Kader Sevinç*
Washington merkezli Diplomatic Courier dergisi ve Young Professionals in Foreign Policy, beni 33 yaş altındaki ’99 Dış Politika Lideri’nden biri olarak seçti. Bu vesile ile EurActiv’in dış politika, Avrupa ve Türkiye’nin geleceğine dair görüşlerim hakkında bir makale yazmamı önermesinden dolayı teşekkür ederim.
Diplomatic Courier ile mülakatımda “dış politika” şu şekilde kavramsallaştırmaya çalıştım: finans, enerji, teknoloji, iklim değişikliği, toplumsal sorunlar ve seçim siyaseti gibi etkenlerin bileşkesinde, küresel, ulusal ve yerel boyutların eşzamanlı olarak devreye girdiği bir karşılıklı etkileşim alanı. Bu nedenle ‘dış’ olarak tanımlanan her türlü politika, ilk anlamını yitirerek uluslar ötesi ve çok boyutlu bir nitelik kazanıyor. Bu evrim geçirmekte olan dış politika anlayışının merkezinde, bu yüzyılda öncelik insani boyuta tanınmalı.
21. yüzyılın ilk kuşak liderlerinin karşılaştığı zorluk; siyasette olsun, iş dünyasında, medyada ya da sivil toplumda olsun, uluslar ötesi yeni bir değerler dizisi, giderek ilerleyen bir doğruluk ve idealizm anlayışını belirleyebilmektir. Benim önceliklerim özgürlükler, ekoloji, bilim ve yoksullukla mücadele üzerine yoğunlaşıyor. Bu bağlamda dirayet, yenilikçi düşünme ve büyük veriyi (”big data”) kullanabilme yetisi, liderliğin önemli unsurları arasında yer almaktadır.
Hem Avrupa Parlamentosu’nda geçirdiğim yıllarda, hem de günümüzde PES (Avrupa Sosyalist Partisi) Başkanlık Konseyi ve Türkiye’nin sosyal demokrat partisinde (CHP) AB temsilcisi olarak, Avrupa’nın geleceğini şekillendiren ekonomik ve sosyal politikaların daha iyi anlaşılmasını teşvik etmekten ve Türkiye’nin bu perspektifte oynayabileceği olumlu rol üzerinde etkide bulunabilmekten heyecan duyuyorum.
Dünyanın, uluslararası sistemdeki değişimlerin daha iyi bir dünya düzeni için fırsatlar yaratmasına gerçekten ihtiyaç bulunuyor. Bu sebeple dünyamızın daha iyi bir Avrupa’ya ihtiyacı var:
- Yeni dünya düzeninin şekillenmesine öncülük edecek siyasi ve kurumsal kapasiteye sahip bir Avrupa’ya;
- Kendini evrensel demokrasi değerlerinin, insan haklarının ve kültürel çoğulculuğun bir kaynağı ve daha iyi bir temsilcisi olarak yeniden tesis edebilecek bir Avrupa Birliği’ne;
- Savaşların, yoksulluğun, iklim değişikliğinin ve finansal şokların önüne geçecek daha iyi bir küresel yönetişim sisteminin motoru olabilecek bir Avrupa Birliği’ne;
- Transatlantik Ortaklığı (TTIP) akıllıca teşvik eden, yükselen Asya, dinamik Güney Amerika ve çalkantılı Afrika ile verimli ilişkiler kuracak, Akdeniz’den Orta Asya’ya uzanan bir refah kuşağı oluşturacak bir Avrupa Birliği’ne;
- Dolayısıyla, giderek daha zorlu hale gelen küresel rekabet ortamında daha büyük bir ortak pazar, toplumsal model ve siyasi birlik olma potansiyelini kanıtlayan bir Avrupa Birliği’ne.
Hepimizin ihtiyaç duyduğu Avrupa budur. Bu yönde, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği için çalışıyoruz.
