Bahadır Kaleağası
Washington, Brüksel, Londra, Paris, Berlin, Ankara…
Türkiye’yi konuşuyoruz.
Konular ekonomi, AB, enerji, güvenlik, demokrasi…
Kıbrıs hepsinde var.
Hepsinde kilit noktada.
Kıbrıs’a sıra gelmemesi doğal olurdu. Koskoca küresel eğilimlerin belirlediği dünya işleri, büyük güç dengeleri. AB seçimleri ve Merkez Bankası müdahaleleri sonrasında Avrupa’da yeni bir kurumsal senfoni arayışı. Rusya’nın Kırım, Ukrayna, Çin ve enerji hatları ile Slav dansları. Amerika’da yalnız kovboy nameleri. Türk demokrasisinde hala çok sesli müzik provaları. Orta Doğu’da hiç bitmeyen müziksizlik, uyumsuzluk, umutsuzluk.
Geçtiğimiz hafta adada yılların bilgelik birikimi sahibi KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’dan başlayarak İŞAD’ın düzenlemesi ile birçok görüşme yapma olanağım oldu. Daha önceki Cumhurbaşkanı, barış mimarı Mehmet Ali Talat, Dışişleri Bakanı ve uluslararası vizyon sahibi politikacı Özdil Nami, sendikalar, etkili sivil toplum önderleri İŞAD Başkanı Metin Şadi ve KKTO Başkanı Fikri Toros, KTSO, medya ve akademi çevreleri. Türkiye’nin güçlü desteğini adaya yansıtan Büyükelçi Halil İbrahim Akça. Sonra Güney’de Annan Planı’na “evet” demiş olan Cumhurbaşkanı Anastasiades’in sarayından başlayan bir program, Klerides, Kiprianu, iktidar ve muhalefet.
Görüşmelerde uluslararası kamuoyundaki olumlu havayı aktardım, onlar ise müzakerelerdeki kaygıları. Dışarıdan bakınca ayrıntı gelen, dünyanın değişim, ilerleme ve sorun sarmalında göreceli önemini anlamak zor olan kaygıları. Meşru fakat bir çözüm sonrasında oluşacak yeni dinamiklerde aşılabilecek kaygıları.
Pragmatik bir yaklaşım önerdim ve faydasını sorguladım: bir çerçeve anlaşma ile iki toplum, iki bölgeli devletin kurumsal çatısını sağlam direkler üzerine kurmak, ilan etmek, kutlamak. Sonra olağanlaşacak toplumsal ortamda siyasal inşaatı mülkiyet ve sınır dâhil her alanda tamamlamak.
Çözüm ötesine odaklanmak
Türkiye için ise Kıbrıs’ta çözüm çok önemli. Çünkü AB sürecinin canlanması için en etkili yol, Lefkoşa-Nikosia arasındaki yeşil hattan geçiyor. AB ile işlerin düzelmesi ise birçok açıdan yaşamsal önemde.
1 -> Her şeyden önce genel ulusal çıkarlar bu yönde: ekonomik ve siyasal karar odağı olarak AB’nin etkisi altındaki bir coğrafyada, ve de AB ile ABD Transatlantik ekonomik anlaşmaya doğru ilerliyorken, Brüksel’deki karar sürecinden dışlanan ülke olmak maddi ve siyasal güç kaybı demek.
2 -> Türkiye “AB standartlarına, AB hedefine doğru ilerleyen bir demokrasi, hukuk devleti ve sosyo-ekonomik kalkınma ülkesi; aynı anda da Asyalı girişimcilik, dinamizm ve iletişim yetenekleri sahibi bir Avrasya merkezi” olarak özetlenebilecek bir uluslararası marka değerine sahip.
3 -> “Orta Doğu’da etkili ülke” olmaktan, “Orta Doğulu” olmak girdabına düşmemek için AB yönelimi belirleyici.
4 -> AB’nin 2020 Stratejisi bağlamındaki teknoloji toplumu, sosyal kalkınma, doğa ile barışık toplum ülküsü ve küresel ekonomik gücü politikaları Türk halkının geleceği için de temel konular.
