Zekiye Doğan Yazdı
Sevgili okurlarım merhaba,
Mahalle muhtarımız açık sözlü oluşumdan dolayı bazen yanlış anlaşıldığımı İlçe başkanımızla görüşmemi ve fikirlerimi onlarla paylaşmamı istedi. Üşenmedim aynı gün İlçe başkanına kadar gittim. Yalnız değildi yanında birkaç görevli hemcinsim vardı. Hepsiyle tokalaştıktan sonra: “Başkanım sizinle görüşmek istiyorum.” Dedim.
Mahalle muhtarımız dokuz yıldır tanır. Sağlık durumum ciddiyetini koruduğu dönemlerde yurt dışına çıkıyorken ve döndüğümde kendisine bildiriyordum. İlçemizde yaşadığım uyum sorununu olumlu veya olumsuz konuları konuşuyorduk. Hatta bazen çıkmaza girdiğimde akıl danıştığım zamanlarda oluyordu. İlçe başkanıyla bu konuları konuşacağımı düşünmüştüm oturduğu yerden kalktı: “Benim çıkmam gerekiyor. İsteklerini bayan arkadaşlara söyle onlar size yardımcı olsunlar.” Dedi.
Ülkemizin gelişmesi adına önce sokağımızdan muhtarlıktan ve belediyeden başlamamız gerektiğini düşünen birisi olarak alındım: “Başkanım yardım etmeniz için gelmedim. İlçemizde yardıma muhtaç o kadar çok insan var ki, anlatabilmem için bana on dakikanızı ayırmanız yeterli.” Dedim.
Bu sözlerden sonra bayan arkadaşlar odayı terk etti. Başkan yerine oturdu. Tavrı ve duruşu can sıkıcıydı. Kendisini tanımıyordum, ama haber çoktan ulaşmıştı. Önyargılıydı ve iktidar yanlısı biliyordu. Oysa parti gözetmeksizin ülkem adına taşın altına elini koyan herkese minnettardım. Önce imzalı ``Müslümanız (!) Elhamdülillah`` kitabımı takdim ettim. Odadaki can sıkıcı ve soğuk atmosferden sezilerimden dolayı isteksizce karşısındaki sandalyeye oturdum: “Buyurun sizi dinliyorum.” Dedi.
Uyum sorunuyla başlayan sorunları anlattım. Baştan önyargıyla dinlemeye başladığını halinden tavırlarından anlamıştım. Binada yaşanan sorunları belediye başkanına anlatmak için kaç kere randevu aldığımı ayağına kadar gittiğimi, ama karşıma çıkıp bana vakit ayırmadığını anlattım: “Siz bisikletinize binip ilçenin her köşesini gezip gördünüz mü? Alt yapı yok, üst yapı yok, binalar yollar gerektiği gibi dizayn edilmemiş, sağanak yağmurda sokakları sel götürüyor, yürümek imkansız hale geliyor.” Dedim.
Anlattıklarım hoşuna gitmedi: “Burası Avrupa değil Konyaaltı sizin zevkiniz üzerine yapılandırılmadı. 80 milyon vatandaşın 80 milyon ayrı fikirleri var. Vatandaşların fikirlerine düşüncelerine saygılıyız. Fakat her kesimin bütün isteklerine karşılık verme lüksüne sahip değiliz. Ayrıca Konyaaltı’nda hiçbir şeyden korkmadan Atatürk sayesinde bisiklet sürüyorsunuz. Taktir etmeniz gerekiyorken şikayet ediyorsunuz.” Dedi.
Bu sözler karşısında üzüldüm, ama elbette verecek cevabım vardı: “Belediye olarak Genel İskanı verdiğiniz apartmanın balkon demirlerini kanunsuzca on gün mühlet vererek söktürebiliyorsanız her konuda fazlasıyla yetkiliniz demektir. Anlamadığım ve algılayamadığım bisiklet sürmemin Atatürk’le ne alaka var? Ben çocukluğumdan itibaren bisikletle trafikteyim.” Dedim.
Mahalle muhtarının sözüyle gittiğim İlçe başkanı aldığı cevabı hoş bulmadı. Önyargıyla başlayan sohbetimizi sonlandırıp başından savmaya çalışıyordu: “Kitap için teşekkür ediyorum. Okuduktan sonra tekrar konuşalım.” Dedi. Nezaketen tokalaşıp çıktım. Eğer bu ülke sıkışınca Atatürk’ün adını kullanan İlçe başkanlarına kaldıysa işimiz çok zor. Lakin susmayarak doğruları savunduğumuz sürece yanlışları tartışarak konuşarak çözüme ulaştırdığımız sürece hiçbir engel karşımızda barınamaz. İnandığınız doğrulardan şaşmayın ki, hayatınız haddini bilmezler tarafından tortulanmasın!..
Sevgi ve saygılarımla