İstanbul’da geçtiğimiz Haziran’daki Gezi hareketlerinden bu yana vatandaşlar Türkiye’nin dört bir yanında şimdiki hükümeti çoğulcu bir topluma, bireysel özgürlükler, insan hakları, ülkenin laikliğine saygı duyması, hesap verebilirlik ve çevrenin korunması talepleriyle protesto ediyor. Onların taleplerini paylaşıyor ve yaratıcı eylemlerini destekliyorum. Gezi ruhu aynı zamanda, yenilikçi demokratik protesto yöntemleri geliştirerek Avrupa’nın sosyal evrimine de katkıda bulunuyor.
Consensus Research’ün Haziran 2013′de düzenlediği bir anket, Gezi Parkı protestocularına halkın yüzde 54′ünün destek verdiğini ortaya koydu. İktidardaki AKP’ye oy veren vatandaşların yüzde 29′u Gezi Parkı protestolarına desteğini ifade ederken CHP’ye oy veren vatandaşların yüzde 86′sı da Gezi aktivistlerine desteğini vurguladı. Yedi bölge arasında Doğu Anadolu (yüzde 44) ve Güneydoğu Anadolu (yüzde 48), Gezi Parkı protestolarına en düşük desteği veren bölgeler oldu. Buna karşın en büyük destek yüzde 66 oranıyla Ege Bölgesi’nden geldi.
Türkiye’nin, AB’den ilham alan daha güçlü bir demokrasi ile toplumsal sıkıntılarının üstesinden geleceğine eminim. Ne yazık ki katılım sürecindeki tıkanma, Türkiye’nin dönüşümünde AB’nin oynadığı olumlu role gölge düşürdü. Bazı AB hükümetleri Türkiye’nin katılım müzakerelerini engelleyerek, ortak Avrupa değerleri ve çıkarlarını koruyacak bir stratejik vizyona aykırı hareket ediyor. Bu olumsuz politikalar sadece ve sadece Türkiye ve AB’deki Avrupa karşıtı ve anti-demokratik eğilimlerin çıkarına hizmet edecektir. Bu geçmişte kalan, Soğuk Savaş politikalarına paralel bir yaklaşımdır. 21. yüzyılda ise Avrupa’da daha yaratıcı, daha çok vizyon sahibi olmalı.
Türkiye AB’ye katılmaya hazır mı?
Belki bugün hemen değil!
Yarının Türkiye’si, yarının AB’sine üye olacak.
Türkiye’nin mevcut sorunları, hem AB hem de Türkiye tarafından daha rasyonel politikalar, açık ve şeffaf diyalog ve üyelik hedefi sorgulanmadan tekrar canlandırılarak, AB’ye katılım süreci çerçevesinde daha iyi bir şekilde çözülebilir.
Yeni kuşak Avrupalı Türklerin bir mensubu olarak, gençliğin Türk vatandaşlarının hak ettiği ilerici politikaları benimseyip uygulayacağına inanıyorum. Aynı zamanda daha iyi bir Avrupa için de çalışacağız; vatandaşlarının güvenini, Avrupalı olma gururunu, geleceğe umutla bakmayı hak eden bir Avrupa. Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecini sonuca ulaştıracağız: bu, hem siyasi ve ekonomik reformlar açısından bir başarı hikâyesi olarak Türkiye için yeni bir başlangıç, hem de küresel gücünü artırması açısından AB için bir zafer olacaktır. Ayrıca, AB’nin Türkiye’ye doğru genişlemesi insanlık uygarlığının daha iyi bir demokrasiye giden evriminde büyük bir kazanım olacaktır.
( Euractiv AB haber ağında yayımlanan İngilizce aslından Euractiv Türkiye tarafından yapılmış çeviridir)
*Kader Sevinç, Cumhuriyet Halk Partisi AB Temsilcisi ve Avrupa Sosyalistler Partisi’nin (PES) Yönetim Kurulu Üyesidir