uzunluğundaki duvar utanç duvarı olarak anıldı.

Dikenli tel örgüler, nöbetçi kulübeleri, silâhlı nobetçiler…

Ve bütün engellere rağmen umuda yolculuk ederken can verenleri sahneye koyan casusluk sinema filmleri ile bu meyanda yazılmış değişken edebilikte romanlar…

9 Kasım 1989`da Doğu Almanya`nın, isteyen vatandaşların Batı`ya gidebileceğini açıklamasının ardından yıkıldı.

Normandiya çıkartması ile 6 Haziran 1944’te Avrupa’ya onu nazi ve faşist aşırılıklarından korumak için ayak basan ABD askerleri bir daha çıkmadılar.

Çıkmazlar da ve sürekli yayılıyorlar…

Ve şimdilerde silahlı terör desteği ile yeni bir paylaşım haritası çızildiğine inanıyorum safiyane!

Avrupa Birliğinin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal kriz bahane edilerek aşırı sağ, ırkçı, yabancı düşmanı siyasi partiler iktidara getiriliyor; kriz bahane edilerek, kemer sıkma politikaları ile müktesep sosyal haklar gıdım gıdım geri alınıyor.

İnsancıklar bireycilik okyanusunda mutsuz ve umutsuz tükenirken tüketmeye devam ediyor.

***

Her neyse biz dönelim Berlin maceramıza…

Otelde biraz dinlendikten sonra çıktık, çevreyi yürüyerek kolaçan etmeye koyulduk!

Otelden çıkar çıkmaz, hemen önünde, otel işletmesinin duvardan anı olarak satın aldığı irice bir duvar parçası, bloğu vardı.

Bloğun iriliği satın alanın iriliğini sergiliyordu adeta.

Duvar kol veya bacaktaki kırık alçısına yazılan anı graffitileriyle kirletilmişti.

Veya mahkûmların yazdığı duvar yazıları gibi…

Sanki evrensel bir kural : «İnsan mutluluğu hep başka diyarlarda sanıyor», ya da içinde yaşadığı cennetin farkına varamıyor, gerçek hapishane ile yarıaçık ceza evini karıştırıyor.

Bile bile lades gibi birşey…

Kilolarımdan dolayı yürümeyi pek sevmem ve günümüz uygarlığı büyük çoğunluğumuzu pasif yaşama zorluyor… 

Ne yesek yarıyor, durmaksızın şişiyoruz…

Her şeyimiz fast, her yer her alanda uzman dolu…

Önce kendime kaliteli ayakkabılardan satın aldım : Sağlam ve hafif…

Halâ kullanıyorum, pek fazla yürümediğim için bir türlü eskitemedim…

***

Eşim ve oğlanlar yürümeyi sevdiklerinden önce Einstein Café’de kahvaltı yaptık.

Birçok husus dikkatimi çekti : Kalabalık, tarihi dekor, güleryüzlü profesyonel servis, ekmeklerin çeşit ve kalitesi…

İnsan çıkışta kendisini daha zeki hissediyor…

Oradan yürüyerek Brandeburg Kapısına vardık…

Hava pek güzel değildi ama yağmıyordu en azından.

Kahvemizi içerken karşımızda 26 Haziran 1963’te ABD cumhurbaşkanı John F. Kennedy’nin Batı berilin ziyaretinde Almanca söylediği o tarihi «Ich bin ein Berliner/Ben bir Berlinliyim» sözünün söylendiği ve ABD büyükelçilik binasının bulunduğu o devasa meydan vardı…

Merkezi konumdaki otelimize girer girmez sözleşmişçesine iki oğlum birden «Baba, şu ahşap merdivenlerin güzelliğine bir bakar mısın?» diye sordular.

Meğer oteli de izledikleri bir filmde beğendikleri bir ahşap merdiven sayesinde bulmuşlar.

Zira bu ilk Berlin ziyaretimizdi.

Berlin’in +/- 150.000 Türk içeren semti Kreuzberg’e uğramadık ve gezdiğimız yerlerde Türklere de rastlamadık.

***

Buraya kadar gelip Alman beyaz şarabı içmemek, müzik dinlememek, sanatla ilgilenmemek, yerel mutfağı tatmamak olmazdı.

Müze ziyareti sebebiyle çok yürüyecek olan bizimkiler yürümeyi sevmeyen beni kanal kenarında, dönüşte bıraktıkları yerde bulmak kaydıyla beyaz şarap içilebilen açık hava mekanında bir ağaç gölgesine bıraktılar.

İki veya üç kadeh içmiştim ki bizim üç silahşörler sökün ettiler…

Tam o esnada kafam müziğe yavaş yavaş uyanıyordu.

Ve anında duvara yaslanmış gitar çalan sakallı bir sokak müzisyenini fark ettim.

Sallana sallana yanına kadar gittim.

Zira icra ettiği müziği sevmiştim.

Adam 1962 Barselona doğumlu, konservatuarda hoca bir ressam-gitarsit imiş.

İki adet CD’si var, ikisini de pazarlık ede ede aldım, altı yıldır her Pazar kahvaltıda zevkle dinliyorum…

Gitarcı İspanyol güzel sanatlara meraklı Türk göçmenleri sevmişti anlaşılan ; zira göçmenin halinden göçmen anlardı…

Sanatçının adı Felix Mane-Rodriguez CD’leri Pasion para dos guitarras ve Sombras de fuego!

Sanatçının CD’lerini o kadar çok sevdim ki  araştırdım : Mahzenlerde resim sergileri düzenlediğini, sergiye gelen ziyaretçileri için canlı gitar çaldığını fark ettim.

***

Dönüş için havalimanında uçağımızı beklerken Cavit’in Belçikalı arkadaşı Naim’i ve annesini gördük.

Birbirimizden habersiz aynı otelde aynı sebeple kalmışız ve dönüyormuşuz!

Naim delikanlının merhum babasının en iyi arkadaşının ismiymiş.

ULB (Brüksel Üniversitesi) yakınında avenue Franklin Roosevelt’te katledilmeden önce.

Kendileri o vakitler Filistin Kurtuluş Örgütü Belçika temsilcisi imiş.

Küçük kardeşi Bişara (Bichara) Khader de halen UCL (Louvain Üniversitesi) Uluslararası İlişkiler dalında profesör, yakışıklı bir Arap tenis hocası idi (mezuniyet yılım 1979’a kadar).

Louvain-la-Neuve Filistinli dostlarımla çok mahpusi tavla oynadım, harçlığımı çıkardım, kazandığım kumar paralarıyla kaybedenleri piliç-patates kızartma yemeğe götürdüm.

Kim ne derse desin, hayat anılarla güzel şey be kardeşim…

 

Yakup Yurt ©

Umurbey-Gemlik, 13-08-2016

Son Haberler

Hits: [srs_total_pageViews] Visitors: [srs_total_visitors]
Copyright © GUNDEM.be
Site içeriği ve dizaynın tüm hakları GÜNDEM.be websitesine aittir.
Kopyalamak ve izinsiz kullanmak kesinlikle yasaktır.