1950 yılında Türkiye’de doğdum.
1967 yılında, yani 1968 olaylarından bir yıl önce, Belçika’ya geldim.
Berlin Duvarı’nın 1989 yılında yıkılışına kadar sosyal demokrasinin altın yıllarını yaşadım.
Herkes mutluydu, herkesin yüzü gülüyordu, ideallerimiz, kutsallarımız, hayallerimiz ve değerlerimiz vardı.
***
Bugün ise tek değer para.
Gençlik (diplomalı bile olsa) bezgin, çaresiz ve umutsuz.
Globalleşme dünyayı kasıp kavuruyor.
Kimse sorsan dertli; bir dokun bin ah işit dönemi yaşanıyor.
***
Alın size bu ahlardan biri : «1984 te doğdum. 30 yaşımın içindeyim. Dertliyim. Saf saf dert anlatacağım. Ama fırsat bu fırsat : Dert anlatmak henüz yasak değil.»
Bu sözler genç bir kütüphaneciye ait.
Onun gibi, onbinlerce genç, değişik yöntemlerle kafa buluyorlar.
«Ben şanslıydım. Ebeveynlerim bana hep destek oldular. Annem sinemaya götürdü, haftada bir kütüphaneye götürdü, okumayı sevmemi sağladı. Besledi. Babam seyahat ettirdi ve benimle oynadı, ilgilendi. Tiyatroya, spora, oyun parkına götürdü.» diyor ve devam ediyor :
«Kız arkadaşım ve ben tahsilimizde ihtiyaç olan alanlarda meslek sahibi yapan okullara yöneldik. Şu an evliyim, çalışıyorum ve ayda net 1984 avro maaş alıyorum.»
***
Bu herkese çok normal gibi gelebilir.
Davulun sesi uzaktan hoş gelir.
Paris, Brüksel, Londra bölgelerine ve çıldıran hayat pahalılığına alışmak çok zor.
20-30 yaş grubundaki gençlerin çoğunun statüsü stajyerlik, garantisiz geçici işler.
İşverenin yönetim tarzı şiddet ve taciz içerikli.
Mesai arkadaşları depresyonda, onlara destek olması gerekenler kendi aralarında azgın ve acımasız bir yarış, rekabet halindeler.
Bir işsizler dünyası var, bir de işinden memnun olmayıp değiştirme hayaliyle yaşayanlar.
***
Herkesin ağzında gizemli o kelime : KRİZ.
80’li yıllarda doğanların üzerine çöreklenen kötülük örümceği.
Ve durum her geçen gün biraz daha kötüleşiyor.
Sosyal haklar mum gibi eriyip gidiyor.
Hiç kimse olduğu yerden memnun değil ve hiç kimse yarınını öngöremiyor.
Krizin ve işsizliğin sorumlusu yabancılar inancı pompalanıyor.
Irkçılık ve yabancı düşmanlığının her türlüsü yükselişte.
Irkçı partiler siyesetlerinin yabancılar üzerinden yürütüyorlar.
Boşanan çok fazla, ama gençler evlenmeye cesaret edemiyor.
Edenler sorumluluk duygusuyla çocuk yapmıyor.
Sistemin nimetlerinden çok küçük varsıl bir azınlık oburca istifade ediyor.
O azınlığa girmek tamamen hayal…
***
Benim yegâne arzumu Cahit Sıtkı Tarancı harika özetliyor :
«Haydi Abbas, vakit tamam!
Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.»
Yakup Yurt
Bruxelles, 17-01-2014