HZ.MUHAMMED’İN DOĞUMU VE PEYGAMBERLİĞİ
Hz.Muhammed (s.a.s.) in dünyaya teşrifleri Nisan Ayı içerisinde gerçekleştiği için her yıl bu ayın belli haftaları “Kutlu Doğum” günleri olarak değerlendirilmektedir. Bu vesileyle Peygamberimiz Efendimizin’in doğumunu ve Peygamber’liğini özlü olarak ele alalım.
Peygamberimiz Hz.Muhammed(s.a.v.) Suudi Arabistan’ın Mekke şehrinde milâdî 571 yılının Nisan Ayı’nda, Arabi aylardan Rebîülevvel ayının 12.Gecesi Pazartesi sabahı dünyaya geldi.
Hz.Peygamber doğduğu zaman dünyada bir takım olayların geldiği o günün gözlemcileri tarafından ifade edilmiştir. Bir kaçını sıralayalım;
Yahudi bilginler arasında yaygın anlayışa göre, son peygamberin doğumu yaklaşmıştı ve bu do¬ğumu haber verecek olan yıldız da doğmak üzereydi. Bu yıldızın doğduğunu Mekke’de yaşayan Yahudi bir tüccar gördü ve son Peygamber’in Mekke’de bir evde dünyaya geldiğini farketti. Araştırdı ve öğrendi. Çok üzüldü.
Kutlu doğum ile birlikte İran Kisralarının yaşadığı o muhteşem ve dayanıklı saray sütünlarının bir bölümünün yıkıldığını olayı görenler Mekke’ye geldiklerinde anlatmışlardır.
Kutlu doğum ile birlikte o güne kadar hiç sönmeyen ateşe tapanların yanan ateşi sönmüştü.
Kutlu doğum ile birlikte o gönün toplumu tarafında kutsal bilinen Save gölü’nün suyu çekilmiş ve kurumuştu.
Hz. Muhammed’in babası, Abdullah, annesi, Amine’dir.
Babası, doğumdan iki ay kadar önce vefat etti. Annesi Amine oğlunu dünyaya getirince, dedesi Abdulmuttalip torununun doğumu sebebiyle sevinç ziyafeti verdi ve adını “Muhammed” koydu.
Peygamber Efendimiz’in soyu, Hz.İbrahim’in büyük oğlu Hz.İsmail’e dayanır.
Arabistan’da yeni doğan erkek çocuklar daha gürbüz olsunlar ve daha temiz havada, iyi bir ortamda büyüsünler, konuşmaları daha düzgün olsun diye süt anneye verilirdi. Bu yaygın bir gelenekti.
Resûl-i Ekrem(s.a.v.) dünyaya gelince annesi Amine oğlunu, Mekke’ye süt çocuğu almak için, yayladan gelen Halime isimli bir kadına teslim etti. Hz.Halime de bir yetim olan küçük Muhammed’i yanına aldı. Çocuğu ilk önce pek alma taraftarı değildi. Gelmişken eli boş dönülmesin diye almak zorunda kaldı. Ancak çocuğu kucağına alır almaz içi ısınmıştı.
Hz.Halime bu güzel çocuğu evine getirince o andan itibaren evinde manevi bir havanın dolaştığını hissetti. Ortalığı pırıl pırıl bir nurun kapladığını gördü. Bu çocukta bir farklılık vardı. Biraz daha yakından ilgilenmeye başladı.
Hz. Halime’nin başka çocukları da vardı.
Geçim sıkıntısı çeken Halime’nin evi O andan itibaren bu güne kadar görülmedik bolluk ve bereketle doldu. Çocuk iki yaşına kadar burada kaldı. Hz.Halime keder ve üzüntü içinde istemeye istemeye Küçük Muhammed’i tekrar annesi Amine’ye geri teslim etti.
Hz.Muhammed(s.a.s.) altı yaşlarında iken annesi ile birlikte Medine yakınlarında bulunan babasının kabrini ziyaret edip Mekke’ye dönerken yolda annesi vefat etti.
Bakımıyla dedesi Abdulmuttalip ilgilenmeye başladı. Onun da vefatından sonra, bütün sorumluluğu amcası Ebu Talip üstlendi.
Ebu Talip ticaretle uğraşıyordu. Bir keresinde yeğenini de beraberinde Suriye tarafına götürmüştü. Yolda Konakladılar. Yolcuları yöre sakinleri karşıladı. Onlara ikramda bulundu. Yolcuları karşılayıp ikramda bulunanlar arasında Kilise görevlisi Rahip de vardı. Misafirler arasında bulunan Küçük Muhammed Rahib’in çok dikkatini çekti. Bu Talib’e çocukla ilgili bir takım sorular sordu. elindeki bilgilere dayanarak bu çocuğun beklenen son Peygamber olduğunu bildi. Ebu Talib’e, yolculuğuna devam etmeyip geri dönmesini tavsiye etti. Yahudiler son Peygamber’in kendi soylarından geleceği beklentisi içindeydiler. Bu olmadığına gore bu çocuğa zarar verebilirlerdi. Çünkü gelecek olan son Peygamber’in bir çok özelliği onların da elinde vardı. Bunun üzerine Ebu Talip geri döndü.
Evlenme çağına gelen Peygamber Efendimiz Hz.Hatice validemizle evlendi. Çocukları oldu.
