Yazan Sevim Ünal
Doğa, sanat ruhunu besleyen en büyük özelliktir. Dağların yamacında ufacık bir köyde doğmuşum.
Tarlaların arasında yükselmiş çığlığım. Başı bulutlara değen dağlar , billür nameleriyle akan ışıl ışıl nehirlere karışmış sesim. Renga renk çiçekleriyle görsel bir şölen yaşatan ufacık bir köy. Orda doğanı bütün güzelliğiyle sarıp sarmalar doğa. O güzelliklerin büyüsüyle oluşmuşum.
Ardından göç gelir. Göç etmek bizim kültürümüzün bir parçası gibi. Kimse bulunduğu toprağa ait değildir. Kökeninde hep bir kopmuşluk vardır. Bu atalarımın koptukları ilk yer değildi, kim bilir nerelerden kopmak zorunda kalmışlardı ve buraya gelene kadar neler yaşamışlardı. Şimdi burdan kopup gitmek zorundalardı. Hep zorunda kalış.
Eliniz annenizin elinde farklı bir diyara doğru sürüklenip gidersiniz. Gözleriniz kalır geride, bir eksiklik yerleşir içinize. Göç parçalar herşeyi.
Sürüklendiğiniz bir sonraki yer Adalardır.
Büyükada. Çoçuk gözlerle koca deniz öfkeli görünür size. Nehirler nağmeler oluşturarak,ruhunuzu okşayarak akardılar. Oysa deniz öfkeli dalgalarını vuruyor kıyıya. Sımsıkı tutulmuş olan elinizden çekilip vapura götürülürsünüz. Dev bir mavinin içinde kaybolursunuz. Köy uzaklaşıp yiter gözbebeklerinizde. Yeşil çam ağaçlarından gelen esinti sarar sizi.
Bir süre sonra daracık sokaklardan, ahşap evlerden geçersiniz. Her ev sizi kucaklayacak gibi durur. Kapıları açık, içleri şen kahkahalar dolu. Çocuk sesleri taşar evlerden, o seslerle bütünleşirsiniz. Büyükleriniz sokağın rengine çoktan bürünmüşlerdir. Ürkütmek ve rahatsız etmek istemezlermiş gibi bir kuşu, ayak parmaklarına basarak usulca sokulurlar evlerine.
Ada bizi sarmalar, kabul görmenin ötesinde sokaklarda başımız okşanır.
Huzurla büyürken bu sokaklarda her kimlikten komşularınızın katkısıyla şekil alırsınız. ‘aaa! Kızım sokakta sakız çiğnenmez’ der Rum komşumuz madan Elleni, ‘kızım koşma düşersin’ der Laz komşumuz Mine teyze, ‘acıktın mı? Gel bir durmaç yapayım sana’ der Kürt komşumuz Roje teyze, ‘Al şu çikolatayı, hadi bendensin’ der bakkal amcamız.
Tek tük geçen faytonlarda, şık hanım ve beyler restorantlara yemeğe inerler. Yemek saati ortalık sessizdir, daha sonra bir kalabalıklaşır. Yüksek kahvede çaylar içilir, sohbetler yapılır. Sahil boyunca yürüyüşler yapılır. Gençler Akasya kahvesinde çalan müzikle kendilerinden geçerler.
Ve yine geldi göç belası. Avrupa’ya savruldum bir anda.
Adalar yüz değiştirdi. Ne madam Elleni kaldı ne de Mine teyze.
Sevim Ünal