Zekiye Doğan Yazdı
Sevgili okurlarım merhaba,
Sizlerle yaşadığım gerçek bir hikayeyi olduğu gibi katıksız paylaşmak istiyorum. Oğlum on üç yaşlarında Zelderust Kolejinde okuyordu ve başarılı bir öğrenciydi. Öğretmeni endişeli bir halde evimize telefon etti: "Oğlunuz tehlikeli bir guruba üye. Okulda ona söz geçiremiyorum. Bu duruma birlikte bir çare bulmamız gerekiyor." Dedi.
Bu sözler karşısında şaşırmıştım bir o kadarda endişeli: "Hocam oğlum henüz on üç yaşında. Siz nasıl bir gruptan bahsediyorsunuz? Ödevini daima kontrol ediyorum gayet başarılı sizi hangi konularda dinlemiyor?" Dedim.
"Ben Rotterdam`da öğretmenlik yaptım oğlunuzun mensup olduğu grubu çok iyi tanıyorum. Onlar çok tehlikeli bir grup basından takip etmiyor musunuz?
Çocukları aşırı negatif etkiliyorlar. Oğlunuzun bu grupla alakasını kesmeliyiz. Onun kötü şeyler yaşamasını sizde istemezsiniz değil mi?" Dedi.
"Hocam lütfen ben konuyu hala anlamış değilim. Oğlum sabah okuluna gider öğlen teneffüste eve uğrar öğlen sonu okuldan çıkınca da evimize gelir. Ayrıca ben oğlumun arkadaşlarının hepsini tanıyorum." Dedim.
"Demek ki, hepsini tanımıyorsunuz çünkü oğlunuz parmağında tehlikeli gruba ait olan bir yüzük takıyor. Bundan sizin haberiniz yok mu?” Dedi.
Son sözleri duyduktan sonra rahatladım. Başkalarına karşı ön yargı insanların ne kadar ileri gidebileceğini ve kolayca suçlamaya kalktığını gördüm: "Hocam keşke bu kadar laf etmeden önce yersiz endişeye sokmadan önce en başından parmağındaki yüzükten bahis etseydiniz. Beni çok korkuttunuz." Dedim.
Hocamız hala beni ön yargıyla dinliyordu. Hatta ne söylediğimi duymuyordu: "Ayrıca okul bahçesinde kız erkek öğrenciler oğlunuzun etrafındalar onları da aşırı etkilemesinden endişe ediyorum. " Dedi.
Şimdi asıl konuya gelelim ve bu konuya açıklık getireyim. Oğlum her ne kadar tek çocuk olsa da sayı olarak çok arkadaşı var. Hepsi evimize geliyorlar. Arkadaşları arasında din, dil, ırk, mezhep ayrımı yapmıyoruz ve çocuklar beni anneleri teyzeleri olarak görüyorlar.
Oğlumu her yıl yaz tatilinde anavatana: “Benim için örnek bir baba” Dediği rahmetli babama götürüyordum. Türkiye tatilimizde Emirdağ sarrafından MHP`nin simgesi olan üç hilal yüzük beğenmişti bende almıştım ve parmağından hiç çıkarmıyordu!..
Öğretmeninin bahsettiği tehlikeli grup ülkücülerdi. Bahsi geçen yüzük ise üç hilal MHP simgesiydi. Bir zamanlar Hollanda’da ülkücüler hakkında yazılı ve görsel basında, sokaklarda yanlış haberlerle Türk asıllı Hollandalı çocukları farklı farklı gruplara ayırmışlardı!..
Her ne kadar öğretmenine bizzat giderek bu konuya açıklık getirmiş olsam da oğlum okulunu kendi isteği üzere bıraktı. (Ministerie Van Defensie) Savunma Bakanlığında asker olarak devam etmek istedi. Sonuna kadar destek verdim. On yedi yaşında Savunma Bakanlığında Asker oldu!..
Yirmi yıl sonra bu satırları şuan okuyorsa kesin acı ve mutluluk gülüşlerini bir arada yaşıyordur. Ben onu dört bin Km. uzaklarda yüreğimin tam ortasında onurla gururla taşıyorum. O benim dünyam o benim hayatımın uğur böceği!..
Hani atasözümüzde: “Sığ denizde yüzme bilmeyen engin denizlere açılmaya cesaret edemez.” Diyorlar ya… Hayat kavgasında başarılı olmak için akıl mantık yürek bir arada olmayınca başarıya ulaşma şansına nail olmak imkansız. İnsan hayatında imkanları imkansızlıklarla birlikte cesaret esareti yaratır. Hiçbir partiye önyargıyla bakmaksızın MHP benim için diğer partiler kadar çok önemli ülkemin ülküsü ve bekası.
15 Temmuz FETÖ terör örgütü gözümüzü açmamızı birbirimize sarılmamızı sağladı. A parti b parti c parti ayrımı yaparak içimizde gözlerini açmayanlar ya da açamayanlar varsa birlikte açmalarını sağlayalım. Hangi partinin mensubu olursak olalım hangi renkte denkte olursak olalım ülkede ülkümüze ve ülkemize bayrağımıza devletimize milletimize sahip çıkalım ön yargıdan yargısız infazdan birlikte uzak duralım!..
Sevgi ve saygılarımla