Hz.Muhammed henüz kendisine Peygamberlik gelmeden önce Mekke-i Mükerreme’nin yakınında bulunan Nur dağına çıkar ve orada tefekkürde bulunurdu. Allah’ın varlığını, Kainatın yaratılışını, dünyada olup bitenleri, insanın tutum ve davranışlarını düşünürdü. Puta tapmanın ne kadar yanlış ve kabul edilemez bir tutum olduğunu biliyordu. Her şeyi yaratan Allah idi.
Kırk yaşlarına geldiğinde o sene Ramazan ayında, Hıra mağarasındayken Cebrail aleyhisselâm,
“Yaratan Rabbının adıyla oku”( Alak Sutresi ,1) Ayetiyle geldi. Böylece Hz.Muhammed’in Peygamberliği başlamış oldu.
Peygamberimiz Melek Cebrail aleyhisselam ile aralarında geçen durumu önce hanımı Hz.Hatice’ye anlattı. Allah’ın varlığından ve birliğinden bahsetti. Hz.Hatice müslüman oldu ve davasında Hz.Peygamberi bütün varlığıyla destekledi.
Hz. Peygamber Allah tarafından bundan böyle İslâm’ı tebliğ ile görevliydi. Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:
“Biz seni bütün insanlara ancak (İslâm’ı ve cenneti) bir müjdeleyici ve (cehennemden) sakındırıcı olarak gönderdik”(Sebe Suresi,28).
Peygamberimiz(s.a.v.) yalnız Araplara yahut Arabistan’da yaşayan insanlara değil O,bütün insanlığa gönderildi. Bir hadisinde şöyle buyuruyor:
“Muhammed`in hayatını güç ve kudretiyle elinde tutan Zâta yemîn ederim ki, bu ümmetten her kim -Yahudî olsun, Hıristiyan olsun-beni işitir, sonra da bana gönderilenlere inanmadan ölecek olursa o cehennemliktir”(Müslim, İman 240, (153).
Hz.Muhammed’in Peygamber olarak gönderildiği toplumun yapısına bir bakacak olursak içler acısı bir manzarayla karşılaşmaktayız.
Yalnız Arabistan’da değil, diğer bölgelerde de, sefalet, cehalet İçki, kumar, hırsızlık, vurgunculuk ve adam öldürme alabildiğine yaygındı. Yetim, dul ve zayıfların hakkı yeniyor, kız çocukları diri diri toprağa gömülüyordu. Bunalmış olan insanlık bir kurtarıcı beklemekteydi. Hazreti Allah şöyle buyuruyor:
“Size içinizden öyle bir Peygamber geldi ki sıkıntıya uğramanız onu üzer. Size çok düşkündür. Mü’minlere karşı çok şefkatli ve merhametlidir”( Tövbe Suresi,128).
Allah Resûlü’nün gelmesiyle birlikte günden güne her şey iyi yönde değişmeye başladı.
Toplum insani değerlerin, hak ve hakikatin, adalet ve dürüstlüğün, insan haklarının, iyiliklerin ve güzelliklerin var olabileceği bir ortamı farketmeye başladı.
“Güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim"(Malik,Muvatta, Husnü’l-hulk,8) buyuran Resûl-i Ekrem Efendimiz Allah Tealâ’nın yardımıyla taviz vermeden davasını anlatmaya devam etti. İnananlar çoğaldıkça çoğaldı.
Tabi bu gelişmeler müşriklerin ileri gelenlerini çok tedirgin etmekteydi. Çıkarlar zedelendikçe baskılar arttı. Davasından vazgeçmesi için Hz.Peygamber’e bir takım tekliflerde bulunuldu.
Allah Resûlü:
“Vallahi bu davayı bırakmam için sağ elime güneşi, sol elime de ayı koysalar gene bırakmam”(İbn Hişam, siyer,c.1,285).. Diyerek tekliflerin hepsini geri çevirdi.
Müşriklerin arzu ve istekleri gerçekleşmeyince, müslümanlara karşı baskı ve yıldırma faaliyetleri başladı. Peygamberimiz(s.a.v.) müslümanların bu durumuna dayanamayıp, Habeşistan’a hicret etmelerini söyledi. İlk hicret böylece gerçekleşmiş oldu.
Müşrikler işi daha da ileri götürerek Hz.Peygamber’i öldürmeyi kararlaştırdılar. Bütün olup bitenlerden ve kurulan tuzaklardan haberdar olan Cenab-ı Hak durumu Peygamber’ine bildirdi. Allah Resûlü, Hz.Ebû Bekir’le birlikte Medine’ye hicret etti.
Medine’de geçen 10 yıl içerisinde gerçekleştirilen yoğun çalışmalar ve mücadele İslâm Dini’nin hızla yayılmasını sağladı. Hz.Muhammed’in mesajını ve davetini duyan çevre ve uzak diyar insanları yoğun olarak İslâm’a yöneliyor, müslüman oluyordu.
Daha sonra Mekke fethedildi.
Hz.Muhammed görevini tamamlamanın huzuruyla 63 yaşında dünyadan ayrıldı.
Salât ü selâmlarımız sevgili Peygamberimiz’e, O’nun aline ve ashabına olsun
Bekir DEMİR
Houthalen Camii Din Görevlisi