Kıbrıs sorunu somut olarak Türkiye’nin AB müzakerelerini tıkıyor. Bunda asıl siyasi sorumluluk ve de tarihsel sorumsuzluk Güney Kıbrıs’a ait. Annan Planı’nın 2004 referandumunda Güney’de red olmasına neden olan siyasetçiler ve onların Rusya ve Sırbistan’daki bazı çevrelere uzanan karanlık ilişkileri aynı zamanda 2012 yılındaki finansal çöküşe de kaynak oldular. Türk tarafı da geçmişte kendine zarar veren hatalar yaptı. Dünyadaki değişimi iyi okuyamayan, Avrupa’yı artıları ve eksileri ile gerçekçi tahlil edemeyen veya Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde dışa açılan bir özgür toplum yönelimini tehlike olarak algılayan yaklaşımlar bir dönem baskın çıktı. Türkiye ve de Kıbrıs Türkleri için büyük fırsat israfı oldu.
Bu tarihsel müktesebatın bilançosu ayrıca yapılabilir. Fakat şimdi hızla yakın geleceğe odaklanma zamanı. Avrupa toparlanıyor ama ufku henüz berrak değil, Orta Doğu’da yangın dumanları havayı karartıyor, Karadeniz’de uluslararası hukuk ve soğuk savaş sonrası dünya düzeni çırpınıyor.
Zamanlama mükemmel
Batı dünyasının hızla bir başarı vakasına gereksinimi var. Bir anti-Afganistan, anti-Irak, anti-Kırım… Üstelik Kıbrıs gibi bir demokrasi adasında, farklı etnik ve dinsel renklerle, tarihin harabelerini müzeye dönüştürerek kurulacak bir barış modeli. 11 Eylül sonrası dünyada önemli başarı. Her yıl karar vermekte zorlanan Nobel Barış Ödülü Komitesi için de büyük rahatlama.
G.Kıbrıs’ın Türkiye’nin AB ile müzakereleri ekonomi, enerji ve demokrasi ile ilgili birçok başlıkta engelliyor olması kendileri adına gaflet. AB içinde de büyük çoğunluk, bu veto politikasının ortak Avrupa değerleri ve çıkarları açısından zararlı olduğuna işaret ediyor. Diğer yandan, AB içinde Türkiye konusunu ötelemek isteyenler Kıbrıs sorununu istismar etmekteler. Hızlı bir çözüm ile denklemden çıkacak bir Kıbrıs sorunu bazı AB siyasetçilerinin şark kurnazlığına da iyi bir darbe olur.
Zamanlama gerçekten mükemmel. AB yeni bir kurumsal inşaata doğru gidiyor. Otuz küsur üye ile sıkı bir siyasal bütünlük çok zor. Ufukta iki çemberli bir AB var. Olası evrim şöyle: mevcut AB geniş bir Avrupa çemberi olacak. Tüm ülkeler üyesi olacak. Tek pazar, enerji, çevre, sosyal haklar ve dış ticaret gibi ortak politikaları da iyice güçlenecek. Bu geniş AB’nin içinde Euro bölgesi ülkeleri çekirdek grup olacak. Bu perspektifte büyük AB çemberinin genişlemesi de kolaylaşacak. Akıllı değerlendirebilirse zaman Türkiye’nin lehine akacak. Sadece Avrupa genelinde değil. Kıbrıs’ta da zaman etkeni önemli. Birleşen bir Kıbrıs’ta olası uzlaşma hangi kaygıları içerirse içersin, sonuçta ekonomik birliktelik, AB süreci dinamiği ve bölgesel dengeler hızla Türkiye’nin ticaret ve yatırım yolu ile adaya ekonomik kalkınma kaynağı olmasına sağlam bir zemin yaratacak.
Bu tabloya son olarak muazzam bir fırsat penceresi daha eklendi. Doğu Akdeniz’de doğalgaz ve petrol kaynakları. Türkiye üzerinden geçecek boru hatları ile AB’nin yeni genişleme coğrafyası da bütünleşebilir.Sadece Türk-Yunan-Kıbrıs ekseninde değil. İsrail ile de birlikte ortak çıkarlar temelinde, barış ve refah içinde bir gelecek inşası için tarihsel bir fırsat. Finansal verilerin kaçınılmaz ve Ukrayna krizinin cazip kıldığı bir yeni enerji kavşağı söz konusu.
German Marshall Fund ev sahipliğinde ve TÜSİAD, Koç Holding ve İsveç’in ortaklığı ile düzenlenen üçlü strateji toplantılarının en yenisi geçen ay Washington’da düzenlendi.
Bir oturumun başlığı “Kıbrıs’ta Son Tango?” olarak seçilmişti.
Artık müzik ve dans iyice karıştı.
İki kişilik tango yerini halaya, horona bırakmalı.
Kıbrıs, Türkiye, Yunanistan, AB, ABD, İsrail, Norveç…
Müzik giderek hızlanıyor.